SİMİT SARAYI, TERMİK SANTRALLER, YENİ KURULAN PARTİLER, ANKARA TOGO KULELERİ, YERLİ OTOMOBİL, LİBYA’YA ASKER GÖNDERME KONUSU VE KANAL İSTANBUL…! YAPILABİLİR Mİ, YAPILAMAZ MI?

Sevgili okuyucularım. Tekrarda fayda vardır derler. Daha önceki bir yazımın başlığı ‘Cambaza Bak Siyaseti’ idi. Cambaza bak siyaseti tüm hızıyla Türk siyasetinde devam ediyor.

TÜİK rakamlarla oynuyor. Türkiye’nin enflasyon oranını tekli hanelere indirmek için rakamlara takla attırıyorlar. Halbuki piyasada hissedilen enflasyon yüzde 25 ila 30 civarında olduğunu konunun uzmanları ifade ediyorlar. Bunun teyidini ise iktidar elektriğe, suya vs. yapılan zamlar yüzde 22.5. Ama sıra memur ve işçi maaşlarına gelince yüzde 4-5 civarında teklif ediliyor. Halbuki faturalara yapılan yüzde 22.5 zam çalışan işçi, memur ve emeklilerin zamlarına da aynı oranda yansıtılmalı idi.

Simit Sarayı’nın kurtarılması ve Termik Santrallere filtre takılması olayında cambaza bak siyaseti yapılmak istendi ama Türk Milleti’nin feraseti ve tepkisi büyüyünce operasyon yarıda kaldı. Sayın Cumhurbaşkanı sanki olaydan hiç haberi yokmuş gibi davrandı ve baktı ki pabuç pahalı anında tersine çevirdi!

Başta Sayın Cumhurbaşkanı ve İktidar mensupları yeni kurulmakta olan partilere sanki kayıtsız kalıyorlarmış gibi davranıyorlar ama arka planda çok yoğun bir çalışma yapıldığını biliyoruz. Cumhurbaşkanı Erdoğan, yeni kurulan ve kurulacak partileri hafife almaya çalışıyor. En azından kamuoyuna öyle bir intibaa vermeye çalışıyor. Hâlbuki daha 6 ay önce Ali Babacanı Saraya çağırıyor ve yeni parti kurma fikrinden vazgeçmesi ve birlikte hareket etmelerini tavsiye ediyor. Yine Ahmet Davutoğlu’nu parti kurma çalışmaları yeni yeni ortaya çıktığı günlerde ikna etmek için çok uğraştı ama olmayınca Davutoğlu’nu kesin ihraç talebi ile disipline vermişti. Ahmet Davutoğlu’da ihracı beklemeden istifa etmeyi tercih etmişlerdi. Demem o ki Sayın Cumhurbaşkanı kurulmasını engelleyemediği partiler hakkında kötüleme kampanyasına başladı. Efendim daha önce de bizden ayrılanlar oldu. Hatta grup kuracak sayıda ayrılanlar oldu. Ama onların şu anda onların esamisi bile okunmuyor diyordu. Ama tüm bu çabalarına karşın Ahmet Davutoğlu “Gelecek Partisi”ni kurdu. Ali Babacan’da çok yakın bir tarihte partisini kuracağını ilan etmiş durumda. Unutulmamalıdır ki 50+1 dengesinde yüzde 1 oyun dahi ne kadar önemli olduğunu herkes biliyor.

At izinin it izine karıştığı şu dönemde taptaze bir konumuz ortaya atıldı. Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş, rantiyecilerin nasırına basmış olmalı ki, kendi partisinden de olsa rantiyecilerin kumpasına getirilmek istendi. Togo Kuleleri’nden bahsediyorum. Allah’tan Sinan Aygün canlı yayında hem de yandaş bir muhabirin sorusu üzerine, daha önce rüşvet diye isimlendirdiği para olayını ‘Hayır, öyle bir şey yok’ diye itiraf etti de konu çözülmüş oldu. Ankara’daki rantiyeciler eski dönemde olduğu gibi tehditle, şantajla, ikili dostluk ilişkileri ile rant elde etme döneminin bittiğinin farkında değiller anlaşılan. Mansur Yavaş o makamda olduğu sürece rantiyecilere haksız kazanç kapısı kapanmıştır. Ben şahsen CHP zihniyetine oy vermeyen bir Ülkücü olarak Mansur Yavaş’a da sonsuz olarak güveniyorum ve çalışmalarını destekliyorum.

Libya’ya asker gönderme olayı ise, tam bir muamma. Sayın Cumhurbaşkanı ortada herhangi bir teklif yokken, çıktı eğer Libya bizden asker isterse buna kayıtsız kalamayız diye açıklama yaptı. Belki arka planda uzmanlar düzeyinde görüşmeler yapılmış ve olayı bir noktaya kadar getirmiş olabilirler ama, sanki olay oldu bittiye getirilmek gibi algılandı. Hâlbuki yapılan görüşmeler veya temaslar Türk Milletinden gizlenmeden açıklansa belki de böyle algılanmayacaktı. Irak’ı, Suriye’yi anlarız ama Libya’da Türk askerinin şehit olmasını hangi saikle açıklayacaklar merak konusu.

2010 yılından beri yerli otomobil konusu zaman zaman Türkiye gündeminde yer alıyordu. Öyle anlaşılıyor ki yerli otomobilde sona gelinmiş gibi görünüyor. Yerli otomobilin prototip fotoğrafları medyaya sızdırıldı. Bugün basına açıklanacağı söylenen yerli otomobil vatana millete hayırlı uğurlu olsun.

Türkiye’nin tüm bu problemlerinin yanında, bir de ‘Kanal İstanbul’ diye bir konu gündeme oturmuş durumda. Türkiye’de gençlerin yüzde 27’sinin işsiz olduğu, enflasyonun yüzde 30’larda (açıklanan değil hissedilen enflasyon) olduğu, EYT’lilere para yok denilerek tüm kapıların kapatıldığı, Tank Palet Fabrikasına 50 milyon doları bulamayan iktidar Simit Sarayı’nı 500 milyon dolara kurtarmaya çalıştığı bir ortamda illa da Kanal İstanbul’u yapacağız ısrarı anlaşılır gibi değil. Konunun teknik yönüne girecek değilim. Onu konunun uzmanları ve siyasiler karşılıklı olarak zaten tartışıyorlar. Kanal yapılabilir mi? Evet yapılabilir. Ancak zamanı olmadığını düşünüyoruz. Çünkü hazineyi bitirdikleri bir ortamda, hatta eskilerin tabiri ile kefen parası olarak TBMM’nin ayırmak zorunda olduğu yedek akçeyi bile genel bütçeye aktardılar ve onu bile yediler. Böyle bir ortamda illa da ‘Kanal İstanbul’u yapacağız ısrarının altında başka bir bit yeniği mi var diye düşünülüyor. Örneğin ABD’nin giremediği tek alan Karadeniz. Acaba Kanal İstanbul’un yapılmak istenmesindeki ısrarın ABD’ye verilmiş bir vaadiniz mi var diye bir düşünce kamuoyunda tartışılıyor.

Sonuç olarak diyoruz ki siyasi çıkarlarınız uğruna Türkiye’yi bir uçtan bir uca savurmayın. Türkiye’yi rahat bırakın.

NE MUTLU TÜRK’ÜM VE MÜSLÜMAN’IM DİYENE, VE DİYEBİLENE