ÖNEMLİ NOT:

Aşağıdaki yazı Makedonya Türklerinin yüz akı değerli abim gazeteci yazar Avni Engüllü tarafından kaleme alınmış ve Makedonya’da bir gazetede yayınlanmıştır.

Yazıda Makedonya’da Türkçe’nin yaşamasında büyük katkısı olan ve 1884 yılında kurulan Türk Okulu Tefeyyüz için 1994 yılında kaleme aldığım TEFEYYÜZ isimli şiirime de yer verilmiştir.

Yazıyı sabırla okursanız, sadece “Edirne’den Van’a kadar / Benim güzel bir yurdum var.” demez Anadolu coğrafyası dışında da hakiki Türklerin yaşadığını çok açık biçimde görürsünüz.

Avni Engüllü abime kalemine sağlık diyor okuyuculara da hayırlı okumalar diliyorum.

***

Her şey bir köşe yazımla başladı.

Türklerin sorunlarının sözü olunca ikirciklilik göstermeyen ……. Makedonya Gazetesinde yayınlanan yazım, belge ve hatıralara dayanan bilgilerle okulun evveliyatını verirken, onu 1884 yılında daha bugünkü okul binasının yerine bitişik olan iki katlı bir yapıda eğitime hizmete açıldığını ortaya koyuyordu.

Sonra ikinci yazım da belirdi.

İzninizle buraya önceki yazımla beraber başka düşünce ve iletilerden oluşan ve bir yeni yazı olan biçimi yerleştireyim: “Tefeyyüz, babam, ben, eşim ve çocuklarımın okuludur desem şaşmayın… Oradan mezun olduk. Babamın okuduğunda dört yıllık ilkokulmuş. Ben, bugünkü MRTV binası yakınlarında bulunan TEFEYYÜZ Sekiz Yıllık İlkokulu’ndan 1962/63’ de mezun oldum. Eşim de aynı okulu benden bir yıl sonra bitirdi. Kızlarımdan büyüğü Üsküp depremi ardından ve Hafız İrfan mahallesinde prefabrik bina olan TEFEYYÜZ’de okudu, ikinci kızım ve oğlum gibi bugünkü TEFEYYÜZ’de yetiştiler. TEFEYYÜZ bundandır Üsküplü her Türk ailesine, bilgi ocağı olarak bilinmektedir. TEFEYYÜZ, 2009 yılına kadar okul gününü 26 Aralık’ta kutlamaktaydı. Okulun 1944’te açıldığını düşünürlerdi. Oysa okullarının 60. yılı dolayısıyla hazırladıkları tanıtım dergisinde 1884 yılı kuruluş yılı olarak anılır. Recep Murat-Bugariç’in müdürlüğü döneminde yayımlanan dergide de bu yıl anılmaktadır. Ondan sonra gelen müdürlerin meseleye ilgi göstermemeleri nedeniyle konu araştırılmadan kaldı. Üsküp’te çıkan Köprü dergisinin 2006 yılının Ocak-Şubat aylarında yayımlanan sayısında, Fahri Kaya’nın belirttiği gibi, bu tarihi 1935 yılında yine Üsküp’te Sırpça yayımlanan ‘Skopski Glasnik’te de görmek mümkündür. Şimdi ‘O yazıyı ben Fahri Kaya’ya verdim’ diyenler çıkabilir. Ama yüreklilik, o gerçeği açıkça söylemektedir! Bildiklerimiz gerçekleri gizlemek, çok yanlıştır!

1884’te TEFEYYÜZ neredeydi? Onun yeri şimdiki binanın sağ tarafındaydı. Bina tam olarak, şimdiki okulun sağ tarafının az ilerisinde, okulun avlusunda şimdi boş arsa olarak gözüken yerdeydi. Verilen fotoğrafta daha açık renkte verilen yer. Bina, Birinci Balkan Savaşı’nda Sırpların gelişinden birkaç yıl sonra polis karakoluna çevrilir. Bulgarlar da aynı gayeyle kullanırlar. Ben binayı gözlerim önünde görüyorum. Ancak, o zaman Yugoslavya vardı ve orası halk milisi karakoluydu.

1884’te hayrat olarak yapılan bina, Üsküplülere Tefeyyüz adında Türkçe eğitim vermeye başlıyor. Karakola dönüşmesiyle, Yahya Paşa yanındaki okul binasında, o adı taşıyarak öğretime devam ediyor. İlk başlangıçta Türkçe eğitim veren bu okul, Sırp-Hırvat-Sloven Krallığı’nda bile önce Türkçe, resmi siyasetin Sırpçayı öne almasıyla sonraları Yugoslavya Krallığı zamanında sabah Sırpça, öğlenden sonra Türkçe eğitim veriyormuş. Üstelik aynı öğrencilere… Bunu babamdan duydum. Bu sözler Türkçe eğitimin evveliyatını anlatıyor.

