Doğu Türkistan meselesi ile ilgili olarak yazıp yayınladığım yazıların sayısını bile unuttum. Bu gidişle kaç yazı daha yazarım Allah bilir ama ölmeden o kadim Türk diyarının işgalden kurtulduğunu görerek 2016 yılında sınır dışı edildiğim Urumçi Havaalanı’na uçup Kaşgar’ı, Turfan’ı, Yarkend’i, Hotan’ı ve çevrelerini gezerek kardeşlerimizle kucaklaşmayı, Iydgah Camii’nde de ezan okuyup namaz kılmayı diliyorum.

Bu dileğimin gerçekleşmesi için konu ile ilgili olarak dünya kamuoyunda oluşan olumlu havanın elbette Türkiyemize ve adı Müslüman olup Müslümanların derdine bigâne kalan sözde İslam ülkelerine de yansımasını beklemenin hayalden de öte olduğunun farkındayım. Ancak biz inançlı insanlarız; Allah’tan ümidimi kesmiyorum.

Devlet adamlarımız, tabir yerinde ise bu konuda “solucan politikası güdüyorlar” diyeceğim ama solucanın toprağı alttan altta işlediği gibi bir gayretleri de görülmüyor. Konu her açıldığında “Çin’in toprak bütünlüğüne saygılıyız” denildi, denilmeye de devam ediliyor. İyi de, hangi toprak bütünlüğü?

Ermenistan, dostlarının göz yumması ile Azerbaycan’ın zayıf bir anında Karabağ’ı işgal edip soykırım uygulamıştı. Devlet ve millet olarak içimize dert olan bu durumdan rahatsızdık. 30 yıl kadar sonra da olsa Azerbaycanlı kardeşlerimize destek olduk, işgal edilen toprakların çoğu geri alındı. Kalan yerler de inşallah en kısa zamanda alınır.

Ancak ne var ki Doğu Türkistan tam 72 yıldan beri Kızıl Çin’in işgali altında ve orada bulunan 40 milyon kardeşimiz akla gelmez işkenceler yapılarak soykırıma tabi tutuluyorlar. Bunu dünya âlem biliyor, sağır sultanlar bile duydu ama bizden çıkan sesler hala “Çin’in toprak bütünlüğü içinde çözüm bulunmalı” diyor! Üstüne basa basa ve tekrar ede ede diyorum ki Çin orada İŞGALCİDİR ve Doğu Türkistan Çin’in toprak bütünlüğü içinde değildir. Onun için devlet ve millet olarak tıpkı Azerbaycan’ın Karabağ meselesine sahip çıktığımız gibi Doğu Türkistan meselesine de sahip çıkmaya mecburuz hatta mahkûmuz. Mesele Türklükse onlar Türk, Müslümanlıksa Müslümanlar; hem de akıl dışı baskılara rağmen Müslümanlar. Mesele insanlıksa da insanlar!. Daha ne isteniyor ve ne bekleniyor ki? Doğu Türkistan’daki şu şehir isimlerine ve o şehirlere verilen sıfatlara bakar mısınız?

Azizane Kaşgar/Azizler Şehri Kaşgar, Pirane Yarkend/Pirler Şehri Yarkend, Şehidane Hotan/Şehitler Şehri Hotan, Gaziyane Aksu/Gaziler Şehri Aksu, Guli Ulyane Kuçar/Güller diyarı, Yücelikler Şehri Kuçar, Garibane Turfan/Garipler Şehri Turfan ve bu yazıyı yazarken aklıma düşen sıfatla Acıyane Urumçi/Acılar Şehri, Acıların Başkenti Urumçi!

Bu isimleri taşıyan şehirlerle oralarda yaşayan milyonlarca Türk, Müslüman, insan nasıl Çin’in “toprak bütünlüğü” içinde olabilir?

