Doğu Türkistan’da Çin Komünist Partisi’nin Müslüman Uygurlar, Kazaklar, Kırgızlar ve diğer Türk halklarına yaptığı soykırım ilk kez uluslararası bağımsız bir mahkemede yargı karşısına çıkıyor.

Çin komünist rejimi, mahkeme sürecini karalamak isterken, Doğu Türkistan’da akrabası olan insan hakları savunucularını onların yakınları üzerinden baskı altına almaya çalışıyor.

Uygurları savundukları için yakınları soykırıma tabi tutulan insan hakları savunucuları İngiltere’nin başkenti Londra’da düzenlenen Uygur Soykırım Mahkemesi’nde tanıklık yapıyor.

Uygur Hareketi’nin İcra Direktörü Rushan Abbas da hem kız kardeşi hem de eşi Abdulhakim İdris’in ailesi için tanıklık yapıyor.

Abbas, 2018 yılından beri haber alamadığı ablası için “O’nun tutukluluğunun acısını her an her gün yaşıyorum. Dünyanın her yerindeki Uygurların günün her dakikasında hissettiği kalp kırıkları ile acılılarımız milyonlarca kat artıyor.” diyerek özetliyor.

Rushan Abbas’ın yaptığı tanıklığın detayları şöyle:

“Aktivizm faaliyetlerine üniversite yıllarında, Tiananmen olaylarından önce Xinjiang Üniversitesi’nde okurken, 1985 ile 1988 yılları arasında demokrasi taraftı organizasyonlar yaparak başladım. 1988 yılında Biyoloji alanında üniversiteyi ikincilikle bitirdim. Fakat insan hakları alanındaki faaliyetlerim nedeniyle üniversite sonrasında hiçbir iş bulamadım. Çin komünist partisinin baskılarının artması üzerine babamın tavsiyesi ile memleketimden ayrıldım. 1989 yılında Washington State Üniversitesi’nde misafir akademisyen olarak kabul edildim. Orada yüksek lisans programını bitirdim. Her zaman, Uygur halkının seslerini duyurmaya çalışan birisi oldum. 1993 yılında Yurtdışındaki Uygur Öğrenciler ve Akademisyenler Birliği’nin kurucuları arasında yer aldım. Uygur Amerikan Birliği’nin Başkan Yardımcılığı’nı iki dönem yaptım. Ben bu görevleri üstlendiğim için o dönemde 59 yaşında olan babam Doğu Türkistan’daki Otonom Bölge Bilim ve Teknoloji Başkanlığı görevini kaybetti. Benim faaliyetlerime misilleme olarak erken yaşta kendi rızası dışında emekli edildi. 1998 yılında Özgür Asya Radyosu’nun ilk Uygur muhabiri oldum.

Şu anda, Washington DC’de kurulu, başta kadınlar ve gençler olmak üzere Çin’in baskısı altındaki Uygurlar ve diğer Türk topluluklarının haklarını ve demokratik özgürlüklerini savunmak amacıyla, kurduğum Uygur Hareketi’nin İcra Direktörlüğünü yürütüyorum. İnanıyorum ki, benim ailem benim bu gibi insan hakları faaliyetlerime misilleme olarak Çin komünist rejimi tarafından cezalandırılıyor.

Burada, 10 Ekim 2018 yılında kaybolan, emekli doktor kız kardeşim Gulshan Abbas ile eşimin kayıp olan bütün aile fertleri adına tanıklık yapıyorum. Eşim Abdulhakim İdris, Dünya Uygur Kongresi’nin Başmüfettişi olarak görev yapıyor ve onlarca yıldır Uygur insan hakları için mücadele ediyor. Mısır’da El Ezher Üniversitesi’nde eğitim gördü. Dünya Uygur Gençler Kurultayı ve Dünya Uygur Kurultayı’nın kurucuları arasındadır.

