KOOPERATİFÇİLİK- TOPLUMSAL ALGI VE ADALET SİSTEMİ

Bilindiği üzere yıllardır kooperatifçilikten ve uygulamalarından dolayı her yerde adeta deyim yerindeyse kooperatif-zedeler türemiştir.

Ülkemizde kooperatiflerden zarar görmüş, on binlerce, yüzbinlerce mağdurun olduğu aşikârdır. Aslında kooperatifçilik dar gelirli çiftçi ya da vatandaşın üretim ya da konut edinme (ya da başka amaçlı yapılar olursa olsun) ihtiyaçlarını el birliği ile, kollektif bir şekilde çözüme kavuşturma amaçlı kurulmuş yapılardır.

Bu amaç doğrultusunda kurulmasına rağmen maalesef pratik uygulama açısından ve dahası var olan yürürlükte olan yasal mevzuat(1163-kooperatif kanunu)açısından, durum hiçte böyle değildir. Bir de bu duruma yargı sistemimizin adaletsiz ve hukuksuz uygulamaları da eklenince, işin içinden çıkılamaz bir hal aldığı gözler önüne serilmiştir.

Özellikle yapı kooperatiflerinde bir daireyi 3-5 kişiye satanları mı dersin, üyelikten çıkartılıp paraları ödenmeyenleri mi dersin, nice mağdurlar oluşmuştur. Bunun en önemli nedeni ise, kooperatif yasasında var olan anti-demokratik, hukuki açıklardan nemalanan yönetim kurul üyelerinin kamu yararı yerine menfi çıkarları doğrultusundaki karar ve uygulamalarıdır. Bu kamu zararına ve amaca hizmet etmeyen bu uygulamaların arkasında yatan en önemli yasal destek, kooperatif tüzüğünden kaynaklı olan taahhüt ve vekâletname prosedürüdür.

Bir vatandaş her hangi bir kooperatife girdiğinde, üyelik statüsünün kazanılması için gerekli bir uygulama olarak gösterilen vekâletname ve taahhütnamesini kooperatif yönetimine sunmak zorunluluğudur. Kaldı ki; hem kooperatifin kuruluşu esnasında bile, ilgili yasa maddesi ve ilgili bakanlık aracılığıyla taahhüt esası üzerinden kurulmuş yapılardır. Üretim, tüketim, tarım, yapı ve benzeri gibi birçok alanda faaliyet gösteren kooperatifler, özü itibarı ile üyelerin hak ve pay eşitliği ilkesine dayandığı iddia edilmektedir.

Sözde sınırlı sorumlu denmesine rağmen, üyelerin ve tüm kooperatifin yetkileri, gerçekte yönetim kurul üyelerinin tasarrufuna bırakılmışlardır. Gerçek uygulamada yönetim kurul üyeleri sınırsız ve sorumsuz bir şekilde aldıkları görev ve yetkileri, üyelerin zararına ve kendi menfi yararlarına gelecek şekilde davrandıkları bir gerçekliktir. Üyelerden başlangıçta alınan vekâletname ve taahhütname sayesinde, istedikleri ve diledikleri gibi borçlandırabildiklerinden, tüm üyeleri zarara uğratıcı davranış ve tutumlar sergileye bilmektedirler. Kaldı ki; ilgili bakanlık, kooperatifler üzerinde yeterli denetim ve inceleme sağlamadığından bu yönetim kurul üyeleri daha da pervasızca üyeleri söğüşlemeye devametmiştir.

Her ne hikmetse; ilgili bakanlık kontrolörlerinin denetim ve inceleme yaptıkları kooperatifler de bile, tuttukları suç teşkil eden raporların adli mercilerde bir ehemmiyetinin olmadığı da gözlemlenen uygulamalar arasındadır. İlgili bakanlık kontrolörleri tarafından tutulmuş suç teşkil eden ihbar nitelikli denetleme ve inceleme raporlarının savcılık ve hakimlikler de ehemmiyetinin olmamasının en önemli nedeni ise; ‘’hiçbir kurum ya da şahıs hukuk mercilerine emredemez’’ ilkesi gereği bahane edilerek, suçlu yönetim kurul üyelerinin yargılanmasının ve ceza almasının önünde engel teşkil etmektedir. İlgili bakanlık, kendi görev yetki ve sınırları içerisinde yapmış olduğu suç teşkil eden denetim ve inceleme raporlarının, ilgili hukuk merciine yansıtıldığında, sorgusuz sualsiz suç işleyen yönetim kurul üyelerinin suçlarını vermekle mükelleftir. Bu durum demokratik uluslararası çağdaş devlet olma gereğinin ana kuralıdır.

Bu kural ise devlet kurumları arasında, kurumların görev yetki ve sınırlarına karışılmaksızın, özgünlüğünün tanınması ilkesine dayanmaktadır. Bu da var olan ilgili anayasa maddesinin korunması anlamına geldiği iddia edilmektedir. Fakat durum hiçte iddia edildiği gibi değildir. Adalet ve hukuk sisteminin konu ile ilgili maddesinin hukuki açıklarının kabul edilmediğinden kaynaklı olduğu ortadadır. Kooperatifçilikte üyelerin hak ve pay eşitliği, yönetim kurul üyelerinin tasarrufuna bırakılmasından kaynaklı olarak adalet ve hukuk sistemimiz yara almaktadır. Kooperatifçilikte üye haklarının mercilerinin olmaması ve de bu mercilerin ilgili kanunda yerinin olmamasından kaynaklı olarak, tüm toplumumuzda kooperatifçilik, sahtekârlık olarak algılanmaktadır.

Toplumsal algı bu yönde oluşmuştur. Bu yönde oluşmuş olan toplumsal yargının ortadan kaldırılması zaruri bir ihtiyaç olmuştur. Çağdaş medeniyetler seviyesine yükselebilmenin adımlarından biri olarak, var olan 1163 kooperatif kanununun, baştan aşağıya yenilenmesi gerekmektedir. Bu kanunun yeniden yapılandırılması çerçevesinde, en önemli adımı ise üye hakları mercilerinin yasal olarak tanınmasıyla başlayacağı aşikârdır. Kamu yararına kolektif amaç ve çalışma standartlarının yeniden düzenlenmesi gerekmektedir.

Bu bağlamda kooperatifçilikte var olan genel kurul, yönetim ve denetim kurulu ve benzeri gibi statülerin yeniden derlemesi yapılarak, vekâletname ve taahhütname usulsüzlüğünün önüne geçilmesi gerekmektedir. Demokratik sosyal bir hukuk devleti olmanın karinelerinden biri, çoğulcu ve cumhurun yararına ve ilgili yasa maddesinde de üyelerin genel yararlarına düzenlenmesinden geçmektedir. NOT=Kooperatif-zede mağdurlarından biri olarak ve bu uğurda çok bedel ödeyen bir insan olarak, kamu adına bu adaletsizliğin düzeltilmesi ile ilgili bu yazıyı kaleme aldım.

SOLMAZ KULAK

Editör: TE Bilişim