1991-1995 önemli bir zaman dilimidir bizler için. 


Bilindiği gibi, baraja takılma endişesini bertaraf etmek için Refah Partisi ile ittifak yaparak girmiştik 1991 genel seçimlerine. 
Seçim sonucunda hissemize 19 milletvekili düştü ve tüm çabalara rağmen parlamentoda grup kuracak 20 sayısına bir türlü ulaşamadık. 
Üstüne üstlük bir de Büyük Birlik Partisi kopup gitti bütünün içinden.


İç dalgalanma devam ediyordu. Cesaretlendirilen bazı çevreler Milliyetçi Hareket Partisinin adını Başbuğ Türkeş'e vermemek için harekete bile geçtiler fütursuzca.


İzler, birbirine karışmıştı. 
Neredeyse, her kafadan ayrı bir ses çıkıyordu. 
1994 yerel seçimlerine giderken tam bir kargaşa ortamı hakimdi içimizde. 
Refah Partisinde ise durum farklıydı. 


İttifaktan kalan büyük parça onların kar hanesine kaydedilince, hem devlet yardımı hem de yüksek moral doğal olarak o cephede kalmıştı. 
Büyük bir güçle asıldılar yerel seçimlere. 


Ankara ve İstanbul adayları Melih Gökçek ve Tayyip Erdoğan idi. 


Gökçek, her zamanki senaryoyu sahneye koydu. Sola karşı sağın ortak adayı planı tutmuş ve mesafe kazanmıştı. 
Tayyip Erdoğan ise sanki bizden biriymiş gibi takdim edildi kamuoyuna.


Öyle ya; yürüyüşü, üslubu, sloganları sıcak gelmişti duygusallıktan müzdarip temiz ülkücülere. 
Yetmezmiş gibi bir de, 1991 ittifakında Refah Partisine oy vermiş olmak, başka bir parti lehine oy kullanmayı da yerel seçim atmosferinde meşru hale getirmişti.


Gökçek ve Erdoğan'ın rakipleri de entresan kişilerden seçilmişlerdi aslında. Tabii bunu, bugünkü konumlarına ve siyasetteki yerlerine bakarak söylüyorum. Karayalçın, Livaneli, Dalan, Sözen ve Kesici puzzle'ın hep ilginç parçaları gibi gelmiştir bana.
Neyse, kafaları fazla karıştırmadan öze dönelim. 
Neticede seçim yapıldı, sandıklar açıldı ve her biri güçlü adaylarla seçime giren merkez partiler paramparça oldular ve Türk siyaseti iki büyük figür kazandı(!).


Tayyip Erdoğan İstanbul'u, Melih Gökçek ise Ankara'yı küçük oy farklarıyla elde edip belediye başkanı seçildiler. 
İşte biz, tam yirmi yıldır bu iki adamla uğraşıp duruyoruz şimdi!..


Ya MHP ne oldu? diye sorarsanız;
sadece yerel seçimlerde mağlup olmakla kalmayıp, 1995 genel seçimlerinde baraja takılarak maalesef siyaset dışı kaldı!..
Analizi eksik ve yetersiz bulmanız sonucu değiştirmez. 


Kabul edersiniz ya da etmezsiniz, bugün karşı karşıya bulunduğumuz bütün problemler, bahse konu günlerin bize kötü bir mirasıdır.
Şimdi benzer bir oyun sergilenmek istenmekte, yeni bir tuzak kurulmaya çalışılmaktadır. 
Bu planı bozmak tüm ülküdaşlarımızın ortak görevidir. 


Buradan dava arkadaşlarıma sesleniyorum: Ankara ve İstanbul'da partinizden uzaklaşır, 1994'de olduğu gibi İzmir'de adaysız kalırsanız; sadece tarihten ders çıkarmamakla kalmaz, Anadolu'da dağ bayır dolaşarak emek sarfeden ülküdaşlarınızın alın terlerine ihanet etmiş olursunuz ve seçimden sonra yaşanması muhtemel siyasi kabusun da sorumlusu sayılırsınız...


Unutmayın, çare sizsiniz!..
Kimse bize güvenip parti kurmamıştır. 
Onların partisi onlara, bizim partimiz bizedir.
Herkes iyi bilsin ki; Milliyetçi Hareketin varlığı, sadece bizler için değil, Türk Milletinin istikbali için elzemdir...
Allah'a emanet olunuz!..


D.Müsavat DERVİŞOĞLU

Editör: TE Bilişim