Kayınpederim71 yaşındaki Abdulkarim Zikrulla İdris ve 69 yaşındaki Habihan İdris çiftçilikle uğraşmaktaydı. Benim eşimin üç kız kardeşi Turannisahan (47), Buayshehan (42) ve Buhedichehan (32) ev hamını ve çocukları ile ilgilenmekteydi. Bu insanlar Çin Komünist Partisi tarafından, başlarını örttükleri ve ibadetlerini düzenli olarak yerine getirdikleri için ‘aşırı dinci faaliyetleri yaptıkları ile suçlandı. Onların eşleri de sıradan, kanunlara karşı saygılı insanlardı. Onlar da toplama kamplarına konuldu. Eşimin kardeşi Abdurehim İdris (44) Ramazan’da İslam dinin gereği olarak oruç tuttuğu için 21 yıl hapis cezasına çarptırıldı. Onun eşi Amine de kayıptır. Eşimin ailesi ile olan son görüşmesi 25 Nisan 2017’de olmuştur. Eşim annesini aradığında, annesi ona bir daha aramamasını söylemiştir. Ailesi ile yaptığı o son görüşmede, eşim Çinlilerin annesinin evinde olduğunu biliyordu. Birkaç hafta sonra yeniden aramak istediğinde telefonların bağlantısı kopmuştu.

Aradan yüzlerce gün geçtikten sonra 2017’nin Ağustos’unda Çin’in iç kesimlerinden uzak bir akrabası eşime mesaj göndererek kardeşi Abdurehim’in hapse geri kalan yakınlarının da toplama kamplarına konulduğunu bildirdi. Eşimin akrabalarının durumu hakkında hiçbir bilgimiz yok artık. Aynı mesajda eşime, ailesinin evinin kapısına kilit vurulup mühürlendiği bilgisi de verildi. O yeğenlerinin durumunu sorduğunda, o çocukların nereye götürüldüğüne dair bir bilgi bulunmadığı ve hiçbirinin evde olmadığı söylendi.

O tarihten bu yana ne ben ne de eşim onların akıbeti hakkında bir bilgimiz yok. Eşimin 14 yeğenin nerede olduğuna dair bir iz yok. Onların yaşları 5 ile 22 arasında değişiyordu. Çocukların ailelerinden koparılmış olma düşüncesi kalbimizi derinden yaralamaktadır. Eşimin ailesinden toplam 24 kişi kayıp durumunda. Bütün aile Doğu Türkistan’da Hoten’a bağlı Laskuy Bazar bölgesinde Kollek kasabasında Aguyt mahallesinde büyük bir evde hep birlikte yaşıyorlardı. Eşimin ailesi hakkında en son haber aldığı tarih 2017 yılının yaz ayları. Daha sonra o ailesinin evine kapısını kilit vurulup mühürlendiğini öğrendi. Eşim Abdulhakim İdris, o tarihten buyana ailesinin nerede olduğunu öğrenmek için aklına gelebilecek her türlü yöntemi denedi ancak başarılı olamadı.

5 Eylül 2018’de Hudson Enstitü tarafından Washington DC’de düzenlenen panele katıldım. Oradaki konuşmamda, toplama kamplarının durumu, Uygurların maruz kaldığı baskı ve eşimin yakınlarının durumunu anlattım. Bu konuşmadan 6 gün sonra kız kardeşim Dr. Gulshan Abbas ve teyzem Mayinur Abliz ortadan kayboldu. Urumçi’den 1400 km uzakta Artush’ta sıradan bir ev hanımı olarak yaşayan teyzemin, kız kardeşimle aynı tarihte kaybolduğunu öğrendim.

Ne benim kardeşim ne de teyzem bilinen insanlar değiller, onlar ne bir eğitimci ne de bir yazar. Herhangi bir Müslüman ülkeye seyahatleri de yok. Her ikisi de Mandarince’yi çok iyi konuşmaktadır. İkisinin de işle ilgili herhangi bir eğitime ihtiyacı yoktur. Bunları söylemenin sebebi şu dur ki, Uygurlar yurt dışına seyahat ettikleri veya Mandarince’yi konuşamadıkları için Çin hükümetince cahil, geri kalmış veya milliyetçi asi olarak görülmektedir.

Burada ayrıca iki soykırım mağduru iki Uygur için de tanıklık yapmak istiyorum. Birincisi benim lise arkadaşım Qeyser Qeyum ki, Urumçi’de bir derginin baş editörüdür. 55 yaşındaki Qeyser Qeyum’un durumu çok kötüdür. Ağutsot 2017’de tutuklu bulunduğu yerin 8’nci katından kendi atıp canına kıymak istemiştir.

