Arap sonbaharı Ülkemizi de derinden ilgilendiren bir emperyalist kurgudur sanal ortamda görebildiğim kadarınca içimizden çok azı doğru biçimde değerlendirme yapmaktadır oysa geleceğimiz ne olup bittiğini anlamakla çok ilişkilidir Irak ve suriyeye bir bakarsanız ne demek istediğimiz daha iyi anlaşılacaktır

.Siyaset Bilimi ve ulusal ilişkiler öğrencilerininde ayrıca yararlanacağını düşündüğüm bu tahlili 2011 yılında 6 bölümde yayınlamıştım Şu anda da tamamına bakıldığında o günden bugüne anlattıklarımızın nasıl gerçekleştiğini ve sıra bekleyen ihtimallerin neler olduğu net biçimde görülecek ve okuyanların sayesinde kamuoyuna olumlu etki sağlanabilecektir.

Bilgi düzeylerine olumlu katkı sağlayacak Tarihe şerh düşen bu anlatımı dünyaya milli bakan gençlere öneriyorum kendisini siyaset adamı sanan birileri de okusa yarar bulacaktır

" LİBYAYI ANLAMAK (ARAP SONBAHARI) tamamı
“Bugün 23 Mart 2011 Emperyalistlerin Libya kuşatmasından esinlenerek bir şeyler yazdım her gün bir bölümünü yayınlanmak üzere 6 bölüme ayırdım.”

Sırtlanlar kana susamış şekilde saldırıyor. Libya havadan ve denizden bombardımana tutulurken, sivil ölümlerinin sayısı tıpkı Irak ve Afganistan da olduğu gibi her an artıyor. Mevcut durumu anlamak için sonuçlara bakmak yeterli olamaz. Nedenlerini de anlamamız gerekiyor. Nedenlerin temelinde yatan şey insanlığa dayatılan küreselleşme olgusudur diyebiliriz.

15 Haziran 2008 tarihinde yazdığım (0051–0058, dr. hikmet Aytek com.ve ulusal ses-huryildiz haber portalları) ve sekiz bölümde özetlediğim Küreselleşme olgusunun nelere gebe olduğunu o tarihlerde belirtmeye çalışmıştık o günden bu güne gelişen olaylar bizi maalesef bir kere daha haklı çıkardı. O yazıların içeriğinde gerçekleşmek için sırasını bekleyen çok varsayımın var olduğunu da söyleyebilirim. Diğer birçok yazımda yer alan hususlar için de aynı şeyi söyleyebilirim. Özetin de özeti bir yaklaşımla şunları belirtebilirim:

GLOBAL ORGANİZASYONUN ETMENLERİ
+ Global ekonomik ağın engel tanımayan akışkanlığı: Global ekonomik ağ engel tanımayan akışkanlığa sahiptir. Kutuplarda yaptığınız bir banka işlemi on saniye sonra ekvatorda karşılığını bulabilmektedir. Paris te alınan bir siyasi karar Kahire de uygulanabilirken, Türkmenistan da üretilen pamuk Çin de tekstil malzemesi haline gelebilmekte, Türkiye de dikilen kumaş, Kanada da piyasaya arz edilebilmektedir. Yani; Ekonomik, siyasi, teknik araç ve kurallar ile bilgi, insan, mal, sermaye gibi unsurlar sınır tanımaz şekilde yeryüzünde hareket etmektedir.

+ Global değişimin etkilediği bilgi etki unsurları: Hukuk, din, ahlak, kültür, ekonomi, psikoloji/sosyoloji, teknik donanım olarak sıralayabileceğimiz unsurlar, Bilgiyi etkileyen unsurlardır. Ülkelerin içinde bireysel ve toplumsal ilişkileri yani; iç dinamikleri etkilediği gibi ülkeler arası güç dengeleri için yapılan mücadelelerde de karşılıklı kullanılabilmektedirler. Küreselleşme sürecinde bu kullanım çok fazla yoğunluk kazanmıştır. Küresel uygulamalar ülkelerin içindeki toplumsal yapıdaki ve ülkeler arsındaki Zengin/fakir farklılığını çok fazla derinleştirmektedir. Teknolojik yoldan zengin ve mutlu ortamları izleyebilen ama asla sahip olamayacağı duygusuna kapılan bazı insan ve topluluklar kolay ama yasa dışı yollardan kazanç peşine düşmekte örgütlenerek uyuşturucu ve terör yöntemlerini kullanmaktadırlar. Eski nesil silahlar sürekli el değiştirmekte bazı ülkeler teröristleri kendi çıkarları için rakip devletlere karşı kullanmaktadırlar. Uzay programları ve bunlara paralel hizmete giren bilişim teknolojileri yasa dışı amaçlar için kullanılmaktadır. Terör bazılarınca kollanan kalıcı bir tehdit olarak gelişmektedir. Gelişen teknoloji yeraltı kaynakları ve enerji havzalarının önemini çok artırmıştır. Gelişmiş olan ülkeler gelişmekte olan ülkelerin aleyhine yazdıkları senaryolarla bu kaynaklara hâkim olmakta gelişme hızlarınıza azaltarak kontrol altında tutmaktadırlar. Teknoloji – devlet/Ulus için bir gösterge olmaktan öte devletler/uluslar arası güçler dengesinin belirleyicisi olmuştur. Hatta uluslar üstü bazı
Organizasyonların ve şirketlerin varlık nedeni haline gelerek onların aktörlüğünü öne çıkartmışlardır