Babamı banda kaydedemedim. Hüda Hümmaşah ile 1971 yılında, radyo için daha uzun bir röportaj yaptım. O, röportajın bir yerinde TEFEYYÜZ’de okuduğunu belirtiyor. Zaman olarak 1920 yılını, yer olarak Yahya Paşa Camii’nin bitişiğinde bulunan ve 26 Temmuz 1963 yılında depremden yıkılan binayı dile getiriyordu.

Tarihte okulun adının değişme yaşadığı doğrudur. Halk, onu hep TEFEYYÜZ olarak bildi. Mesela: Yahya Paşa Camisi yanındaki Tefeyyüz binası önce Tefeyyüz, sonra Osman Cikiç, Vuk Karaciç’ti. 2. Dünya Savaşı’nda Bulgarca eğitim veren bir Bulgar’ın adıyla anıldı. 2. Dünya savaşından hemen sonra Yeni Hayat (bende belge olarak 1. sınıf karnem var) ve 1954 yılının Şubat ayında Makedonya’da süren Sırp yanlısı siyasetten, tekrar Vuk Karaciç oldu. Vuk Karaciç’in Makedonya eğitimiyle ne alakası var! Türkçe eğitimle gene hiçten yoktur!

Zira, Makedonlarda gelenek olarak gösterilenlerin gerçekle alakası sadece rivayetlere dayanır! Dahası Makedonya resmiyetini 2. Dünya savaşından sonra kazandı. Kilisedeki vaazlar Sırpça, Yunanca ya da Ulah dilinde yapılırken, bizde camilerdeki vaazlar Türkçeydi! İşin ilginç tarafı, Üsküp’te Türkçe okutulurken, Makedonca eğitim veren okul yoktu! Sırplar bu hakkı onlara tanımazlardı. 1884 yılı, TEFEYYÜZ’de Türkçe eğitimin başladığı kesindir. Binanın bitmesi Ekim ayının ortasında bir yerde olmuş… Bu orta konusu 10-20 Ekimde herhangi bir gün de olabilir. Önceki cümleye göre, orta 15 Ekim alınırsa, okul günü 15 Ekimdir. Sene ise kesin 1884’tür! Buradan giderek bizim için anılan tarih gelenektir. TEFEYYÜZ’ün zamana göre marşı da olmuştur. Bakarsınız onu da buluruz!

Bugüne gelip hemen sorayım: Biz TEFEYYÜZ’lüler, şimdiki marşımızı biliyor muyuz? Bilmeliyiz. Dahası ufacık bir metin… Hoş bir melodi… Besteciler vardır, metni alır, metne göre müzik oluşturur. Benim düşünceme göre, başarılı bir beste ortaya çıkar. Başka bir durum vardır. Beste yapılır. Metin yazarına verilir. Metin yazılır. Beste genelde tutmaz. Ancak besteci ve metin yazarı kuvvetliyse istenilen yakalanır. Besteye baktığımda TEFEYYÜZ marşının eski biçimi… Metne baktığımda yeni biçimidir.

Durum gereği, eski metin eski zamana ait. Yeni metinse bu zamana… Ondan, eski metinde durmaya gerek yok artık. Her iki metnin yazarı şairimiz İlhami Emin. Dilerseniz metnin yenisini aktarayım. Zaten aktarılması gerekir. Aktarmazsam eski TEFEYYÜZ’lüler nasıl öğrenecekler? Marşın metni şöyle:

Tefeyyüz Marşı

Balkanlara ad veren olduk

Yurdumuz gururumuz

Bilgi peşinde yürürüz

Yarınlarımız aydınlık

Nakarat:

Yaşasın Tefeyyüz Bilgi ocağımız

Türküm, Özüm özgürlük.

Şimdi gene marşın metnine tekrar döneyim:

1.mısra, bizi anlatıyor.

2.mısra, bana göre uyuşmuyor. Makedonya, yurdumuzdur, ama Balkanlara ad veren o değildir. Balkanlara ad veren Kuman ve Peçeneklerdir. Söz tamamen Türkçedir.

3.mısra, doğrudur. İnşallah aydınlık olur yarınlarımız!

4.mısra biraz eskiyi hatırlatır gibi. Ama önceki mısraa uymuş.

