Arkadaşlar arasında sohbet ederken bazen geçmişimizi hatırlatmak için, gayri ihtiyari olarak veya ağız alışkanlığı ile “Eski ülkücülerdenim!” diyoruz. Sohbette bulunan ülkücü arkadaşlardan hemen sloganik bir itiraz geliyor:

“Ülkücünün eskisi olmaz!”

“Niye, Ülkücü eskimeyen bir maden mi yoksa?” diye esprili bir şekilde soruyorum.

Peki, Ülkücü kimdir?

Ülkücülük nedir?

“Ülkücülük nedir?” sorusunu ülkücülerin her birine ayrı ayrı sorsam eminim ki ülkücü sayısınca ülkücü tarifi ortaya çıkar.

Aslında sormaya da gerek yok. Bugün özellikle sanal âlemde yayın yapan ve Ülkücü fikri savunan bütün internet sitelerini açıp bakmak bu tezimi ispatlamak için yeter de artar bile. Her biri değişik hareket noktasından yola çıkarak kendine göre bir ülkücü tarifi yapmakta ve bu çerçevede yayınlarını sürdürmektedir.

Ülkücülerin önde gelen fikir adamlarının da internet sitelerinden farkı yok. Ülkücü kökenli partiler de öyle.

Zaten bu kavramlarda anlaşabilseler bugün ülkücüler çok farklı kulvarlarda yer almaz tek çatı altında birleşirlerdi.

Bundan yıllar önce bu gerçeğe dikkat çekmek için piyasadaki ülkücü tariflerini toplamıştım. Ortaya kaç çeşit ülkücü çıktı diye merak ediyorsunuz biliyorum ve sıkı durun açıklıyorum:

41 ÇEŞİT!

41 çeşit maşallah dediğinizi duyar gibiyim.

Bu tarifler öyle geniş bir yelpazeye dağılmış ki, ülkücüleri yakından tanımayan birilerinin buna inanması asla mümkün olmaz. Çünkü biraz aklını çalıştıran herkes bu kadar zıt tariflerin bir araya gelip sadece ülkücüyü tarif etmesini imkânsız görür.

Sadece Türkçülüğü bir inanç meselesi haline getirip her şeyini Türklük ile ölçülendiren ve Türklük için canını bile feda edebilen bir ülkücülük anlayışından; ölçüsünü sadece Allah (cc) ve Resulünden (sav) alan bir inanış arasında 41 çeşit tarifi sokmak zor olmasa gerek.

İsterseniz gelin Ülkücülük kavramının temeli ile işe başlayalım.

Lügatlere baktığımızda genel olarak “Ülkü” kavramını gaye, ideal kelimelerine, “Ülkücülük” kavramını ise idealizme denk gelecek şekilde anlamanın mümkün olduğunu görüyoruz. Ülkü kavramı Batı dillerinden dilimize giren “idealist” kelimesiyle eş bir anlam belirtmektedir. Ülkücülük veya idealizm insan kafasının içinde elde edilmesi, varılması en mükemmel, en güzel, kendisini mutlu edecek hedeflerin tasarlanması ve bu hedeflerin gerçekleştirilmesi için arzu gösterilmesi ve çalışılması manalarını da içinde taşır.

Ülkemizde Rahmetli Alpaslan Türkeş’in başlattığı bir fikir hareketi olan Ülkücülük ise genel olarak, “Türk milletini en kısa yoldan, en kısa zamanda, başkalarına avuç açmadan çağlar üzerinden sıçrayarak çağdaş medeniyetin ön safına geçirmek, ilimde, teknikte, medeniyette yeryüzünün en kuvvetli varlığı haline getirmek, Türklüğü yüceltmek bütün Türklerin tutsaklıktan kurtulup hür ve bağımsız olması hedefi” şeklinde tarifini bulmuştur.

Ülkücülük bu olunca Ülkücü de, “Türk Milliyetçiliği ülküsünü gerçekleştirmek isteyen, Milli devlet (Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde yaşayan her Türk vatandaşını kucaklayan, bağrına basan bir devlet biçimi) ülküsüne inanan ve bu uğurda mücadele veren kişi” olarak tarif edilirken, Ülkücü Dünya Görüşü ise, gayesi İslâmiyet ve vasıtası Dokuz Işık olan Türk Milliyetçiliği şeklinde ifade edilmiştir.

Ancak Ülkücülük ve Ülkücü kavramları Alpaslan Türkeş’in tarif ettiği yerde kalmamış ve yukarıda da belirttiğimi gibi çok geniş bir anlam yelpazesi içinde savrulmuştur.