Bu konuda çok dertli olduğum için nerede ise yazımın başlığını bile unuttum! 24 Eylül 2021 günü Ankara’da, Uygur İnsan Hakları Projesi ve Uygur Araştırma Enstitüsü’nün hazırladığı Rapor’un kamuoyuna duyurulması dolayısıyla bir toplantı düzenlendi. Toplantının açış konuşmasını yapan ve “Çin, özellikle 2017’den sonra Doğu Türkistan’da soykırım uygulamaya başladı” diyen Doçent Dr. Erkin Emet, “Doğu Türkistanlıların 30’a yakın ülkede örgütlenmiş durumda olduklarını, şu ana kadar 205 rapor hazırlanıp dünya kamuoyunun dikkatine sunulduğunu” belirtti. Erkin Emet, “Raporların etkisini gösterdiğini ve dikkate alan 7 ülke tarafından Türklere soykırım yapıldığının kabul edildiğini, pek çok ülke tarafından da Çin’in kınandığını” ifade ederek, rapor hakkında bilgi vermesi için sözü Prof. Dr. Konuralp Ercilasun’a bıraktı.

Raporun “Türkiye merkezli olarak açık kaynaklardan alınan bilgiler, gazete ve televizyonlarda yayınlanan röportajlarla Doğu Türkistan’daki Çin zulmünü bizzat yaşayanların ifadelerine dayanılarak hazırlandığını” söyleyen Ercilasun, “Bununla da kalınmayarak Çin’den sızan belgelerle açık kaynaklardan toplanan bilgilerin karşılaştırılması sonucu Türkiye ile bağlantılı olarak Çin’de kendilerine ve ailelerine işkence edilenlerle ilgili bilgi toplamada Türkiye’de faaliyet gösteren Çinli şirketlerin rollerinin olduğunun anlaşıldığını” ifade etti.

Bu ifadeden sonra beş altı yıl öncesine giderek Arkadaşlarımla birlikte Urumçi Havaalanı’ndan sınır dışı edilip Kazakistan’ın önceki başkenti Almatı üzerinden Türkiye’ye dönerken uçakta yanyana oturduğumuz Çinli’yi hatırladım. Selam verip yüzüne bakarak “Nerelisin” diye sorunca “Çinli” demiş ve bir gün önce Çin’den sınır dışı edilmiş biri olarak sinirlerim tavan yapmıştı. Koltuk komşum bu arada cebinden bir şeyler çıkarıyordu. Baktım, Türkiye’den alınan ehliyet ve bankamatik kartları… Ne iş yaptığını sorunca da “Elektronik” demişti. Ankara – İstanbul arasında gidip geliyormuş. “Bizi Çin’den kovdular” deyince anlamsız bir şekilde ellerini yana doğru açmıştı ve konuşmak istemiyordu. Raporda anlatılanlardan anlaşılıyor ki biz de Türkiye’de faaliyet gösteren Çin şirketlerinde görevli olup yolu Türkiye’ye düşen Doğu Türkistanlı kardeşlerimiz hakkında bilgi toplayarak kendilerinin ve ailelerinin işkence görmesini sağlayan casuslardan biri ile yolculuk yapmışız!

Nitekim Uygur İnsan Hakları Projesi ve Uygur Araştırma Enstitüsü’nün hazırladığı Rapor’da ifade edildiği gibi Türkiye’de yetmiş bin civarında Doğu Türkistanlı var. Bu kardeşlerimizden çoğunun akrabaları Çin’de tutuklu durumda. Yapılan açıklamalardan anlaşıldığına göre bu konuda ilgili yerlere sürekli rapor verilmesine rağmen tedbir alınmıyor.

Konuralp Ercilasun’dan sonra konuşan Dr. Anar Somuncuoğlu, “Raporda ifade edildiği gibi Doğu Türkistanlılar üzerinde çok ağır insan hakları ihlalleri var. Raporlarda siyasi amaçlar arayanlar var. Bizlerin Türkiye ve Türk Dünyası olarak siyasi amaç gütmemiz mümkün olabilir mi” diyerek önemli bir konuya dikkat çekti.