Nakarat için diyeceğim yok. İstenen yakalanmış. Müzik Kiril Makedonski ile okulun müzik dersi öğretmeni Cengiz İbrahim’e ait… İlki tanıdık besteci… İkincisi değerli bir bestecidir. Burada notaları gösterme imkânım yok. Bunun için de anlatmam yanlış olur… Ama şunu söyleyebilirim. Kolay hatırlanabilecek bir beste… Marşlar, zaten kolay hatırlanması için gereken bestelerden oluşmalıdır! Metne baktığımızda kısa bir metin. Çabuk ezberlenir. İlk mısra şairimizin Türklüğe hitabı… İkinci mısra Makedonya’ya… Başka türlü de algılanabilinir… Fark etmez. Anayasamızın giriş metni, bizi Türk milletinin bir parçası olarak kabul ediyor.

Eskiden TOMURCUK dergisinin ihtiyacı olan türküleri bestelemekle karşılardım. Derginin son sayfasındaki besteler, bana ya da Ramadan Şükri’ye aitti. O zamanlarda, şimdiki gibi Türkiye sözünü açıktan vurgularsanız milliyetçi damgası yer, hüküm giyerdiniz. Benim bir bestem yayınlandı. Metin yazarı da bendim. Metnin ilginç mısraları şunlardı:

Ekim ayı, güz ayı

Biz severiz o ayı

Bayramların bayramı

O aydadır çocuklar

Çocuk bahçelerinde söylenirdi bu çocuk türküsü. Kızlarımla oğlumun ana okul öğretmenleri Fadime Nurettin, bu türküyü çocuklara öğretmeden bırakmazdı. Bir seferinde buluştuk. Gülerek sordu: ‘Metinde neyi kastettin söyleyebilir misin?’ Benim cevabım kısaydı: ‘Senin düşündüğünü!’ Gülerek ayrıldık. Türkiye’den Neval Konuk’tan gelen bir hatırlatma, konumu zenginleşme bakımından yardımcı oldu.

Akademisyen N. Konuk, benim bahsettiğim yazımdan sonra İstanbul’dan ileti gönderip şöyle bir bilgiyle çıktı:

‘Bu marş bana 1 Eylül 1897’de Üsküp’te açılan Sanayi Mektebi’nin marşını hatırlattı.

Balkan Savaşı’ndan önce, Üsküp Orta Öğretmen Okulu’nda Türk Dili ve Edebiyatı hocası bulunan Mustafa Şekip Tunç Üsküp’te sanayi mektebinin marşını yazmış ve okulun müzik öğretmeni olan Ali Fevzi ise, bu marşı bestelemiştir. Marşın metni, Yeni Mektep dergisinde yayımlanmıştır. O günlerden günümüze gelen, kararlı ve kendinden emin duygularla yazılmış marşın sözleri şu şekildedir:

Sanayi Marşı

Biz mektepli sanatkârız, çalışırız, yaşarız;

Hiç kimseden pervamız yok, müstakiliz, paşayız.

Ter dökeriz, iş yaparız, işte bizim şanımız.

Sanat için hor görülsek hiç değişmez kanımız.

Seherlerde uyanırız tezgâhlara koşarız;

Başka yerde gözümüz yok biz burada coşarız.

Alnımızdan hep ter akar, gördünüz mü bir leke!

Bu meslektir götürecek hepimizi dirliğe.

Haydi, artık arkadaşlar ah edelim birliğe:

Aziz vatan, sonra sanat değişilmez bir mülke!

Seherlerde uyanırız tezgâhlara koşarız;

Başka yerde gözümüz yok, biz burada coşarız.’

Müzik hakkında bir şey diyemem. Keşke müziğini de görebilseydim. Metne gelince daha büyüklere hitap eden bir metindir. Hece vezni vardır. Müzikten önce şiir olarak yazılmış. Sonra beste gelmiş. Metinde bir zorlama sezilmiyor. Akıntı var. Eğiticidir. Metne bakıldığında, uzunca bir metindir. Ölçüyle yazılmış olması, kolay hatırlamayı sağlıyor. Gelen metin bize başka bir konuyu açıklıyor. Türkçe eğitim şimdiye kadar denildiği gibi 1944’te başlamıyor. TEFEYYÜZ’le ilgili kanıtlarım daha da kuvvetleniyor! Balkanlarda Türkçe eğitim ne zaman başladı öyleyse?

Türklerde Türkçe eğitimi, Orhun abidelerinde görünen çivi yazıya kadar uzatabiliriz. Siz, ta oralara gitmeyelim derseniz, o da olur. Türkçe eğitim bu topraklarda Osmanlıyla başladı derseniz bir yandan doğrudur. Bir yandan da değildir. Buralarda Türkçe eğitim Osmanlı’nın gelişinden önce de vardır. Osmanlı gelmezden önce, fethetmeye düşündüğü yerlerde, genellikle önemli yol ağızlarında tekkeler kurarlarmış. İslam dinini tanıtanları gönderirmiş. O yerlerde, önce insanların gönüllerini fethedermişler! O zamanlarda bu tekkeler birer kültür ve eğitim merkezidir. Milletleri bir yandan İslam’la tanıştırır, bir yandan da gereken eğitimi verirmiş! O zamanın okullarıdır bu dergâhlar.

