Gerçekten de Türkiye’nin birinci meselesi nedir? Terör mü, ekonomik darboğaz mı, tarım ve hayvancılık alanlarındaki geriye gidiş mi, hak, hukuk, adalet ve yargı bağımsızlığı mı ya da başka bir konu mu? Herkes kendine göre bir sıralama yapabilir. Terörün hem de çok ama çok geç kalınan kökü kazınsın, ekonomi akılcı politikalarla bir an önce düze çıkarılsın, öncelikle devlet kendi israfını önlesin, tarım ve hayvancılıkta -yetki sahiplerini bilmem ama- şahsen beni aşağılık kompleksine sokan ve Türkiye’mize göre “Cim karnında nokta” hükmünde olan Hollanda örneği en az üçe, beşe katlansın, adalet tam anlamıyla tesis edilsin, hukuk, yargı hiçbir etki altında kalmadan, bırakılmadan tıkır tıkır işlesin… Bunları istemeyen namerttir. Ancak bunca tecrübe ve araştırmadan sonra gördüm ki Türkiye’mizin öncelikle çözüme kavuşturması ve hem de acilen neşter vurması gereken meselesi dini alandaki cehalet ve ihanet olup ahlaki çöküntünün temelinde de bu vardır. Bu ifademde çok iddialıyım. Çünkü özellikle Osmanlı’nın son dönemlerinden beri başımıza gelen bütün kötülük ve aksaklıkların anası bu konudaki ihanet ve cehalettir. Bu iddiam konusundaki en büyük dayanağım da, pek çok ayette düşünmeyi, aklımızı kullanmayı, ders çıkarıp öğüt almayı, ilimden kopmamayı emreden Cenab-ı Allah’ın, bütün bunların üstüne bir de, “Hâlâ aklınızı kullanmıyor musunuz?” (Kasas, 60) ve “Hâlâ düşünüp öğüt almayacak mısınız?” (Secde, 4) diye sormasıdır.

“Hâlâ aklımızı kullanmadığımız” ve “düşünüp öğüt almadığımız” o kadar açık ki…

Hani, “Bir şey değişecek, her şey değişecek” diye güzel bir söz, bir slogan vardır ya, gerçekten de öyledir. Binanın temelinde yanlış konan bir taş varsa, tekniğe aykırı bir kolon yükseliyorsa o bina er geç yıkılacaktır. Nitekim memleketimizde bunun örneklerini sık sık görüyoruz. Oysa o yanlış konan taş ve tekniğe aykırı olarak hazırlığı yapılan kolon önceden fark edilip düzeltilirse bina sağlam olacaktır. Onun için dini alandaki geri gidişin önü alınmalı, ortamını bulunca topraktan kabarıp çıkan mantarlar misali yurdumuzu saran dinden habersiz din tüccarlarının önü mutlaka kesilmeli, bu konuda düzeni sağlamak amacıyla Kurulan Diyanet İşleri Başkanlığı siyaset ve ticaretten arındırılıp asli vazifesine dönmeli/döndürülmelidir.

Günümüzde din tüccarları öylesine imkânlara kavuşmuş, öylesine destek bulmuşlardır ki artık şımardıkça şımarmışlar, kanun nizam, hak hukuk dinlemez olmuşlar ve pervasızca hareket edip asla dinimizi yansıtmayan, Kur’an-ı Kerim’e uymayan, milli birlik ve beraberliğimize kasteden fetvalar vermeye başlamışlardır. Pek çok örneği var da işte biri…

“İlimvecihad.net” adında bir site var. Hani şu IŞID ve El-Kaide gibi İslamiyet’i “tahkir ve tezyif” etmek için kurulmuş/kurdurulmuş terör örgütleri var ya, sanki onlara ait ya da onların kontrolünde. Adına “ilim” kelimesini kondurmuşlarsa da ilimden uzak, hurafe ve palavraya dayalı, yıkıcı ve ayrıştırıcı yayınlar yapan bir organizasyon. Mesela ana sayfalarındaki başlıklardan biri şu: “Çağın Putu DEMOKRASİ!” Kafa aynı kafa, Diyanet’e bağlı bir camide, devlet memuru kadrosunda olan bir İmam da vaazında, “Demokrasi küfürdür” demişti… Bu siteye gönderilen 341 nolu soru ve cevabı (fetvası) da aynen şöyle:

341: Türk Bayrağı Asmak

Soru: Selamun aleykum hocam, ben grafik tasarımcısıyım. Baskı merkezinde çalışıyorum bazen Türk bayrağı baskıları ve tasarımları geliyor. Baskısında ya da tasarımında faydam olması caiz midir?

Cevap: Ve aleykumusselam ve rahmetullah. Hamd Allah’a mahsustur.