“Her şey Türk için. Türk’e göre. Türk tarafından” sloganıyla hareket eden ve “Türkün Türk’ten başka dostunun olmadığını” ileri süren bir anlayıştan, sadece İslamiyet’i esas alan bir anlayışa kadar çok geniş bir yelpaze bu.

Ülkücüler içinde İslami ağırlıklı fikirleriyle tanınan ve hemen her ülkücünün referans kabul ettiği Seyyid Ahmed Arvasi, yazmış olduğu “Türk-İslam Ülküsü” isimli eserindeki “Ülkücü Egosunu Yenen İdealisttir” başlıklı yazısında ülkücünün kim olduğunu şöyle resmetmektedir:

“Türk-İslam Ülkücüleri için İslamiyet, Allah'ın dini, kurtarıcımız ve Kâinatın Efendisi Allah'ın Resulü, şanlı Türk Milleti Allah'ın İslam'a hizmetle şereflendirdiği millet Türk ordusu Allah'ın ordusu Türk bayrağı mukaddes ay ve yıldızı ile yüce İslam'ın ve al rengi ile Allah için can veren şühedanın kanlarının ifadesidir. Üzerinde Ezan-ı Muhammedi okunan aziz vatanımız ise, İslam’ın ebedi güneşinin hiç batmadığı en büyük ümid ve hayat kaynağımızdır. Şunu kesin olarak biliyoruz, Müslüman-Türk Milleti yeniden tarihine layık bir diriliş ve yükseliş hareketinden başarıya ulaşırsa, İslam, bütün ihtişamı ile tekrar bütün âlemi parlatacaktır. Tarih diyor ki, Türk Milleti yücelmişse İslam da yücelmiş, Türk Milleti çökmüşse İslam dünyası da perişan olmuştur. Bu sebepten bütün küfür Türk’e düşmandır.”

Seyyid Ahmet Arvasi, Neden Türk-İslam Ülküsü? Başlıklı yazısında da şunları ifade etmektedir:

“Bunun için, Türk-İslam kültürüne, Türk-İslam medeniyetine, Türk-İslam ülküsüne bağlı, Türklük şuur ve vakarına, İslam iman, aşk, ahlak ve aksiyonuna sahip, Türklüğü bedeni, İslamiyet’i ruhu bilen, milletini teknolojik hamlelerle dünyanın bir numaralı devleti yapmak özlemi ile çırpınan, Dünya Türklüğünün, İslam dünyasının ve bütün mazlum milletlerin ümidi olmaya namzet bir gençlik yetiştirmekten başka çaremiz yoktur.”

Ülkücülük tarifi bu kadar çeşitli olan bu hareketin milliyetçilik tarifi ondan farklı mı? Hayır! Bu anlamda Milliyetçilik fikrinde de bir yeknesaklık olmadığı bir gerçek. Bunun sebeplerinin başında milliyetçilik fikrini tarif edenlerin ortak bir fikirden/noktadan hareket etmemelerini gösterebiliriz. Milliyetçiliğin ortak tarifi olmayınca da elbette karşımıza çeşit çeşit milliyetçi tarifler çıkmaktadır.

1990’lardan bu yana Türk milliyetçiliğinin genel olarak başlıca beş tarifinin yapıldığı söylenebilir.

Bunlardan biri adına “Resmi Milliyetçilik” dediğimiz tariftir. Bu tarife “Atatürk milliyetçiliği” gibi garip bir isim takanlar da var. Devlet seçkinlerinin temsil ettiği bu tür milliyetçilik, Türk kültürüne bağlılığı esas alan, etnik, ırka dayalı bir milliyetçilik olarak tarifini bulmaktadır. Bu anlayışta “Bir Türk dünyaya bedeldir.”

Farklı bir milliyetçilik tarifi de adını “Ulusalcı Milliyetçilik” koymuştur. Buna 1930’larda Kadro, 1960-70’lerde Yön-Devrim dergileri çevresinde kümelenen ve “Türk Baasçılığı” olarak da nitelenebilecek, Marksizm ile milliyetçiliğin bir sentezini yapmaya çalışan solcu milliyetçilik de diyebiliriz.

Türkçülük ya da aşırı biçimiyle (bütün Türkleri tek bir bayrak altında toplamayı amaçlayan ve adına “Etnik Milliyetçilik” (Türkçülük) dediğimiz tarifte ülkemizde taraf bulmuştur. Pantürkizm de diyebileceğimiz bu anlayış, resmi milliyetçiliğin etnik milliyetçi damarından esinlenen bir yorumu olarak karşımıza çıkmaktadır.