21 Aralık Makedonya Türklerinin Eğitim Günü, işte o zamana kadar uzar! Makedonya Türklerinin milli günleri ilan edilen 21 Aralıksa, tarih olarak rastlantı alınmış bir tarihtir. İlle de bir yere bağlanmaktan başka bir şey değildir. O güne bağlı hiçbir olay yoktur. Olaylar var! Ancak tarihler başkadır. Aynı tarihte başka olaylar var. Buradan başka tarihler alınsaydı, günümüzü daraltırdık! Anlamlı ve yerinde bir seçim!

Olay şöyle devam etti: KÖPRÜ derneğindeyim. Dernek başkanı Ersin İsmail’le değişik konulardan bahsederken TEFEYYÜZ’ümüzün sözü oldu. O da TEFEYYÜZ’lüydü. Bir ara bana hitaben: Avni ağabey, gerekirse 15 Eylülde KÖPRÜ’de tören yaparız, dedi. Cevap verdim: İyi olur, ama tören TEFEYYÜZ’de yapılırsa daha anlamlı olur. O gün onlarındır! Okul yapmalıdır. Konuyu hele bir değerlendirelim! E. İsmail’in cevabı: Nasıl olursa olsun. Yeter ki, olsun. KÖPRÜ olarak bizi hesaba katın, oldu. Sonra kapalı bir zarf içinde gazetede çıkan köşe yazımla 1971 yılında yaptığım konuşmanın bir bölümünü içeren CD’yi Tefeyyüz iletişim hocası olan komşum Ercan Lama’ya sevecen ve güleç yüzlü kızı aracılığıyla ilettim. Zarfı kızlarımla oğlumun beden eğitimi öğretmeni ve yakın dostum olan Saadettin Ali’ye vermesini rica ettim. O zaman olan oldu. Anladığım kadarıyla S. Ali yüzü sevinç dolu olayı öğretmenler odasında açığa vurmuş. Müdür Gönül Bayraktar da oradaymış. Etrafı sevinç sarmış, haliyle.

Ardından TEFEYYÜZ’e uğradım. Herkes tarafından her zaman iyi karşılandığım okulda beni gördüklerinde aynı samimi hava vardı. Gözlerim rahmetlilerden Fetih Beyi, Mustafa’yı aradı. Yalan yok! Orada onları da görmek istedim bir anda! Ancak beni o durumda sevindiren bir durumla karşılaştım: Eski günlere nispeten beni karşılayanlar genç ve enerji dolu simalardı. Sadece Üsküplüler değillerdi. Müdür Ustruga’lıdır. Dost bildiğim ve eskiden kendisini tanıdığım birinin kardeşidir. Hocalardan biri Gostivar’lıydı. Bir başkası Manastır’lıydı! Anlayacağınız Tefeyyüz Makedonya’da Türkçe eğitimin gururuydu! Öğretmenlerle görüştükten sonra, müdür G. Bayraktar, S. Ali beraberce müdürün odasına gittik. İlk görüşme yapıldı. Nokta nokta strateji çizildi. Nasıl hareket edeceğimizin programı yapıldı. Sağlam adımlarla yürünmeliydi. G. Bayraktar’ın sadece soyadı Bayraktar değildi. O bu işte de bayraktarlık yapmayı görev aldı.

Eylül 2009 yılının Ramazan ayındaydık. Kadınlar iftardan sonra çaya davet edilecekti TEFEYYÜZ’e. Buluşmanın yapılacağı akşam, konunun kadınlara açılmasını öğretmenlerden S. Ali önerdi. Gerçekten anlamlı bir öneriydi. Olayın, Türk toplumu olarak önem verdiğimiz kadınlarımızdan başlamasına karar verildi. Halk arasında konunun ilk açılış yaşaması kadınlarımızdan başlamalıydı. Öyle de oldu. Buluşma esnasında gazetedeki yazım öğretmenlerden Sevim Abas tarafından okunmuş. Yaşanan olay alkışlanmış. Her taraf sevinç dolmuş. Olağanüstü bir kabulü yansıtan hava oluşmuş!