Türk bayrağı bugünkü haliyle küfre (laik cumhuriyete) alamet olan bir münkerdir. Dolayısıyla basılması veya taşınılması caiz değildir. Baskı veya tasarım yoluyla bu münkerin yayılmasına iştirak etmek de caiz değildir. Allah (celle celeleluhu) şöyle buyuruyor:

“İyilik ve takva üzere birbirinizle yardımlaşın. Günah işlemek ve haddi aşmak üzerinde ise yardımlaşmayın. Allah’tan korkun. Şüphesiz Allah cezası pek şiddetli olandır.” (el-Maide 2)

Ziyade için şuraya müracaat edebilirsin: #51

Demek ki açıktan yazamadıklarını da orada anlatacak…

Soru soran vatandaş grafik tasarımcısı olduğuna göre pek çok işi arasında kendisini rahatsız eden yalnızca Türk Bayrağı olmalı ki tutup onu soruyor. Ticari bir iş yerinde çalıştığına göre mutlaka reklam işi de yapıyorlardır. Reklamlarda her türlü numara olabilir ama vatandaşın kafasına takılan “Türk Bayrağından günaha girmek!” Çünkü soru yönelttiği kaynak onu ve daha nicelerinin beyinlerini yıkayıp yoldan saptırmış. Türk bayrağı günümüzde “küfrün alâmeti” imiş. Onun için de tasarımını yaparak ya da o işte çalışarak “yayılmasına ortak olmak caiz değil” imiş! Hani, “İçki içen de, satan da, içki içilen sofrada bulunan da, içki içenlere hizmet eden de” diye başlayan vaazlar gibi bir uyarı! Bunu da, konu ile uzaktan yakından alâkası olmayan ve Peygamberimiz zamanında Kâbe çevresindeki düzenlemelerle alâkalı ilişkileri konu alan Maide Suresi’nin ikinci ayetinden kendi işine yaradığını sandığı son bölümü ile açıklamış!

Şeyhlik – Müritlik işte böyle bir şey. “Şeyh” ya da “Hoca Efendi” söyler, tebaası da sorgulamadan uyar. Ama o cevabı yazan her kim ise, Türk Bayrağı’nın verdiği huzur olmasa orada oturup ahkâm kesemeyeceğinden bile habersiz. O ve onun gibi kişiler, Cenab-ı Allah’ın, A’l-i İmran Suresi 78. ayette tarif ettiği “Dillerini eğip bükerek Kur’an’dan olduğu zannını” uyandırmaya çalışan zavallılardır. Bu örnekte olduğu gibi soru soranın rızkı ile de oynamakta, adeta işinden ayrılmasını tavsiye ederek ayrı bir günaha girmektedir. Asıl derdinin ise Türk’e ve Türklüğe karşı olduğu açıktır. Bu da Allah’ın insanları “Milletlere ve kabilelere ayırdığını” buyurduğu Hucurat Suresi 13. Ayeti tanımamaktır. Ayrı ayrı milletler olduğuna göre her milletin bir bayrağı olacağı da açıktır. Kaldı ki yeryüzünde Türk Milleti kadar İslamiyet’e hizmet eden bir millet de yoktur ve bu hizmet her zaman şanlı Türk bayrağının altında yapılmıştır ve yapılmaktadır.

Bu yalnızca bir örnek. Türkiye’miz, bu güzel ve yalnız ülkemizin güzel, saf, temiz insanları işte bu ve benzeri şarlatanlar tarafından uyuşturuluyor. Din bir, kitap bir, Peygamber bir, buyruklar Allah’tan geliyor ama “Hakikat bir de rivayetler muhtelif” misali İslam âleminde ve ülkemizde yetmiş iki fırka kol geziyor. Oysa Cenab-ı Allah, “Dinlerini paramparça edenlerin” akıbetlerinin ne olacağını Rum Suresi 32 ve En’am Suresi 159’da gayet net açıklıyor. Keza, Allah’la aldatanların durumlarının da Bakara 44, 204, 205, 206, 207 ile A’l-i İmran 78, 79 ve 80. Ayetlerde açıklandığı gibi…

Karl Marks, “Din afyondur” dediği için çok kızardık. Aslında din afyon değil ama afyon olarak kullanılabiliyor. İslamiyet’in, onu afyon olarak sunanların etkisinden kurtarılmasının yolu ise okumak, araştırmak ve asıl kaynaklarından öğrenmektir. Cahil insan başkasının peşinden gider ve o yolculuğun nerede sona ereceği bilinmez. Çünkü Cehennem’e gidenler odunlarını, Cennet’e gidenler de gülleriyle zambaklarını bu dünyada kendileri hazırlarlar.

Şimdi, devletimizin ilgili kurumları ve başta da Cumhuriyet Savcılarını göreve çağırmak hakkımızdır. Bu tür yayınlar için mutlaka ihbar ve şikâyette bulunulması gerektiği kanaatinde değilim. Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı, İçişleri Bakanlığı, Diyanet İşleri Başkanlığı bu konuların takipçisi olmalı ve ilgili birimlerinin raporu ile gereğini yapmalıdırlar.

Derken, 09 Ocak 2019 günü bu yazının son düzeltmelerini yaparken ilgili internet sitesinin kapatıldığı haberi geldi. Siteye girilmeye çalışıldığında da şu notla karşılaşıyorsunuz:

DUYURU: TÜRKİYE SİTEMİZİ ERİŞİME KAPATTI!

Yalnız, bir tarama yapıldığında bunun gibi daha pek çok yıkıcı ve bölücü site olduğu görülecektir. Darısı onların başına.