“Ilımlı Milliyetçilik” de diyebileceğimiz farklı bir bakış açısını ise MHP temsil etmektedir. 1960’lardayoluna Türkçü bir anlayışla başlayan MHP, 1980’lerde Türk-İslam sentezine, yani Türk kimliğinin Türklük kadar İslam tarafından da tanımlandığı düşüncesine evrilmiş; 1990’larda ise daha ılımlı bir milliyetçiliğe, siyasetin merkezine yönelmiştir.

Resmi milliyetçiliğin Batılaşmacı-kalkınmacı fikriyatı ile akraba olan milliyetçiliğin adı ise “Liberal Yeni Milliyetçilik”tir. Bu akım Atatürk’ün hedef koyduğu çağdaş uygarlığı yakalamayı esas alıyor; çağdaş uygarlığı, Batı uygarlığının temsil ettiği siyasal ve iktisadi liberalizmle tanımlıyor. Amacı, Batı ölçülerinde kalkınmış, demokratik bir Türkiye oluşturmaktır.

Bütün bunların ötesinde bir de adına “Dini Milliyetçilik” diyebileceğimiz “Ümmetçi, Batı-aleyhtarı, anti-modernist eğilimleri savunan” bir akım daha var. Muhsin Yazıcıoğlu’nun hayatta olduğu dönemlerde bu akımın öncülüğünü BBP yapıyordu. Ancak Muhsin Yazıcıoğlu’nun vefatından sonra bu çizgi kaybolmuş ve devletle entegre bir milliyetçilik anlayışı hakim olmuştur.

Dinin ve derece milliyetçilikle bağdaşması ise uzun zamandır çok tartışılan konuların başında gelmektedir.

Dini milliyetçiliğe verilecek en güzel örneklerden biri de tanınmış fikir ve aksiyon adamlarımızdan Osman Yüksel Serdengeçti’nin aşağıdaki gibi tarif ettiği milliyetçilik anlayışıdır.

“Bizim milliyetçiliğimiz, bir kere daha yazdığımız gibi Hakk’a tapan, halkı tutan yalın kılıç bir milliyetçiliktir. Bütün gayemiz Küçük Asya insanının, o bilinmez, o görünmez, bir avuç toprak kadar mütevazı, fakat o kadar manalı ruhunu anlamak, bu topraklar için toprağa düşenlerin çocuklarını bu topraklar üzerinde mesut ve bahtiyar görmektir.”

Türkiye’de Milliyetçiliğin önemli kilometre taşlarından biri olan Alparslan Türkeş’in, milliyetçilik anlayışı ise 9 Işık kitabının 88’nci sayfasında şöyle tarif edilir:

“Türk Milliyetçiliği ne demektir? Türk Milliyetçiliği, Türk Milletine karşı beslenen derin sevgi, bağlılık duygusunun, müşterek bir tarih ve müşterek hedeflere yönelme şuurunun ifadesidir. Türk Milliyetçiliği insani duygularla beslenen bir anlayıştır. Türk Milliyetçiliği kin ve garazı esas almayan, sevgiyi esas alan bir düşünce tarzıdır. Milliyetçilik; milletini sevmek, vatanını sevmek ve milletinin tehlikelere karşı korunması için her fedakârlığı göze almak duygusu ve düşüncesidir…”

Ziya Gökalp’e göre ise Milliyetçilik, “Türk milletini yükseltmek” demektir. Yükseltmek ilimde, kültürde, dinde, teknolojide, sanat vs. alanlardadır. Ziya Gökalp, “bir milletin yükselmesi başka bir milletin gözyaşlarıyla değil, milleti oluşturan fertlerin el ele, gönül gönüle vererek çalışmasıyla olur.” demesine rağmen, ardından gidenler bunu çoğu kez tersinden anlamış ve milliyetçiliği başka milletlerin ezilmesine bağlamışlardır.

Yukarıdan beri izah etmeye çalıştığımız gibi Ülkücü hareket “Ülkücülük ve milliyetçilik” gibi en temel kavramlarında bile bir birlik sağlayamamıştır. Ülkücü harekette yetişen birçok insanın başka mecralara kaymasının altında da büyük oranda bu kavram birliğinin olmamasının yattığını düşünüyorum.

Eminim bu yazıyı okuyan ülkücülerin de yazdıklarıma ekleyecekleri ülkücü, ülkücülük ve milliyetçilik tarifleri de vardır. Başta da değindiğim gibi maalesef bu ülkede ülkücü ve milliyetçi sayısınca ülkücü ve milliyetçi tarifi vardır.