Bilgi toplama (istihbarat) kapsamı değişmiş, düşünce, araştırma ve geliştirme kuruluşlarının gelecek planlayan çalışmaları önem kazanmıştır. Geçmişi bilmeyen, mevcut durumu dahi algılamakta zorluk çeken toplumlar gelişmiş toplumların bilgi temelli gelecek planlamalarında figüran haline gelmişlerdir

Bir önceki planlamanın uygulama sürecinde az gelişmiş ülkelerin güdülemesi Askeri darbeler ve diktatörler marifetiyle zor kullanılarak yapılırken son planlamanın Anlam, kavram ve tanım ekseninde yürütülmekte farkında lığı azaltılan toplumlar yarı özerk konuma indirgenen devlet yapıları ile yönlendirilmekte ve yönetilmektedir. Yani; Belli kavramlar her bir toplumun yapısına uygun şekilde hazmedilebilir şekilde anlamlandırılarak tanımlanmakta havuç tavşan ilişkisini andıran biçimde kullanılmaktadır. Bu durumda toplum limitli bilgisi çerçevesinde kendisine yapılan uygulamalardan memnun kalabilmekte ve desteklemektedir. Kullanılan kavramlardan en önde olanları “Demokrasi” ve “halkın egemenliği”dir. Oysa diktatörler tarihe karışmakta ama halkın seçemediği sadece mevcut siyasi parti başkanlarının tercihleri arasında oylama yapabildiği sistem öne çıkmaktadır. Bizde çok ileri bir demokrasi varmış gibi, diktası yıkılan ülkelere niçin Alman, İsviçre v.s. örneklerinin değil de ülkemizin örnek kılınmaya çalışıldığını sorgulamamız gerekmez mi?

Fransa da demokrasiden bahsediliyorsa, geçmişteki halk devriminin; ABD de aynı şekilde Kuzey-Güney çatışmasının, Rusya ve Çin de benzer süreçlerin doğal akışı ve tecrübeleri ile bu günlere geldikleri unutulmamalıdır. Toplumların 
Kendi iç dinamikleri ile çözmesi gereken hususlar dış müdahalelerle ötelendiğinde sorunlar katlanarak daha büyük tehditlere yol açmaktadır. Ülkemizin yaşadığı sorunların altında da geçmişte yaşanan meşrutiyet kılıflı dış etkilerin ve Pentagon planlı askeri darbelerin bu yönünü açıkça söyleyebiliriz. Sular mecrasında akarsa yararlı olabilmektedir.

GLOBAL YÖNTEME İLİŞKİN FÜTÜRİST ÖZET
Dünü bilmek, bugünü anlamak ve yarınları doğru tahmin edebilmek bence mükemmel olan budur. Batı uzun süredir geleceği doğru okuma için fütürist (gelecekçi) ve empatik bir bakış açısını geliştirmektedir. Bu bölümde ve diğer bölümlerde ben de bazen Empati yapmaya çalışacağım. Yani;” Ben Küresel güçlerin planlayıcılarından olsam ortama ve geleceğe nasıl bakardım?” şeklindeki bakış açısına göre bir şeyler söylemeye çalışacağım.

+ Nüfus eğilimleri, sorun ve sonuçlar: Gezegenimizin birçok bitki ve canlı türünde yok oluşlar sürmekte ama insan nüfusu geometrik olarak hızla artmaktadır. Gelişmiş ülkelerin azı hariç olmak üzere çoğu ise nüfus ihtiyarlaması ve bunun doğal sonucu olarak eksilmesi ile karşı karşıyadır.

