Vakti gelince gitmeli insan, demiş şair. Ama her ölüme yine de vakitsizdir deriz. Çünkü her giden bizden de bir şeyler götürür. İçimizde boşluklar bırakarak gider.

Son bir haftada ne kadar dostumuzu, arkadaşımızı kaybettik. Önce Erol Dok, ardından Adnan Özcan ve en son Muhammet Özcan...

Bunların her biri bir ülkü deviydi.

Erol Dok bu hareketin beyefendisiydi. Hem ülkücü hem beyefendi olmak zordur. O ikisini kişiliğinde mezcetmişti. Adnan Özcan'ı söylemeye gerek yok, ülkü Ocağı gibi bir arkadaşımızdı. Bizim kuşaktan birçok kişi onun Kocatepe’deki mütevazı mekanını dert ocağı gibi kullanırdı. Adnan Özcan da öyle. Bir gönül adamıydı, sessizliği içinde bir krater barındırırdı.

Gidenler sadece onlar değil, insanlar gibi nesiller, kuşaklar da ölüyor.

Bize 78 kuşağı diyorlar, biz de itiraz etmedik. 78 kuşağı o tarihlerde 15-25 yaş arasında olanları kapsıyor. O kuşak şimdi 60'lı 70'li yaşlarını idrak ediyor. Felek rüzgarını estirdikçe içimizden birkaç kişi dalından düşüp sonsuzluğun rabbine gidiyor.

Bu ağaç teşbihim boşuna değil, biz öyleydik, bir ağacın dallarında yapraklar gibiydik, kökümüz, gövdemiz, meyvemiz birdi. Gelin görün ki hırslar, komplolar, çıkarlar bizim bir kısmımızı dalından koparıp alıp götürdü. Öyle anlar oldu ki, düşmana söylenmeyecek lafları birbirimize söyler olduk. Şimdi düşünüyorum da değer miydi? Emin olun değmezdi. Hiçbir siyaset kardeşlikten, dostluktan, ülküdaşlıktan önemli olamaz. Bu idraki kaybettiğimiz için aramıza mesafeler girdi.

Kaybettiklerimizden ders alıyor muyuz, bilemiyorum, ama almalıyız. Bizim kuşak uğruna ağır bedeller ödediği ülküsünün zaferini göremedi. Gözümüz ve gönlümüz arkada kalarak gidiyoruz. Hoyratça savrulduk, acılarımız, çilelerimiz bazılarına saltanat kayığı oldu. Kayıklarını kan ve göz yaşlarımız üzerinde yüzdürdüler. Yine de doymadılar. Hala iliklerimiz emiliyor, inançlarımız yağmalanıyor.

Geçen hafta hüzün haftamızdı. Gün gün mezarlıklardaydık. Gelenlere baktım, bundan sonra hangimizde sıra diye acı acı düşündüm. Çünkü artık veda yaşındayız, bize mevsim son bahar, türkülerimiz, hayallerimiz, hikayelerimiz yarım kalsa da bu böyle. Tek tek belki bir vedaya bile vakit bulamadan gideceğiz, tıpkı gidenler gibi.

Bizim en çok kalbimiz yıprandı. Çünkü çok kırıldık, çok hırpalandık, çok horlandık, çok ihanete uğradık, çok tekmelendik. Düşman kalbinizi kıramaz, ama dostun nadanlığı kalbinize işler, içiniz kan ağlar. Onun için üç arkadaşımız da kalp krizinden gittiler. Çünkü onları hep kalplerinden vurmuşlardı.

Artık bu ölümlerden ders almalıyız. Ölümü öldürmek mümkün değil, hepimiz vademiz dolunca gideceğiz. Şu parti, bu dernek farkını bırakalım, biz kan deryalarında yüzerken partimiz, ruhumuz, ülkümüz her şeyimiz birdi. Yine bir aynı Allah'a aynı Peygamber'e iman diyor, aynı davanın kılıcını sallıyoruz, bu yetmez mi? Yeni kırılmalara, yeni darılmalara gerek yok. Dinimiz, imanımız bir, partimiz ülkü partisidir. O şemsiyenin altında MHP'si, İYİ Partilisi, Zafer Partilisi, BBP’lisi hatta DP'lisi ile bütün kol ve dallarımız var. Aynı ağacın dallarıyız. Birbirimizin hatırını öldükten sonra mezar başlarında değil, hayattayken sayalım. Hayat çok kısa ve bizim çok vaktimiz yok. Gelin canlar bu ayrılık- gayrılık oyunlarına gelmeyelim. Ölmeden önce düzeltelim her şeyi, çünkü musalla taşında kucaklaşma olmuyor. Ölen dostlara rahmet kalanlara sağlık sıhhat esenlik diliyorum.