Diğeri ise üniversiteden arkadaşım Waris Abubekri, 53 yaşındadır ve 2019 yılının Ocak ayında toplama kampına konulmuştur. Aynı yılın Kasım ayında serbest bırakıldıktan iki hafta sonra hayatını kaybetmiştir.

Kız kardeşim kaçırıldıktan aylar sonra, teyzem serbest bırakıldığı ama kız kardeşimin nerede olduğuna dair tek bir bilgi yoktur. 2 Temmuz 2020’de Özgür Asya Radyosu’nda yayınlanan bir haberden, kız kardeşimin çalıştığı hastaneden alınan bilgiye dayanarak onun tutuklandığını öğrendim. Halen Çin hükümetlerinden ne bir kelime ne de onunla görüşme isteklerimize bir yanıt alınamadı.

25 Aralık 2020’de üçün taraf kişilerden öğrendiğimize göre, kız kardeşim haksız yere hapis cezasına çarptırıldı. 30 Aralık’ta Amerikan Çin Özel Komitesi ile birlikte bir basın toplantısı düzenledik. Toplantıyı takiben 31 Aralık’ta Çin Dışişleri Bakanlığı basın toplantısı düzenledi ve onun tutukluğunu doğruladı. Onun terörist aktivitelere katıldığı yalan iddiasına dayanarak. Bu bilgi aynı zamanda Çin’in devlet medyası Global Times’de benim aleyhimde yayınlanan ve kız kardeşimin hikâyesinin uydurulduğunu söyleyen haberin de yine kendi ağızlarından yalanlanmasıydı. Çin medyasının bu haberi yapmasından çok önce Mart 2019’da onun hapsedildiğini öğrendik. Çin Dışişleri Bakanlığı bizim organizasyonumuzu ayrılıkçılık yaptığını iddiaya devam etti. Halen onun hayatta olduğuna veya sağlık durumunun nasıl olduğuna dair somut bir bilgiye ya da onun nasıl haksızca yargılandığına dair bir haber yok.

Kız kardeşim, emekli doktor, politika ile ilgisi yok, sıcak kalpli, sevecen ve etrafındakilere değer veren bir annedir. O bütün hayatını insanların sağlıklarına kavuşması için harcadı. Kız kardeşim, birçok hastalıktan muzdariptir. Sadece gözlerinden bile en az birkaç kez ameliyat oldu. Onun sağlık durumunun yakından takip edilmesi gerekmektedir. O, Amerika’daki yakınlarını ziyaret etmek için çok defa Amerika’ya gelmiştir. Bu ziyaretlerinde onu doktora da götürdük. Ona yönelik suçlamaların hiç temeli yoktur ve asılsızdır. O, aile üyelerinin Amerika’da Uygur insan haklarını savunan aktivizm faaliyetleri içinde yer aldığı için cezalandırılmıştır. Çin hükümeti bu faaliyetlere misilleme olarak onu kurban seçmiştir. Onun gizlice gözaltına alınıp tutuklanıp hapse gönderilmesi baştan sonra ona adaletsizce muamele edildiğini göstermektedir. Bu zalimlerin Uygurlara karşı işlediği suçların hepsi bu şekilde kayıt altındadır, yaygındır ve korkunçtur. Kardeşimin maruz kaldığı bu muamele tamamen intikam almak amacıyladır.

Onun tutukluğunun acısının yükünü her an ve her gün yaşamaktayım. O’nun çocukları ve torunları her günlerini O’ndan haber almaksızın geçirmektedir. Kızlarından biri O’nun durumu hakkında daha iyi bilgi almak için Florida’dan Washington DC’ye taşınmıştır. O ve onun kız kardeşi annelerinden haber alamamanın üzüntüsü ile sağlık sorunları yaşamaktadır.

Eşim de bu büyük kayıp nedeniyle her gün acı içindedir. Bu çile uzadıkça her gün suçluluk ve eziyetle sarsılıyorum. Dünyanın her yerindeki Uygurların günün her dakikasında hissettiği kalp kırıkları ile acılılarımız milyonlarca kat artıyor.”

Editör: TE Bilişim