HDP'li Baydemir, önceki gün Türkiye Büyük Millet Meclisinde -Kürdistan'dan geliyorum- diyince kıyamet koptu. Yoğun tepkiler arasında Baydemir'e iki oturuma katılmama cezası verildi.

En büyük tepkiyi de AKP'liler gösterdi.

Tepkiler samimi,işin ehemmiyetini anlamaktan kaynaklanıyorsa bir diyeceğim yok.

Ama çok değil iki yıl önce aynı ifadeyi Cumhurbaşkanı Erdoğan'da kullanmış, aynı AKP'liler çılgınca alkışlamıştı.

Dün öyle bugün böyle, aklıma Nevzat Tandoğan'ın sözlerini getirdi: "Bu memlekete Komunizm gelecekse biz getiririz". Veya günümüze uyarlarsak: Bu memleketin bir kısmını Kürdistan yapacaksak biz yaparız!

Ne farkı var?

***

Geçen hafta Cumhurbaşkanı Erdoğan Yunanistan'a gitti. Geçen yazımda belirtmiştim, keşke Yunan işgalinde olan 18 adayı gündeme getirseydi diye. Getirmedi. Yunan'la yeni anlaşmalar da yapılmadı. Hiç bir gündemi olmayan bu seyahatin niye yapıldığını sorgularken CB'nın Gümülcine ziyaretine gözüm takıldı. CB, Gümülcine'de halkın seçtiği müftüye Yunan hükümetinin saygı göstermesini,atama yapmaktan vaz geçmesini söyledi. Türkiye bunu yıllardır söylüyor ama Yunanistan inadından vaz geçmiyor. Gümülcine seyahati aslında iç siyasete dönük bir hamle.İYİ parti kurulduğundan beri Balkan göçmenlerinin büyük ilgisine mazhar oluyor. Genel başkan Akşener'in de Balkan göçmeni olması göçmen vatandaşlarımızda kader ortaklığından kaynaklanan bir sempati yaratmış. İşte Gümülcine seyahatinin bir sebebi bu ilgiyi tersine çevirmek. Cumhurbaşkanı dış siyaseti okuyamasa da iç siyaseti çok iyi okuyan bir isim. Göçmenlerin dalga dalga İYİ partiye koştuğunu görünce böyle bir hamle yapmak zorunda kaldı.

***

Kılıçdaroğlu, MAN adası belgelerini açıklayınca iktidar önce bir panik yaşadı. Kimi belgeler sahte dedi, kimi FETÖ belgesi dedi, CB Erdoğan para gitmedi geldi dedi, Başbakan Binali Yıldırım, ne geldi, ne gitti dedi. Bütün bu açıklamalar paniğin derecesini gösteriyor. Bu beyanlara bakarak iktidarın toplumu ikna ettiği söylenebilir mi? Bir olayın bir açıklaması olur,böyle birbiriyle çelişen onlarca açıklama iddiaların ciddiyetini gösterir. Köşeye sıkışan iktidar ne yaptı, öyleyse böyle diyerek CHP'nin Ataşehir belediye başkanını görevden aldı. Gerekçe yolsuzluk. Yolsuzluk var mıdır, yok mudur buna yargı karar verecek ama bunun Man adası belgelerine karşı bir misilleme olduğuna şüphe yok. İktidar Kılıçdaroğlu'na konuşmaya devam edersen belediye başkanların gider mesajı veriyor.

***

Türk milliyetçiliği,Türk devlet ve milletini koruma,kollama,yaşatma ideolojisidir. Kişi,zümre,parti çıkarlarını değil,milli çıkarları gözetir. Particiliğin dar kalıplarına sıkıştırılan bir milliyetçilik gerçek işlevini yerine getiremez.Millete hizmetin yerini üç beş muhterise hizmet alır.Milliyetçili ufkunu milletten, partiye ve onu yönetenlerin hırslarına çevirir. Bugün ülkemiz ciddi bir tehditle karşı karşıyadır.Güneyimizde oluşturulmaya çalışılan yapının orta vadede hedefi Türkiye'dir. Yunan siyaseten zayıf düştüğümüzü gördüğü,hamle ve hareket kabiliyetimizin azaldığını gördüğü için 18 adamıza fırsatçılık yaparak çökmüştür. Türkiye bu açık ihlal ve işgal karşısında sesini bile çıkaramamaktadır. Mesele particiliğe saplanıp kalma aşamasını çoktan geçmiştir. Yeni bir siyaset,yeni bir kadro iş başına getirilmediği takdirde bu sorunlar derinleşerek devam edecektir. Suriye meselesini başımıza bu iktidar sarmıştır. PYD'yi zamanında meşrulaştıran Salih Müslim'i kırmızı halılarla karşılayan da bu iktidardır. Yanlış dış politika Türkiye'yi uçurumun kenarına getirmiştir. Ortak paydası vatanın ve milletin bütünlüğü olan insanların -fikir farklarına- bakmadan bir araya gelmesi gereklidir. Milli mücadeleyi yapan kadroların çoğunun gelecek tasavvuru birbirinden farklıydı. Ama farkları bir tarafa bırakarak himmet ve gayretlerini önce vatanın kurtulmasına vermişlerdir. Bugün de -fikir farklarının- bir tarafa bırakılarak ülkenin öncelikle iç ve dış tehditlerden kurtulması için amaç birliği yapılması gerekir. Milliyetçilik ve milliyetçiler bu ülkenin çimentosudur.Türkiye iyi yönetilmiyor. Uzun zamandır kişisel hırslar milli menfaatlerin önüne geçmiştir.Hangi dönem rüşvet bu kadar ayyuka çıktı, hangi dönem devlet bu kadar tehdit altına sokuldu, hangi dönem Yunan toprağımıza çökmeye cesaret edebildi,hangi dönem terörist başı kurtarıcı haline getirildi, hangi dönem rüşvet davaları ABD mahkemelerine gitti,hangi dönem bu kadar kamplaştırıldık,hangi dönem yargı bu kadar siyasallaştırıldı. Önümüzdeki soru şudur; Türkiye böyle mi gitmeli, yoksa tarihine,ecdadına yaraşır bir siyasi odak mı oluşturmalıdır?