Ülkemizde milleti merkeze alan, söylemlerini, davranışlarını milletin menfaatlerine göre düzenleyen, Türk milliyetçiliği noktasında aksiyoner olan siyasal hareketler, yaklaşık 150 yıl önce başladı.

Osmanlı yaklaşık 350 yıl gerek devletin üst yönetimi gerekse sirayet ettiği halk kitlesi ile “Ümmetçi” bir siyasetle yönetilip yoğurdu.

Hatta bu durum o denli haller aldı ki Osmanlı ordusunda subaylar, Arap, Arnavut, Kürt, Sırp, Rum veya Ermeni olduklarını açık açık söyleyebilirken, herhangi bir ordu mensubunun Türk olduğunu söylemesi olumlu karşılanmazdı.

VEDAT ÇAKIROĞLU'NUN YAZILARININ TAMAMI OKUMAK İÇİN TIKLAYABİLİRSİNİZ!

Zamanın bu yaygın davranış şekli fikri baskısı, aslında günümüze kadarda gelmiş durumdadır.

Anadolu’da bazı ailelerde biraz ne olduğunu, köklerini araştırıp sorgulayan ve ailesine “Biz Türk’müşüz” diye söylemde bulunan gençlerimizin önüne “Ne Türkü biz Müslümanız” argümanı konmuştur.

1876 yılında harp okulu komutanı olan Süleyman Askeri’nin başlattığı, tohumlarını attığı “Türklük” olgusu zaman içinde Osmanlı siyasi entelejansında da yer buldu.

Fikri temeli “Osmanlıcılık” olarak kurulan İttihat ve Terakki (Birlik ve İlerleme) Partisi, Balkanlardaki isyanları, savaşları yaşayınca, bir “Ümmetçilik” arayışına girdi. Balkan toplumlarından sonra Arap ihanetleri, Arapların Türklüğü arkadan hançerlemeleri sonucu, son sığınılacak siyasi liman olarak “Türkçülük” te karar kılındı.

Türk Ocaklarının kuruluşu, Çanakkale direnişi, Atatürk’ün Bandırma vapuru ile Samsun’a çıkışı, tüm İstiklal Savaşımız, cumhuriyetin kurulması ve millete, devlete “Türk” adının verilmesi, toplumda bireysel özgürlük kavramının yer bulması, hepsi bir Türk Milliyetçiliği hareketidir.

Milletimizin önderi Mustafa Kemal Atatürk’te bu siyasal varoluşu belki yüzlerce defa dile getirmiştir.

Türk siyasetinde “Türkçülük” fikri, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu felsefesidir. Devleti kuranların ekonomik, sosyal, kültürel, politik çalışmalarının en başında Ümmetlikten, milletleşme sürecine geçiş çalışmaları vardı.

Tabii milletleşme çabası 1938 de Atatürk’ün vefatıyla akamete uğradı.

Ülkemiz tekrar dış etkilerin kontrolüne girmeye başladı.

1944 Nihal Atsız ve arkadaşlarının yargılandığı “Türkçülük Turancılık” davaları. Türkçülerin mesnetsiz, tutarsız, asılsız ithamlarla haksız yere cezaevlerine tıkılması, ülkemiz yönetimindeki eksen kaymasının delillerinden sayılabilir.

Aksiyoner Türk Milliyetçiliği 1965 yılında Alparslan Türkeş ‘in sürgün olduğu Hindistan’dan ülkemize dönmesi ve CKMP’nin genel başkanlığına seçilmesi ile siyasal hayatımıza yeniden giriş yaptı.

1969 da Adana da kongre yapıp MHP adını alan siyasal hareket, özellikle Türk milletinin gençliğinde kitleselleşmiş ve yoğun talep bulmuştur.

12 Eylül 1980 Amerikancı darbesi Türkiye’de karşılık bulan milliyetçi hareketi, idamlarla, mensuplarını uzun yıllar cezaevlerinde tutmakla, aciz hale getirmekle, devletten ve sosyal hayattan uzaklaştırmakla örselemiş, pasifize etmiştir.

Gene merhum Alparslan Türkeş ‘in cezaevinden çıkması ve siyasi yasaklarının kalkmasıyla biraz dirilmeye başlayabilen aksiyoner Türk milliyetçiliği fikri hareketi 1997 yılında Alparslan Türkeş’in vefatı ile emin olmayan ellerin kontrolüne geçti.

Türk milliyetçiliği aslında 20 yıldır Türk siyaset sahnesinde temsil edilmiyor. Sadece Türk milliyetçiliğini kullananlar, Türk milliyetçiliğinden geçinenler, Türk milliyetçiliğinden şahsi ikbal arayanlar tarafından sömürülüyor.

Yeni bir siyasi parti kuruldu.

Ümit Özdağ’ın genel başkanlığında.

Söylemi, eylemi birbiriyle uyuşuyor.

Türk siyasi hayatına bir aksiyon getirecek.

Artık, sahtekârlar, menfaatçiler, riyakâr eyyamcılar, yancı stepneler Türk milliyetçiliğini kullanarak şahsi oyunlarına devam edemeyecekler.

Meydan boştu.

Artık sahibi var.

Şöyle diyor Atsız;

“Gönülleri birleşenler, selam sizlere.

Uzaklarda dertleşenler, selam sizlere “Farklı zamanlarda , farklı coğrafyalarda , farklı yaşamlarda aynı şeyleri söyleyenlere selam olsun…”