AKP, bugüne kadar girdiği bütün seçimlerde alternatifi olmadığını söyleyerek oy aldı. Demokrasilerde herkesin alternatifi vardır. Sadece diktatörlerin alternatifi olmaz. Dolayısıyla bu beyanın demokratik toplumlarda karşılığı yoktur.

Bugün artık kimse alternatifsizlikten söz edemiyor.

İYİ parti de, SP'de büyük bir çıkış yakaladılar.Böylece, her seçimde duymakta aşina olduğumuz," hepsi bir AKP etmiyor" söylemi de tarihe karışacak.

Yapılan tüm anketlerde iktidar partisi meclis çoğunluğunu kaybediyor.

CB seçiminde Akşener'le,Erdoğan'ın ikinci tura kalması halinde Cumhurbaşkanlığı da büyük ihtimalle el değiştirecek.

Bunda Akşener'in kararlılığının büyük payı var. Yüz bin imzada ısrar etmese muhtemelen Erdoğan meydanlarda CHP'nin 15 milletvekilinden hareketle Akşener'e CHP'nin adayı diyecekti. Bu malzemeyi doğru bir hamle ile Erdoğan'ın elinden aldı.

2010 referandumundan sonra AKP adım adım otokrat bir yönetime doğru yöneldi. Kurumların içi boşaltılarak her şey bir kişinin elinde toplandı.Bir kişi güçlendirilirken devlet güçsüzleştirildi.Ortak akıl kenara atıldı. OHAL ile anayasa rafa kaldırıldı.Hukukun üstünlüğünün yerini tek adamın üstünlüğü aldı.Bu aslında bilinen başkanlık sistemlerinden çok farklı bir şey. AKP demokrat,özgürlükçü bir çizgide devam etse belki bu ölçüde bir muhalefetle karşı karşıya kalmayacaktı.

İktidarın panik ve çaresizliğini gösterdiği tepkilerden okumak mümkün. FETÖ suçlamaları,yükselen döviz karşısında dış güçler argümanı üzerinden gösterilen tepkiler hep bu korkunun ifadesi. Ancak seçim hala bıçak sırtında. İktidar hiç bir kurala bağlı değilken,muhalefet kurallı olmak zorunda. Önümüzdeki günlerde buna devlet imkanlarının kullanılması da eklenecektir. Yüz televizyon aynı anda Erdoğan'ı verirken tek bir televizyon muhalefete yer ayırmıyor.Vatandaşın ülke meseleleriyle ilgili doğru bilgilere ulaşması neredeyse imkansız.Her gün, her saat vatandaşın gözlerine aynı gözlük takılıyor,iktidarın gözlüğü...

Önümüzdeki günlerde adayların netleşmesi ile birlikte partilerde bazı sarsıntılar olacaktır. Bu özellikle muhalefet partileri için daha geçerli bir durum.Dilerim doğru adaylarla bu sarsıntı en az zararla savuşturulur. Sorunların ve çözümlerinin iyi anlatılması,toplumsal beklentilere cevap veren bir söylem dengeleri daha da değiştirebilir.Şunu unutmamak lazım, toplumsal yaşantıda herhangi bir muhafazakarlaşma olmamasına rağmen,siyasette muhafazakar öncelik hala devam ediyor. AKP'nin aslında muhafazakarlığı sömürerek içini boşalttığının topluma gösterilmesi gerekiyor. İslam dininin siyasetin elinde oyuncak olmaktan kurtarılması, onun nasıl istismar edildiğinin gösterilmesine bağlıdır. Seçime şunun şurasında 44 gün kaldı. Bu süre çok uzun bir süre değil. Arada Ramazan'da olduğuna göre vatandaşa gitmek için fazla bir süre yok. Üstelik, bu zaman diliminde din istismarının zirveye çıkacağını da unutmamalıyız.

Türkiye son otuz yılda çok şey yaşadı, 28 Şubat'ta baskıcı laikçiliği,iki binli yıllarda siyasal İslamcılığı gördü. İkisinde de mutlu olmadı. Şimdi kendisine ikisi de olmayan bir orta yol arıyor.Bu seçim bu yola doğru atılan ilk adımdır.İkincisi bundan sonraki ilk seçimdir.