Türkiye’de ekonomik gelir dağılımı adaletsizliği her bakımdan kendini göstermektedir.

Sadece İstanbul’un vergi yükü Türkiye’nin %45’lik dilimine tekabül ediyor.

İstanbul, tek başına hem vergi yükünün başını çekerken hem de kişi başına 20 bin dolar civarı milli gelirden pay alıyor.

İstanbul ve Marmara Bölgesi’nin toplam vergi yükü; yaklaşık Türkiye’nin 3 te 2‘si !

Bölgesel farklılıklar göç dalgasını daha da arttıran nedenlerden en önemlisidir.

Kırsal ve az gelişmiş bölgelerde nüfusun azalıp, büyük kentlere özellikle İstanbul’a doğru yaşanan göç dalgaları, peşinden bir çok sorunu da beraberinde taşıyor.

Göç edenler mi suçlu, ettirenler mi ?

Dünya beşten büyük diyebilmek için, Türkiye’nin de İstanbul’dan büyük olmasını sağlamak gerekiyor.

Göçlerle artan nüfus nedeniyle, İstanbul’a yapılan yol, köprü, metro harcamaları ve gökdelen inşaat projeleri şehrin doğal dokusunu bozmakla kalmayıp, bunca harcamaya rağmen, trafik keşmekeşinin tersine daha da artmasının önüne geçememiştir.

Sadece İstanbul ve Marmara Bölgesi’nden oluşan bir ekonomik sistemin, tüm Türkiye’nin sorunlarını çözmesi zaten beklenemezdi.

Yerinde ekonomik yatırımlar, üretim ve ticarete dönük cazibe alanları yaratılmazsa, bölgesel uçurumlar ve göçler giderek artacaktır.

Bölgeleri salt bir işkolu ile değil de; tüm işkollarında istihdam yaratabilecek, göç vermeyecek gelişmişlik seviyesine kavuşturmak zorundayız.

Köylerden kentlere göçten, “kentlerden büyük kentlere göç” kavramının doğmasına izin verildi.

Özellikle İstanbul ve Marmara Bölgesi’ne yaşanan göçler, son yıllarda Türkiye’nin doğu kentlerinden batının büyük kentlerine akan bu göç dalgasının eseridir.

Bu durum Anadolu'daki kentlerin tam olarak cazibe merkezi haline getirilememesinden kaynaklanıyor.

Vergi gelirleri türünde tüketimden alınan vergi gelirleri payının artışı kişisel gelir adaletsizliği yaratırken, ayrıca bölgeler arası uçurumların daha da artmasını dolaylı olarak körüklemiştir.

Bir çok nedenler birleşip, buna popülist politikalarla desteklenen plansız büyüme de eklenince, her geçen gün bölgesel uçurumlar derinleşmektedir.

İstanbul’da kolay yoldan “kazan kazan” ekonomisi yaratıldı.

Kupon arsalar ve konut üzerinden kolay kazançların teşvik edilmesi, üretime değil emlak sektörünün kontrolsüz büyümesine neden oldu.

Diğer büyük iller de İstanbul’u model alınca; başka bir sektörde yatırım yapmak yerine, emlak üzerinden harcamaya yönelik büyüme modeli teşvik edildi.

Önceki yıllarda yurtdışından ucuz sermaye bulmanın kolay oluşuyla finansman da sağlanınca, bu model büyüme daha da türevlendi !

Kimse buna dur demiyordu, çünkü herkes kazanıyordu !

Fakat bu artan borçlanma ve tüketim ekonomisi modeli tıkanınca, tüketimi kısmaya yönelik yeni vergi artışları paketleri gündeme gelmiştir.

Ekonomide yaşanacak olası krizler neticesi yapılacak enkaz tespit çalışmaları sonucunda, ne kadar yılı feda ettik, ileride bu daha net görülecektir.

Sonuç olarak:

Planlı ekonomik kalkınma modelleri terkedilince, popülist politikalarla desteklenen orantısız ve dengesizce tüketimi arttırarak bu tarz büyüme modeli nedeniyle; bölgesel uçurumlar daha da arttı ve gelir adaletsizliği daha da büyüdü.

Türkiye’yi sadece İstanbul kurtarmaz.

Türkiye İstanbul’dan büyükse, gerçekten büyümüş demektir !