Gökdemir yazısında "Türkiye’ye dair en can alıcı nokta, iş gücüne katılım oranının sadece %51.9’da kalması.Daha anlaşılır bir dille; çalışma çağındaki nüfusumuzun neredeyse yarısı ÇALIŞMIYOR."dedi.
Elif Gökdemir şöyle devam etti;
"Üniversitenin ilk yıllarından itibaren dünyadaki ekonomik istatistikleri düzenli olarak takip ederim, genel ekonomik gidişat kadar Türkiye özelinde de işlerin nasıl gittiğine dair güzel ipuçları verir bu veriler.
Son zamanlarda en çok üzerinde durduğum veri ise istihdam oranı. İşsizliğin de zirve yaptığı bugünlerde oldukça yararlı olacağına inandığım bazı analizleri paylaşmak ihtiyacı duydum.
Türkiye’ye dair en can alıcı nokta, iş gücüne katılım oranının sadece %51.9’da kalması.Daha anlaşılır bir dille; çalışma çağındaki nüfusumuzun neredeyse yarısı ÇALIŞMIYOR.
Bu, OECD ülkeleri arasında Güney Afrika’nın ardından en kötü durumda olmak anlamına geliyor. Karşılaştırma yapmak açısından, OECD ülkelerinin ortalaması %67,4 ve Avrupa Birliğinin gelişmiş ülkelerinde yüzde 70’in üzerindedir bu oran.
Son zamanlarda eğitim, ekonomi, düşünce özgürlüğü gibi başlıklarda sonlarda yer almaya alışmış olsak da, bahsettiğim %51,9’un son derece korkutucu olduğunun altını önemle çizmek istiyorum.
Türkiye inanılmaz yeraltı kaynaklarına sahip bir ülke değil. Ne petrol ve doğalgazımız var ne de Yunanistan gibi başımız sıkıştığında bizi fonlayacak bir Avrupa Birliği.
Özetle, Türkiye her daim “değerli yalnızlık” kavramının baş aktörü olmuş bir ülke. Kendi kendimize yetmemiz, yetişmiş işgücüne önem vermemiz, teknoloji ve bilimin ışığında gelişip, sürekli üretmemiz gerekiyor.
Bizim en büyük zenginliğimiz beşeri kaynaklarımız, yani insanlarımız. Kurtuluş Savaşından sonra genç cumhuriyeti sefaletin pençesinden kurtaran da insanımız; halkımızın çalışkanlığı ve tutkusuydu.
Şimdi üzülerek görüyoruz ki biz beşeri kaynaklarımızı etkin bir şekilde kullanamıyoruz.
Uluslararası Çalışma Örgütünün bizim de içinde bulunduğumuz 27 orta gelirli ülkede yaptığı araştırmaya göre nüfusun üçte biri istediği koşullarda bir işte çalışabilmek için yeterli eğitime sahip değil.
Eğitime önem vermemiz gerektiği aşikar. Ancak hali hazırda bütçede aslan payını eğitim alıyor. Bütçenin %20’sini eğitime yatırıyoruz, buna rağmen görülüyor ki yap-boza dönen eğitim sistemleriyle çocuklarımızın geleceğiyle oynamak dışında pek bir şey başaramıyoruz.
Genç işsizliğin %24’e ulaştığı bu sıkıntılı günlerde çözümün her zaman olduğu gibi yine milletimizde olduğunun farkına varmalıyız. Devleti devlet yapan değerlere dönmek, kişisel ihtirasları ve ideolojik çıkarları bir kenara bırakıp hem eğitimde, hem tarımda, hem ekonomide, hem hukukta sadece ülkenin selametine yönelik tercihler yapmaktan başka seçeneğimiz yok. Geri kalanını Türk milletinin ferasetine bırakmamız yeterli olacaktır.
Bunları yapmadığımız takdirde; orta gelir tuzağından çıkamayacağımız gibi hedeflediğimiz, arzuladığımız “muasır medeniyetler seviyesine çıkma” emelimizi de gerçekleştiremeyiz. Dünyada güçlü ve söz sahibi bir Türkiye’nin anahtarı iyi ve bilimsel eğitim, etkin teknoloji kullanımı ve stabil bir ekonomidir.
EDİRNE’YE DAİR
İYİ Parti olarak “ayakkabıları eskitiyoruz” düsturuyla başladığımız Anadolu yolculuğumuz kapsamında bu hafta Edirne’de idik. Muazzam bir ilgi, muazzam bir heyecan vardı. Meydanda toplanmış o devasa kalabalık hep bir ağızdan İstiklal Marşını söylerken duygulandık, derdini tasasını anlattıktan sonra gözleri dolu dolu “önemli değil, size güveniyoruz” diyen esnaf amcaya sarılırken boğazımız düğümlendi. Her şeyiyle çok güzel, çok umut verici bir geziydi. Hepimiz inandık ve inandırdık; her şey iyi olacak.
Elif Gökdemir
İYİ Parti Kurucu üyesi