Avrupa hızla yaşlanmakta sosyal dengelerin ve sosyal kurumların ödeme dengelerinin bozulmaya başladığı izlenilmektedir. Nüfusunda Müslüman unsurları da barındıran Rusya’nın Hıristiyan nüfusu da hızla azalmaktadır. Dünya istikrar ve huzuru açısından geleceğe yönelik olarak bu durum gözetilmelidir.

Doğal Gaz ısınmada ucuz ve sanayide de kullanılabilen bir enerji olarak büyük önem kazanmıştır. Batı, orta ve doğu Asya da Doğal gaz zenginliğinden bahsedilirken batı bundan yoksundur. Bu durumda Asya’nın Avrupa ya nispeten çok daha olumlu bir gelişmeyle karşılaşacağını söyleyebiliriz.

Asya, Afrika ana kıta toprakları sanayi yönünden kirlenmemiş organik tarıma uygun ve su rezervlerine yeterince sahip coğrafik ve çevreyle ilgili yerüstü yapıları ile gelecek vaat etmektedir. Petrol ve ileriki yüzyıllarda insan yaşamı ve teknolojik gelişme için lazım olan yeraltı kaynakları ağırlıklı olarak aynı topraklarda bulunmaktadır. Afrika kıtası geniş çöl alanları ile bozulan ekolojik (çevresel) dengelerin artıracağı deniz hacimlerine karşın ayrıca emici, arıtmaya bu nedenle de çevresinde tarımın arta bileceği bir olabilirliği düşündürtmektedir.Dünyamız Ekolojik bozulma ve susuzluk, açlık, ekonomik ve etnik nedenler başta olmak birçok nedenle büyük oranda insan ve canlı göçlerinin yaşandığı bir gezegen haline gelmiştir Bunların yarattığı stres ve koşullar nedeniyle ülkelerin coğrafik ve sosyal yapılarında değişme ve bölünmelerin gerçekleşebileceği. Savaşların olabileceği hususları asla göz ardı edilemez ihtimallerdir.

+Bilim ve teknoloji: Bilişim Teknolojileri-Biyo Teknoloji-Diğer teknolojiler baş döndürücü şekilde gelişmekte Zengin ülke ve kişilerin kullanma şansı artarken insan yaşamında sağlanabilen süre uzatımlarından yararlanabilmek ekonomik varlıklar ile mümkün olabilmektedir. Yani bozulan çevre koşullarını yaratan ve faydalananlar daha iyi sağlık bakım koşullarına sahip olurken; yararlanamayan fakirlerin sağlık ve tedavi koşulları zayıflamaktadır.

+ Global ekonomi: Durdurulamaz bilgi akışkanlığı yeni teknolojilerin hızlı rakip bulmalarına ve Pazar koşullarına etkileri olmaktadır. Fakat eski teknolojilerin dahi fakirleşen unsurlarca edinilememesi ekonomik durgunluklara sebep olmaktadır.

+ Gelişmiş ülkelerin Hegomonik Dinamizmi yeryüzü coğrafyasında eşit olmayan büyümeleri ve dengeleri yaratmaktadır. Emperyalizmin ekonomik yöntem olarak benimsediği kör kapitalizm kronik Ekonomik Hastalıkları ile sürekli kriz ve dalgalanmalara neden olmaktadır.

+ Devlet dışı aktörler: Devlet dışı aktörler gittikçe daha etkili olmaktadır. Ulusal/Uluslararası/Uluslar üstü Şirketler diplomasiye ve savaşlara yön verirken. Devletler üzerinde ki etkileri ve besledikleri medya etkisiyle yapay kamuoyları yaratmaktadırlar. Yaratılan bu kamuoyları ve farkındalığı azaltılan toplum yapıları ile yarı özerk dışa bağımlı devlet yapıları geliştirilerek kullanılmaktadır. Ülkelerin nüfus yapısını oluşturan Ortak Kimliklerin değişimi sağlanmakta artan iç sorunlar hükümetlere karşı koz olarak kullanılmaktadır. Suç örgütleri ve ağları devletlerin bu zaaflarından yararlanarak daha örgütlü hale gelebilmektedirler

+Gelecek uğrunda savaşlar: Sosyal ve ekonomik farklılıkların böldüğü toplumlar için İç savaş senaryoları yazılmakta, Bölgesel dayanışmaların engellenmesi için bölgelerde Devletlerarası gerginlikler körüklenmekte; Uluslararası terörizm beslenme ve gizlenme imkânı bulabildiği böylesi ortamlarda kullanılmaktadır.– Emperyalist Statükoya (Mevcut duruma) bireysel tepkiler terörist suikastlar, yarı özerk devlet eliyle kitabına uydurularak engellenmekte besleme sivil inisiyatifler ile sesler duyulmaz hale getirilmekte karşı çıkan hükümetler bir şekilde bertaraf edilmektedir.