KÖPRÜ dergisinde yer alan sağlam veriler, bizi belli bir seneye götürüyordu. Belli araştırmalar devam etti. TEFEYYÜZ’ü sevenler ve bu okulu hakikaten bu toprakların önemli bir eğitim ocağı olduğunu görenler araştırmalarında durmadılar Beş yıl önceleri okulun dergisinde 1884 yılı artık tarafımızdan sağlam bir yıla dönüşmeye başladı. Bu tarih kesinlik kazanıyordu. Ekimin ortası derken, 15 Eylül tarihi olarak alınmasına odaklanmamızın sakıncasının olmadığını düşünerek ve bize ulaşan gerçeklerden hareket etmemize karşın, TEFEYYÜZ okulu olarak konu hakkında bir yuvarlak masa toplantısı örgütlemek durumuna düştük. Ancak huyumuzu ve suyumuzu bilerekten 15 Eylül gününde yapılacak ana törene kadar yaşanılacak olayın sır tutulması, varılan ortak düşünceydi. Yuvarlak Masa konuşmalarına katılanlar arasında konu ilgi gördü. Çok olumlu hava içerisinde akan tartışmalar sonucu ortaya çıkan tutanağın okul organlarına sunulması kararlaştırıldı. Sunuldu da… Tutanak okul gününün 15 Ekim olduğunu, ana törenin o gün yapılmasının gerektiğini, merkez törenin zaman darlığı yüzünden sonraki bir dönemde yapılmasını, bu tarihin 15 Kasımda olmasını öneriyordu… Benim Ankara’ya gitmemin kaçınılmaz olduğundan, oradaki yükün bütünü arkadaşlara kaldı. Ancak her konuda olanlardan haberdardım. 15 Ekim 2009 tarihinde tören oldu. Törenle ilgili aldığım bilgiler şunlardı:

Tefeyyüz Marşıyla başlayan programda ilk konuşan müdür G. Bayraktar olmuş. Onun konuşmasının buraya alınması bana göre anlamlı. Kendisi protokol icabı bölümden sonra şunları dile getirdi:

‘Bugün önemli bir yıldönümü bizi bir araya getirdi. Uzun zamandan beri okulumuzun geçmişi hakkında bize gelenler hem söylenti hem de yazılı olarak belli bilgileri ortaya atmaktaydı. Biz bu önemli geleneği bazı kaynaklardan aldığımız bilgileri bu sözlere toplayabiliyorduk:

TEFEYYÜZ İlköğretim Okulu Ekim 1884 yılında Makedonya’nın başkenti Üsküp’te Türk Okulu olarak kurulmuştur. Osmanlı Devleti’nin Üsküp’ten çekilmesinden sonra Türk azınlık okulu hâline gelmiştir. İkinci Dünya Savaşı sırasında dört yıl eğitime ara veren TEFEYYÜZ İO, Yugoslavya’nın kuruluşuyla yeniden açıldı ve Türkiye‘de kullanılan alfabeyi benimseyerek Türkçe olarak eğitmeye devam etti.”

Bu cümleler, uzun zaman tekrarlanan bilgilerdi. Yönetilen bir ortaklaşa toplantıda birçok katılımcının tartışmaları sonucu olarak toplantıya katılanların istemini içeren tutanak tarafımıza iletildi. Onların vardıkları sonuç, ileri sürülen kanıtlara göre, hakikaten belirtilen ayın ortaları ve yılı doğru bulundu. Ortalardan bahsedildiğinden, o ortayı 15 Ekim tarihini gösteren günü seçti. Tutanak okulumuza iletildi. Okul organları da bu konuyu özel toplantılarında sonuçları onaylayıp, bugün bu önemli günümüzü kutlamak için buradayız. Biz bu yıl 65. yıldönümü yerine, 125. Yıldönümümüzü kutlamak sevinci içindeyiz. Tefeyyüzlüler ve Tefeyyüz’ü sevenler olarak, bu önemli anı yaşamanın bize düşmesini onur olarak kabul edip, bu önemli olayın ana gösterisini yapmaktayız. Ancak vakit darlığı yüzünden merkez kutlama tarihi ileride bir günde okulumuza yakışır bir biçimde yapılacak. Dahası, 125. Yıldönümü bu yıl okuma yılı boyunca bütün programlara yansımakla bu güne önem verilmeye çalışılacaktır. Bu yıla rastlayan okul törenlerimizin hepsi de 125. yıldönümümüzün işareti ve anlamı kapsamında tutulacaktır. Gelen yıldan itibaren okulumuzun gününü 15 Ekim bilerek, kutlamalarımızın o tarihte yapılacağı haberinin sevincini sizlerle paylaşıp, 125. yıldönümümüz kutlu olsun!’

Unutmadan yazayım. Kollucan’da (Koliçan’da) Türkçe okulunun açılmasında en ağır yükü sırtında hisseden Zerrin Abas ve Debre’de Türkçe eğitimin başlatılması konusunda etkin olan Emel Ramadan’ın kutlamaları okunmuş.

