Hayat, insan için sürprizlerle dolu,çoğu zaman planlamadığımız,tasavvur etmediğimiz sonuçlarla karşılaşabiliyoruz.

Geriye dönüp baktığımda  her anımın mücadelelerle,sıkıntılarla,bazen dostların haklı/haksız tarizleri ile geçtiğini görüyorum.

Bizim kuşak çok yoruldu,hayat bize çok cömert davranmadı. Ölümler,işkenceler,esaretler,ayrılıklar,hasretler kaderimiz oldu.

Gençlik, insan ömrünün yüzde seksenidir  derler. Çünkü ne yaşarsanız genç yaşta yaşarsınız,gerisi hasrettir,geçmişe özlemdir, bazen de onunla avunmaktır.

Biz ne yaşadık ki?

Koca bir gençliği dört duvar arasında, bazen ölümü bekleyerek, bazen ölümü özleyerek geçirdik. Özledik çünkü hayatta öyle acılar vardır ki ölümü bile bir sevgili gibi özlersiniz.

Bize ölümü özlettiler.

Güneşi,ayı görmedik.

Baharı,yazı görmedik,

Çiçeği böceği görmedik.

Dipsiz bir kuyuda  her şeye kör,her şeye sağır bir hayat yaşadık.

Bazen çığlıklarımız sağır edici olmasına rağmen duyan olmadı. Hep yalnız acı çektik,yalnız ağladık.

Bazen bir iki dost tesellisi ile yetinir olduk.

Belki bir gün biter bu çileler dedik ama hiç bitmedi.

Çocuklarımıza,milletimize güzel bir dünya bırakalım diye  yaşayamadığımız baharları getirmek için koşturup durduk.

Kalbim bu işlere çok dayanamadı. Ülkücü,  kalbini Allah,Vatan,Millet sevgisi ile yıkamış insandır.

Dayanamadı kalbim o kadar çok yüke,tekledi, kendimi ölümün kıyısında buldum.

Göksüm, baştan aşağı yarılıdır. Ama emin olun o yara kapandı ama içine açılan dost yaraları hala öylece duruyor.

O kadar acı,o kadar emek,o kadar bedelden sonra insan şu fani dünyada bir şeyler görmek istiyor.

Ülkücülerin bey olduğu,ülke yönettiği bir Türkiye...

Üç hilal'in tarihi anlamına kavuştuğu bir Türkiye...

Şehitlerin,gazilerin kanları üzerinde dans edilmeyen bir Türkiye...

Olmadı bir türlü.

Sonra mahpusluk bitti, yeni bir mücadele başladı. Sadece hapishanemizin ebatları değişmişti, koştuk,koştuk ve koştum.

Bir evim vardı ama aslında yoktu.

Çocuklarım vardı ama aslında yoktular.

Bir tek -Ülkü Denen Nazlı Gelin-vardı.

Oğuzhan'ım ne zaman doğdu, ne zaman büyüdü anlayamadım.

Kızım  ne zaman telli duvaklı gelin oldu, ne zaman torun sahibi oldum anlayamadım.

Ben davamdan başka bir evlilik yapmış mıydım?

Bilmiyorum.

Biz bu deveyi güderdik.

Biz bu bayrağı yükseklere en yükseğe dikerdik.

Biz dava taşını gediğine koyardık,ama  Türkiye'nin bir Türk'e,ülkücü hareketin bir ülkücüye teslim edilmediğini geç öğrendik.

Haini,gammazı,fitneyi, yanlış yerde aradık.

Evin içini temizlemeden gazaya çıktık,döndüğümüzde kendi öz evimizi işgal edilmiş bulduk.

Dostlar!ey, ülküsü için yaşayanlar yaralıyım.

Dün bizi zindanlara 12 Eylül cuntası gönderdi.

Bugün bizi zindanlara -evimizi işgal edenler-gönderiyor.

15 Temmuz'u fırsat bilip,beni,dostlarımı,gençliğini,sağlığını mahpus damlarında bırakanları jurnallediler.

On yıl  çektiğimiz acılar,zulümler bile onları merhamete getirmedi.

Koltukları için beni ve arkadaşlarımı yalanla,iftirayla,cellatların önüne attılar.

Kader arkadaşlarımın kimisi günlerce 4 metrelik nezarethanede yarı aç yarı tok yerlerde yattı.

Kimisi ellisinden sonra -bir daha içeri düşmektense ölmeyi tercih ettiği- mahpushaneye geri döndü.

O arkadaşlarla beraber olamadığım, aynı mahrumiyetleri yaşayamadığım için o adar üzgünüm ki.

Onlar ellisinden sonra ülkücülüklerini bir defa  daha teyit ettirdiler.

Bir defa daha sınavdan geçtiler.

Hasta olduğum  ve artık kalbim bir mahpushaneyi hazmedecek güçte olmadığı için onlarla olamadım.

Ama gönlüm,ruhum,duam onlarlaydı.

Er girip er çıktılar..

Kader beni de bu kadar yıl sonra gurbetlere attı.

Almanya,Avusturya,şura bura en son Kırgızistan...

Bedenim orada burada, ruhum Türkiye'de,İstanbul'da

Kulağım ezanda,gözüm ay yıldızlı bayrak da...

Meğer insanın sadece kalbi özlemezmiş,gözü,kulağı da özlermiş...

Gözlerim bayrağımı özlüyor dostlar, kulağım insan ruhunu kanatlandıran İstanbul ezanlarını, Türk sedalı ezanları.

Nasıl  özledim  bir bilseniz,büyüdüklerini göremediğim,bir babaları varken babasız büyüyen çocuklarımı...

Her türlü kahra katlanan sabır abidesi evdeşimi

Hakkını ödeyemeyecek olduğum sevgili eşimi

Ve tabi sizi dostlarım sizi.

Her akşam güneş yurduna dönerken benim içimde de binlerce güneş batıyor.

İnsanlar hızlı hızlı evlerine giderken yuvamın sıcaklığı içimde tütüyor.

Hasretin bu kadar yakıcı,bu kadar kavurucu olduğunu bilmezdim.

Pis bir siyaset uğruna bizi ve beni gurbetin gayyasına attılar.

Sadece  bizi mi, ve beni mi?

Uğruna kanlar,canlar,hayatlar verdiğimiz davamızı da...

Şükür ki kitabımızda yenilgi yoktur.

Ricat yoktur.

Yine iş başa düştü.

Bu akşamlar bitecek.

Hazana düşen yolumuz er geç bahara dönecek.

Bugün artık daha güçlüyüz.

Dostumuzu düşmanımızı tanıyoruz.

Kaçmak diyorlardı,geliyorum.

Bizim görevimiz Türk milletinin kışlarını bahara çevirmektir.

Geliyorum,

Müstakbel baharda bizim de bir katkımızın olması için.

Tabelalarında -satılık- yazanlardan bu kutlu davayı kurtarmak için.

O günleri göreceğiz,emin olun.

Yeter ki birbirimizi sevelim.

Yeter ki bize oynanan oyunu görelim.

Yeter ki kararlı,azimli,imanlı ve ümitli olalım.

Göreceksiniz her şey düzelecek.

Bu milleti biz kucaklaştıracağız.

Ülkücülüğü tüccarların elinden biz kurtaracağız,

Bunu başarırsak,

Yaslı doğduk şen ölürüz.

Görevini yapmış bir nesil olarak huzur içinde uyuruz.

Dönüyorum, bize bu kahpeliği reva görenlere de bir çift sözüm var: Bize, çektiğimiz çilelerin şerefi kalacaktır, onlara ise yaptıkları  gammazlığın utancı kalacaktır.