Ülkücülük adına söz söylemek belki de bizim boyumuzu aşar, ama yine de anlayabildiğimiz kadarıyla anlatmaya çalışalım.

Eksiğimizi tamam kabul edin lütfen.

Türklüğü 1500 yıl önce taşlara yazarak kazıyan Bilge Kağan Ülkücüydü.

Şöyle yazıyordu özetle “Gece yatmadım, gündüz oturmadım, milletim için çalıştım. 29 sefer yaptım, başlılara baş eğdirdim, dizlilere diz çöktürdüm. Açları doyurdum, çıplakları giydirdim, evi olmayanlara ev verdim. Türk beyleri işitin üstte gök çökmedikçe, altta yer delinmedikçe senin ilini (devletini) töreni (kanununu) kim bozabilir.”

Bilge kağanın yazıtlarında bugün bile olmasını istediğimiz, sosyal ve güçlü devlet tarifi görüyoruz. Bilge kağan bugün Ülkücülüğün gerçekte yapmak istediğini 1500 sene önce yapmıştı.

Sultan Alparslan bir Ülkücüydü.

Sultan Fatih bir Ülkücüydü.

Türklüğü küllerinden dirilten, yeniden can veren Mustafa Kemal Atatürk bir Ülkücüydü. Atatürk’ün ordusundaki mareşalden ere kadar tüm askerler Ülkücüydü.

Nihal Atsız, Alparslan Türkeş ve onlarla birlikte aynı düşüncede yaşayanlar çağımızın son aksiyoner Ülkücüleriydi.

Ülkücülük rahmetli Necdet Sevinç ‘in “Ülkücüye notlar” adlı kitabının arka kapağında yazdığı gibi, bir Türk’ün saçının bir tek teline bütün cihanı kurban etmeyi düşünebilmek, dünyanın neresinde bir Türk varsa sınırlarımızın oradan başladığı şiarıyla yaşayabilmektir.

Ülkücülük Ulubatlı Hasan, Hasan Tahsin olup milleti için gözünü kırpmadan canını verebilmektir.

Ulubatlı İstanbul surlarına Türk bayrağını dikerken, Hasan Tahsin vatanımızı işgale gelen Yunana ilk mermiyi sıkarken orada öleceklerini tabi ki biliyorlardı.

Yaptılar çünkü bir Ülkücü ruh taşıyorlardı.

Atatürk başaramazsa idam edileceğini tabi ki biliyordu. Ama o bir Ülkücüydü.

Canı pahasına Türklüğü kurtardı.

Türk milletinde Ülkücü ruh sahibi olma oranı yüzde 90’dır. Türk milletinin yüzde 90’ı Ülkücü’dür.

Son yıllarda Ülkücü’yüm diyen “Partici”ler peydah oldu.

Teslimiyetçi, biatçı, asla itiraz etmeyi düşünmeyen hatta itiraz etmeyi suç zanneden, mürid zihniyetinde insanlar.

Ülkücüyüm diyen partiler ise menfaat guruplarını istihdam eden, kleentelist, nepotist, derebeyi, klikçi, daha ziyade cemaat ve tarikat teşkilatlanması gibi partiler oluştu.

Toplumumuzdaki apolitik yapılanma bu sülük tarzı partici ve ahtapot tarzı partilerin gerçek yüzlerinin saklanmasına ve hatalı bir zanna sebep olmaktadır.

Ülkücülükle, particilik aynı tencereye girer mi?

Son aksiyonerlerden Ülkücülüğün ve 9 ışık doktrininin isim babası Nihal Atsız bir partici değildi.

Ülkücülüğü bir parti içine hapsetmeye çalışanlar, kitaplarını okumayacaklardır da en azından birkaç Nihal Atsız şiiri okusalar belki dünyaya bakış açılarını biraz geliştirebilirler.

Günümüz Ülkücüsü eğer itiraz edemiyorsa, var olanın daha iyisini aramıyorsa, milletine değil de kişilere hizmet ediyorsa, sinyalcilikte ön alıyorsa, o kişileri Türklüğün sembollerinden biri olan Bozkurtla ilişkilendiremeyiz ancak “Mankurtlukla" ilişkilendirebiliz.

Yaşımız epeyce kemale erdi.

Ancak tavsiye edebiliriz tutan olursa.

Lütfen partici olmayın, Ülkücü olun, kişilerin hizmetine girmeyin, millete hizmet edin.

Hele hele profesyonel Ülkücü veya partici hiç olmayın çünkü sonucu mutlaka kişisel bir hüsranla bitecektir…