Gün geldi hazırlıklar bitti. Ana Tören de yapıldı.

Tören Üsküp Türk Tiyatrosu salonunda Tefeyyüz Marşıyla başladı.

Koroda çocukların yüzleri sevinçliydi. Salonda herkes Tefeyyüzün 125 yılının sevincini yaşıyordu.

Okul müdürü G. Bayraktardan sonra ikinci konuşmacı Üsküp’te 1963 depreminden yıkılan ve Bitpazar yakınlarında bulunan ‘Hürriyet Hamamı’ yanında evleri olan Reşit Beylerin kızının oğlu Rumeli Vakfı Eski Başkanı ve İstanbul’da Üsküplüler Derneği başkanı Sayın Melek Arasın andığı gibi Osmanlı devletinde eğitim reformu 1880’li yıllara tekabül etmektedir. Bu bina alışkıya göre anılması gerekmeyen bir olgu olarak, Türkçe eğitime vakfedilmiş binadır. Üsküp belediyesine vakfedilen bu bina o taraftan da önem arz etmektedir. Bizde var olan vakıf anlayışı maalesef olmadığı gibi, vakfetme de nedir bilinmez günümüzde. Aslında bu konunun yeniden canlandırılması gibisinden büyükçe bir gerek vardır. M. Arasın ardından bu gibi olaylara önem veren dönemin TC Üsküp Büyük elçisi Sayın Arslan Hakan Okçal anlamlı bir konuşmayla çıktı. En sonunda öğrencilerin hazırlamış oldukları güzel bir programı geldi.

Bütün olayda önemli olan şudur:

Zamanında Üskübün en büyük dokuma fabrikası sahibi Hamit Mahmut’un babası İbrahim Hazar tarafınca Üsküp’ü ikiye ayıran Vardar nehrine göre, 1908 yılında Karşıyaka’da kurulan Feyziye Mektebi’ne YILDIZ gazetesinde rastlanılmaktadır. O mektep bir başka olaydır. Kimilerince, TEFEYYÜZ İÖ ile ilgili karıştırılan bilgiler vardır. Ad ve okullar karıştırılmamalıdır! Makedonya Türkleri olarak gerçeğe ulaştık… Bunları aşmak bizlere nasip oldu.

TEFEYYÜZ’ümüzün 1884 yılından itibaren yaşayan eğitim ocağı olduğunu açığa vurduk. Bunu kanıtladık!

Zaman Makedonya’da haberin olaya ait gerçek olanı yayınlanırken “Yeni Balkan” gazetesi imzasız bir haberle gerçek olmayan ve okulun 65. yıldönümünün kutlandığından bahsediyordu. Kaynakçayı kabul edenler karşısında o olaya şüpheci bir gözle bakıyordu. Habere kulak asmak gerekmez. Ama susmak da olmaz. Kanıtlanan 125 senelik geçmiş olduğunu gösterirken ileri sürdüklerimizin karşısında örneklemek açısından önemlidir: “Cumartesi günü, Üsküp Türk Tiyatrosu’nda Tefeyyüz İlköğretim Okulu, 65. yıl dönümünü kutladı….” (28. Aralık. 2009, Yeni Balkan) Hâlbuki tören Cuma günüydü ve kanıtlar konusunda kabul tamamen başkaydı. Araştırmada bir doğru vardır. Türklük adına en küçük kıpırdamayı dahi haber yapan birinci gazeteye göre ikinci olan bu gazete neyin peşindeydi?

TEFEYYÜZ, Makedonya’da aynı adı taşıyan ve o adla yaşayan en eski okul olduğu açıklık kazandı!

2010 yılının Ekim ayının 15’inde TEFEYYÜZ İlköğretim Okul’nun salonunda onun 126. yılı törenle anıldı. Törende konuşanlar arasın T.C. Üsküp Büyükelçisi Sayın Gürol Sökmensüer selamlama konuşması yapan konuklar arasındaydı. Buraya onun nokta vuran konuşmasını özetle sunmaktayım:

‘Ben Türkiye Cumhuriyetinin Büyükelçisi olarak Üsküp’te göreve başlayalı iki ay geçti ve bu süre zarfında devlet erkânı, sivil ve mülki erkâna ziyaretlerimi gerçekleştirirken, bazı açılış ve kuruluş törenlerine de katıldım.

Daha geçenlerde Makedonya’nın Bağımsızlığının 19. yılı törenine, dört gün önce faşizme karşı Halk Kurtuluş Ayaklanmasının 69. yılı törenine katıldım, ama bugün ilk defa 126 yıllık geçmişi olan bir kutlama töreni için burada sizlerle beraber birlikte olmaktan ayrı bir haz, gurur ve mutluluk duyuyorum.

