Ülkücülük

Ülkücülük, etnik köken olarak Türk olmasa da herkesin, Türk milliyetçileriyle aynı çizgide olması, beraber hareket etmesidir. Ülkücülükte, milliyetçiliğe göre ortak yön daha azdır, ama çember daha geniştir.

Ülkücülük, bazı sol aydınların sandığı gibi, milliyetçiliğin bir tık daha üstü değil, aksine bir iki tık daha altıdır. Irkçılığa karşı ülkücülük bir supap durumundadır. Bu yüzden ülkücülerin içinde her etnik kökten vatandaşlarımız vardır. Tanıtıldığının tam aksine tarihinde mhp ve ülkücü hareket kafatasçı, ırkçı, aşırı milliyetçi bir hareket olmamıştır. Alparslan Türkeş, Türkiye’nin demografik yapısına uygun bir fikir hareketi geliştirmiştir. Ne var ki Marksist ve dinci basın, onu farklı tanıtmış, toplumda farklı, ters bir algı oluşturmuşlardır.

İYİ Parti'deki herkese ülkücü denmese de yapılanma, tam bu çizgiye uygundur.

Ülkücülük, bir yerde, Türk dünyası ile gönül bağları olan Türkiye milliyetçiliğidir. Ülkücülük, etnik milliyetçilik değil, kültürel milliyetçiliktir. Bu yüzden İYİ Parti'nin kendisine yakıştırdığı milliyetçilik gibi kapsayıcıdır. Öyleyse, İYİ Parti hareketinin kendisini ülkücü olarak adlandırmasında hiç bir sakınca yoktur.

12 Eylül'e Farklı Bir Bakış

1980 öncesi bütün eylemlerin içindeydim. Hayattaysam ve tutuklanmadımsa bu da benim şansım.

Arkadaşlarım, sürgün, hapis, işkence ve idam yedi. Allah şehitlerimize rahmet eylesin. Onların hatırasını yaşatmaya devam edeceğiz. 12 Eylül zulümleriyle tarihe geçti. Bir defa idamlar olmamalıydı. Sorgular hukuk kurallarını aşmamalıydı. Bunda herkes, hepimiz mutabıkız.

Çatışan tarafların üzerinden buldozer gibi geçen darbenin ağır bir faturası, haksız uygulamaları, ve yüreğimizi acıtan sonuçları var evet, ama o darbe, başlamış bir iç savaşı durdurdu, vatanın istikbalini kurtardı. O günleri yaşayanlar ancak bunu anlayabilir. O günlere, söylem ve yayınların etkisiyle, romantik pencereden bakan 80 sonrası doğumlulara, durumun vahametini anlatamazsınız.

O günlerde aynen böyle düşünen, "Allah bir daha göstermesin." diyen arkadaşlarımız, aradan yıllar geçince, şimdi bir kanaat değişikliği yaşıyor. Yaşadıklarımızı biz biliyoruz. O iç savaş büyüyerek devam etseydi, şimdi ne durumda olacağımızı bir tek Allah bilir.

Popülizm böyle bir şey, azar azar toplumu sarar, o gün “iyi ki” dediğinden, herkes şikâyete başlar. İnsanların burada karşı çıktığı esasında darbenin oluşu değil, darbe sonrası zulümdür.

İslam Birleştirici mi?

Siyasi ümmetçilerin iddia ettiğinin aksine, ülkemizde İslam, birleştirici değil, ayırıcı bir işlev görmeye başlamış ve daha da görecektir.

Bir defa tarikatların birbiriyle kavgası, siyasi İslami derneklerin yer kapma kavgası ve var olan mezheplerin ayrıştırıcı hüviyet kazanması ile dini kavgalar alevlenecek, ülke içinden çıkılamaz hale gelecektir. İslam ülkelerinin hangisinde, İslam birleştirici bir fonksiyon görevi görmüştür ki bizde de görsün? Yönetiminde, herhangi bir dini referans alan hiç bir devlette, huzur olmamıştır. Bütün dinler, insanların kendi içi huzuru için vardır ancak.

Sadece bizim vatandaşlarımızı değil, dışarıdan gelen göçmen ve sığınmacıları bile, bir noktada birleştirecek olan, laik eğitim sistemi ve Atatürk sevgisidir. Bunun dışında her türlü uygulama, özellikle İslami hareketler, ülkemizde iç çatışmalara sebep olacaktır. Dinimizi kendi halimizde yaşayalım, ama devlete bulaştırmayalım.

Suçlu Trump mı?

Ekonomiyi sen batırdın, suçlu Trump. Millet Trump'a değil, sana oy verdi.

Elbette döviz ve altındaki artış kadar, genel olarak fiyatlar artar. Bunu anlamayanlar, anlamaz görünenler, fırsatçılıktan bahsediyor. Liranın değerinin düşüşü kadar, mal da pahalanır. Abd'yi, Trump'ı bahane etmeyin de ihracatı artıracak, ithalatı azaltacak politikalar geliştirin.

Her yıl, 60-70 milyar dolar döviz açığı veren bir ülkenin parası mecburen değer kaybeder. Çünkü döviz ihtiyacı var. Bu ihtiyaç ortadan kalkarsa liranın değeri de sabit kalır.

Milleti kandırmayın.