+ Gelecek çatışması (Emperyalist duruşa empatik bakış): ABD 21 yüzyılın
İlk çeyreğinde silah gücü ve çatışma alanları tecrübesinin sağlayacağı hızla bilgi teknolojilerindeki teknik üstünlüğünü devam ettireceğini düşünmektedir.3 tip tehdide karşı direnç geliştirmesi gerektirdiğinin farkındadır

— Devlet veya devlet dışı bazı karşıt güçler taşıyıp barındırdıkları farklı tehditleri ile ABD askeri gücüne karşın doğrudan bir çatışmaya girmekten kaçınacaklarını fakat onun sömürü yani çıkar sağlamak zaafını ve bu uğurda kullana geldiği için kurumsallaşan uygulamalarını bildikleri için direnç geliştirip gücünü törpülemeye çalışacaklarını öngörecektir. Bu konuda yeni taktik, strateji ve yatay teknolojilerle geliştirilmiş silah tasarlayacaklarını da hesap edecektir.

Çin ve Rusya başta olmak üzere Kuzey Kore ve İran’ın stratejik toptan imha silahları ile ABD nin inisiyatiflerini sınırlandırabilecekleri endişesini taşıyan (ABD Bu konuda ki iç dinamiklerinin sürtüşmesinden kaynaklı) yanlış istihbaratla Irak taki eylemini gerçekleştirmiştir. Silah ve Enerji odaklı iki iktidar alternatifinin çıkar ve iktidar çekişmesi bazen bu gibi sorunları yaratmaktadır. ABD her şeye rağmen TİS ( toplu imha silahı) dağıtım
inisiyatifinin kendi denetimden çıkabileceği endişesini paranoyak bir şekilde yaşamaktadır.

—Gelişmiş ülkelerin arasında olası savaş riski azalmış değildir ABD karşısında bir koalisyon görmeyi asla istemeyecektir. ABD mimarı olduğu AB yi bir şekilde kontrolünde tutmakla birlikte çatışma potansiyelinin Asya’dan kaynaklanacağını düşünecektir Hindistan-Pakistan-Çin ve orta doğudaki hasımlar arası olası savaşlar TİS varlığı ile dünya ekonomik, ekolojik ve sosyal dengelerini perişan edecektir. Sık görülen küçük ölçekli çatışmalar silah sürümü ve denetlenebilirliği yönlerinden daha verimli görülecektir. Çatışma olmayan bir dünyada silah sanayinin gelişmesinin duracağı ve Gelişmiş ülkelerin bu konudaki karlılıktan cayamayacağını ABD nin düşündüğü kadar bizlerinde hesaplarımıza katmamız gerekmektedir.

— Dinsel, etnik, ekonomik veya siyasal çatışmalardan kaynaklanan iç çatışmaların veya bölgesel savaşların ardından var olacak teknolojik yenileme ve yapım onarım çalışmaları ile teknolojik gelişme trendi arasındaki uyum olması gerekmektedir. Çatışan ülkelerin yeraltı potansiyelleri, ödeme dengeleri, dikkate alınmalıdır. İstenmeyen yeryüzünde yaygın ve kontrol edilemez bir çatışmanın başlamasıdır. Enerji havzalarındaki olası sabotajlar hesaplanabilir değildir. Önümüzdeki yıllarda Askeri ve silah teknolojilerinin kontrolü daha da zorlaşacak tır. Buna karşın Banka transfer faaliyetlerinin merkezi kontrolü, Uluslar arası ihracat rejiminin standartlarının kökleşmesi, Teknolojinin yaygınlaşma karakteri ve esnekleşen sınırlar nedenleriyle emperyalizm toplumları kontrol altına aldığı oranda silahsızlandırma sürecini geliştirmeye çalışacaktır. ABD yaptığı ve sürekli artan emperyalist faaliyetler nedeniyle düşman ülke veya devlet dışı aktörlere sahip olacaktır. ABD güç ve çıkarlarına karşı saldırı ihtimalleri de doğal olarak artarak sürecektir.