1984 yılında Üsküplülere Türkçe eğitim vermek üzere, hem de bugünkü adıyla TEFEYYÜZ olarak açılan okul, bir ara karakola dönüşmüş, önce adı şu olmuş, bilahare bu olmuş, önemli değil, önemli olan, bugün 126 yıl sonra TEFEYYÜZ İlköğretim Okulu’nda Türk müdür ve öğretmenlerin çabalarıyla, sevgili öğrencilerimize Türkçe eğitim veriliyor olmasıdır.

Ben hem bu güzide okulun 126. Kuruluş Yıldönümünü kutluyor, hem okuldaki son onarım projesine destekleri nedeniyle Üsküp Koordinatörü Sayın Bozdemir’in şahsında TİKA’ya teşekkürlerimi sunuyorum. Yeni öğretim yılında okul müdürü Sayın Gönül Bayraktar olmak üzere tüm değerli öğretmenlerimize ve sevgili öğrencilerimize başarılı bir eğitim-öğretim yılı geçirmelerini temenni ediyor, hepinize sevgi ve saygılarımı sunuyorum.’

Bununla olay bitti ancak yazı da bitti derken Almanya’dan bir ileti geldi…

Ardından bir tane daha geldi.

Daha bir…

Berlin’de yaşayan ve Üsküp’te Hümmaşahlar sülalesinden olan Hasan Tezcan yazıyordu… Hasan beyin 69 yaşında olduğunu öğreniyorum. Onun dediği gibi ‘yetmişin içerisinde…’ … Aslında Berlin’deki TEFEYYÜZ’lülerin sayıları daha çok… Hepsini şu anda saymak mümkün değil. Hasan Tezcan’nın yakın dostları Mustafa Doğan (1939) ve Fethi Özkan (1938) Beyler de Berlin’deki TEFEYYÜZ’lülerden. Ondan gelen iletilerden öğrendiğimize göre orada Kenan Ahmet de varmış. Sonra hatırladım. Kenan Ahmet TEFEYYÜZ öğretmenlerinden rahmetli Cevat Ahmet’in oğludur. Berlin’de yaşamaktadır. Makedonya’da Kültür Bakanlığında Türk Demokratik Partisinden bir müdürlüğün başında bulunan Güler Nebi’nin dayısıdır…

Mustafa Doğan ise Yücel’ci Refik Özer’in yakını… Refik Özer’i Yücel Teşkilatı konusundaki araştırmalarımdan tanıyorum. 1969 yılında onunla çektirdiğim bir fotoğrafım vardı. Bulursam o fotoğrafı da Yücelcilerle ilgili araştırmalarıma eklerim.

İletilerinden bir başkasında Hasan Tezcan şöyle yazıyordu: “Eğer bunları yazabiliyorsak, TEFEYYÜZ’e borçluyuz! Borcunu inkâr eden namerttir! Mert kalmak istiyorsak, TEFEYYÜZ’ü unutturmamak, boynumuzun borcudur. Ben üç ülke değiştim, köküm Üsküp, kaynağım TEFEYYÜZ’dür! 125 senelik tarih herkese nasip değildir. bu pek bilinmeyen emekçi kuşakların emeğidir. Berlin’de biz Üsküplülerin bağlayıcı noktaları: TEFEYYÜZ’dür! Çok mutluyuz, ne mutlu ki, biz TEFEYYÜZ’lüyüz!” diyor ve şiirsel bir dille ekliyor:

’Burada öğrendik dünyanın dört bucağını,

Burada öğrendik ananın sıcak kucağını,

Burada öğrendik,

Hıdrellezlerde kırk bir taş toplayarak,

Namusun ılıcağını!

Enver Tuzcu sairdir (sınıf öğretmenim)

Kabakçı Ramiz Ağa ile dondurmacı Faik Ağa,

Çocukların sevgilisi,

Eyüp Ağa güvercinlerin ehlisi!

Bu bir ortak tarihtir,

Tefeyyüz sayesinde yazıyoruz,

Daha da yazacağız gayrısı!”

TEFEYYÜZ’ün eski müdürüyle bir konuşma yapıp yayınlayan Yeni Balkan yeniden eski inançla okulun 125. senesinin doğru olup olmadığını bir soruyu R. Bugariçe yöneltmiş oluyor:

“Tefeyyüz gerçekten mi 125 yaşında ve bunun bir delili var mı?