Doğu Türkistan’da yaşananlara karşı “Devletlerin, Sivil Toplum kuruluşlarının ve şahıslar olarak herkesin üzerine düşen görevler olduğuna” işaret eden Anar Somuncuoğlu, “Özellikle devletlerin politikalarını doğru bilgiye dayanarak oluşturmaları gerektiğini, 16 sayfadan oluşan raporun tamamen bu ölçüler içinde hazırlanmış olduğunu” söyledi.

Daha sonra genel bir değerlendirme yapan ve “Çin Neden Zulüm Yapıyor” diye söze başlayan Doğu Türkistan Araştırmaları Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Doç. Dr. Erkin Ekrem şöyle devam etti:

“2550 yıl öncesinden yani Konfiçyüs’ten beri beri Çin’in siyasal kültüründe ‘Benden olmayan başkadır’ anlayışı vardır. Doğu Türkistan bir işgal bölgesi olduğu için Çin sürekli endişe içindedir ve ‘Ne zaman elden çıkar’ korkusu ile yaşamaktadır. Bölge, Hunlardan başlayarak Göktürkler, Uygurlar, Karahanlılar diye hep Türk toprağı olmuştur. Çin’in endişelerinin asıl kaynağı da budur. Kaldı ki Doğu Türkistan aynı zamanda yeraltı ve yerüstü kaynakları bakımından oldukça zengin olup Çin’in enerji kaynakları ile tarım ürünlerinin merkezi durumundadır. Çin’in, ürünlerini pazarlayıp dünya piyasasına tamamen hâkim olabilmek için büyük ümitler bağladığı Yeni İpek Yolu ya da kendi ifadeleri ile ‘Bir Kuşak Bir Yol’ projesi de mecburen o topraklardan geçiyor. Kısacası Doğu Türkistan Çin’in Batı’ya açılabilmesi için bir köprü ve bir kapı olup elinden çıkacağı korkusu ile baskılarını arttırmaktadır. Başta Türkiye olmak üzere insanlık âlemi buna seyirci kalmamalıdır.”

Durum bu…

Tamamen gerçek delillere dayanarak hazırlanan bu ve ayrıca şu ana kadar dünya çapında hazırlanıp dikkatlere sunulan 205 rapora rağmen Çin zulmüne seyirci kalınması akıl ve mantıkla izah edilemez. Bu konuda akıl ve mantık dışı başka işler de oluyor memleketimizde. Doğu Türkistan’da yaşanan Çin zulmünü insanlık âlemine anlatmak üzere oluşturulan Dünya Uygur Konferansı’nın Başkanları Rabia Kadir Hanımefendi ile Dolkun İsa Beyefendi Çin ve Türkiye hariç her yere gidip dertlerini anlatabiliyorlar. Türkiye Cumhuriyeti Devleti için bundan büyük ayıp olabilir mi? Biz hür ve bağımsız bir ülke değil miyiz ki “O kızar, şu darılır” diye kendi soydaşlarımıza kapıları kapatıyoruz? Daha birkaç gün önce Dolkun İsa, Doğu Türkistan davasının yılmaz savunucularından rahmetli İsa Yusuf Alptekin’in hastanede yatan oğlunu ziyaret etmek üzere geldiği havaalanından geri çevrildi. Daha önce Rabia Kadir de aynı durumla karşı karşıya kalmıştı. Ayıp beyler, ayıp!

Herkes şunu iyi bilsin ki Doğu Türkistan 1949 yılından beri Çin’in işgali altındadır. Orada yaşayan 40 milyondan fazla insan bütün dünyanın gözleri önünde işkencelere tabi tutulup soykırıma uğramaktadır. Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve Türk Milleti Bilge Kağan atamızın ifade ettiği gibi “Çin’in tatlı sözüne, yumuşak ipeğine”; günümüze uyarlayacak olursak da “Kaypaklığına ve insanları sömürerek ürettiği teknolojisine” kanmamalıdır. Devletlerin ve milletlerin haysiyetleri, şerefleri dünyalık menfaatlerden daha önemlidir vesselam.