“Evet. Yaklaşık 15 yıl önce ben bunu buldum. 1932 yılında çıkan bir kitap elimdeydi. O kitapta gün ve ay yoktu. Bu konuyla bize hep yanlış ipuçları verdiler. Çok vakit kaybettik. Ben emekli oldum. Yeni müdürler de devam etmedi”… Üstelik okul artık 15 Ekimde merkezi törenini yapmıştı! Bu sorunun R Bugariç tarafından verilen cevap yazıda bir kanıt daha oldu… Dilerseniz yazının başına dönün. Recep Bugariçin çıkardığı okul dergisinde neyin ileri sürüldüğü yazılmış? diye cevabı gelmiş R. Bugariçin…

Şimdi Yeni bir kaynak daha çıktı. Recep Bugariç’in kaynağı kitap ve 1932 yılından… En büyük dayanağım, Fahri Kayanın kaynağı ise 1935 yılına aitti! Önemli olanı deliller birbirini tutuyordu… 15 Ekimde okulun 126. yıl dönümü herkes tarafından kabullenen önemli bir tarih olduğu ileri sürülüyordu

Yazının başında bir yerde 2. dünya savaşı esnasında Tefeyyüzün çalışıp çalışmadığına kesin kanıtım yoktu. Bir bakıma dört senelik bir boşluk beliriyordu. Araştırmaların devamında onu da kapayabilecek delile ulaştım.

Üsküplü Abdullah Necip o yıllara ait bir fotoğraf ve kendi karnesini bana ulaştırdı. Buna göre o yıllarda da Türkçe eğitimin yapıldığı ortaya çıktı. Ancak eğitimle ilgili deliller Bulgaristan müftülüğüne bağlı medrese eğitimine ait olsa da Üsküp’te ilköğretimin de yapıldığı anlamına gelmektedir. İlköğretim yoksa yüksek medrese eğitimi de olamaz. Evet, okulun adı başka olabilir, ama Türkçe eğitimin olmadığı söylenemez. Bununla boş kalan dönem de kapatıldı.

Eğitimde gururumuzdur TEFEYYÜZ. Hem de nasıl… TEFEYYÜZ’DE eğitimimiz gurur olduğu gibi. Umarım bununla her şey kaydedildi. Olaydan olay yapmak isteyenlere de cevap verildi. Oysa asıl olay TEFEYYÜZ İÖO’nun tarihidir bizim için. Zira Üsküp’te Türkçe eğitimi yaşatan başka bir okul da vardır: İrfan Mektebi…

O da bir başkasının işleyeceği konu olsun dilerim…

Bu arada Türkiyeli kadim dostum SELİM ÇORAKLI yardımıma Hızır gibi yetişti TEFEYYÜZ’e adadığı bir şiiriyle. Onun hissettiklerini konu edinen bu şiiri yazıma almazsa yapamam. Şiirden duygular dökülüyor… 1994 yılında Hece vezniyle yazılan bu şiire okulun Müzik dersi öğretmeni Cengiz İbrahim’in bir beste yazmasını beklerdim… Şiir hece vezninde olduğundan bestesi daha kolay olur. Zaten şiirin kendisi müzik dolu. TEFEYYÜZ alanında onu hisseden herkese konu olabilecek düzeydedir:

T E F E Y Y Ü Z

Tefeyyüz bu feyz demek

Bir asırlık tez demek

İlerlemek durmadan

Bilgiye varmak demek

Gönle vuran ışık bu

Tefeyyüz mektebi bu

Işık çağına koşan

Bereket sembolü bu

Tefeyyüz bu feyz demek

Zirveyi tutmak demek

İlimle hemdem olup

Çağlara koşmak demek

Koşmuş hep ona herkes

Tek yürek ve tek bir ses

Her soluk Türkçe olmuş

Almadan vermiş nefes

Tefeyyüz bu feyz demek

Diriliş üssü demek

Varlığa giden yolda

Türklerin sesi demek

Her bestesi Türk olmuş

Okumuş ve okutmuş

İlim irfan çağında

Konuşan bir dil olmuş

Tefeyyüz bu feyz demek

Mektebi irfan demek

Sırların kucağına

Açılan bir yol demek.

Gerçekten epey zaman çalıştık. Ama değdi. Benim bir sözüm vardır: “Bakarsan görürsün, görürsen bulursun, anladığın kadar da çözersin.” Bizler de bulduğumuzu anladığımız kadar çözebildik. Elhamdülillah… Yazının sonuna ise gene Berlin’de yaşadığı halde eski bir Tefeyyüz’lü olmasını unutmayan, onu kendine gurur bilen, H. Tezcan’nın “Üsküp destanı” şiirinden birkaç mısrayı eklemeye gerek duydum:

“Bir yanımda çocukluk

Bir yanımda hasretim,

Elimde çantam, başımda kasketim…

Yürüyorum huzurla, yürüyorum başım dik,

Yürüyorum maziye doğru dümdüz

Gittiğim irfan ocağının adı TEFEYYÜZ…”

(Yer: Üsküp – Ankara- Üsküp)