+Alternatif küresel gelecek planlamaları (Emperyal tutuma empatik bakış)

1.Senaryo -Belirli sınırlar dâhilinde küreselleşme: İnsanlığın çoğunluğunun küreselleşmeden yararlanması için; Teknolojik gelişmenin kesintisiz devamı gerekir. Teknolojik gelişmeler gelişen dünyadaki bazı problemlerle etkin biçimde başa çıkabilmek için gereklidir. Güçlü küresel ekonomi ABD içinde zenginliği yaymakta birçok etnik ve ekonomik problemini azaltmaktadır. Yönetim ülke içinde ve uluslar arası düzeyde etkilidir. ABD nin yol göstericiliği ile birçok ülkede devletlerin rolü küçülmekte birçok fonksiyonu özelleştirilmektedir. Bu ülkelerin Kamu ve özel sektörlerin arasındaki iş birliği gelişirken yapılan uluslar arası işbirliği düzenlemeleri ile küreselleşme olgusu
Yoğunlaşmaktadır. Durum böyle olunca küreselleşmeden yararlanan ülkelerin ve bilhassa gelişmiş ülkelerin arasındaki çatışma minimum düzeyde kalacaktır.

Dünyadaki insanların az kısmı, sahra altı ve yeraltı kaynaklarından azami yararlandığımız Afrika, Ortadoğu, orta ve güney Asya ve Güney Amerikanın bazı Latin ülkeleri. Bu olumlu etkilerden çok az yararlanmakta ve iç çatışmaları sürmektedir. Bilgi toplumu haline geldikleri zaman emperyal çıkarlara direnecek olan bu ülkeler Çatışma alanları oldukları sürece birbirlerinin sorunu olarak kalırlar ve çatışmalar kontrol altında tutuldukça sorun olmaz.

2.senaryo- ABD için zararlı küreselleşme: Globalleşmeden dünya nüfusunun büyük çoğunluğu yararlanamazken bundan yararlananlar sadece dünya çapında bir takım elitten ibaret olursa; nüfus büyümesi ve kaynak eksilmesi gibi olumsuz bir sarmalda kalan, gelişmekte olan ülkeler engellenmiş olacaktır. Gelecekte “ göç” en önemli ülkeler arası sorun olacaktır. Teknolojiler gelişmekte olan ülkelerin sorunlarına çözüm getirmektedir. Sorunlara çözüm getirmek liderlik sağlar ABD teknolojik önderliğini sürdürmelidir. Büyüme gelişmiş ülkelerde sürdürülebilir durumda iken gelişmekte olan ülkeler düşük ölçekli veya negatif büyümekte ise bunların. Kayıt dışı ekonomilerinin ivmesi ve çapı büyüyerek artacaktır. İç çatışmalar kaçınılmaz hale gelecektir. Böyle bir ortamda ABD nin liderliği ulusal ve uluslar arası pozisyonlarda zayıf temellere dayanıyor olacaktır. Bu durumda kontrollü biçimde dünya istikrarına katkı verecek şekilde bir liderlik sürdürülmek istenecektir
3.senaryo- Bölgesel Rekabet: Avrupa ve Doğu Asya ülkeleri ABD nin küresel üstünlüğüne karşın giderek büyüyen politik direnç geliştirmektedir.Bu durum ABD nin kendi önceliklerini aksatır duruma gelebilir. Ayrıca Avrupa, Asya ve Amerika bölgelerinin her birinin içinde ülkeler arası gelişmişlik düzeyi olarak keskinleşen farklılıklar vardır. Teknoloji, yeraltı ve üstü kaynakları, sosyal ve ekonomik yapılarda eşitsizlik ve farklılıklar da vardır.
Bölge içi entegrasyonlar (uyum) finansal ve ticari alanlarda daha da geliştirilirse ülkeler için hem yüksek seviyede ekonomik bir büyüme gerçekleşecek hem de bölgesel rekabet gücü içeride ve diğer bölgelere karşın artacaktır. Bölgedeki ülkelerin baskı altındaki problemlerinin ve küresel düzeydeki sorumluluklarının bölgesel anlamda oluşturulması gereken bölgesel üst kurumlara geçmesi gerekecektir. Bu üç bölgenin her biri kendi sorunları ile uğraşacak ve işbirliği sinerjisiyle çözümleyecektir.Bu bölgelerin dışındaki yani; Afrika alt sahra, Kuzey Afrika, Orta Doğu, orta ve güney Asya da yer alan ülkelerin destek alabilecek yerleri kalmamaktadır. Buraların elindeki Petrol, doğal gaz, önemli maden ve imkânlar bu nedenle en ekonomik şekilde alınabilir. Bunların kendi içlerinde ve bölgelerinde iç çatışma ve askeri çatışmalar olabilir. Gelişen bölgelerde savaş olmamalı gelişen stres ve güç sınamaları için bu alanlar gerektiğinde rahatça kullanılmalıdır 
4. senaryo- Zıtlık sonrası dünya: ABD ekonomisi yavaşlar ve durgunluğa girerse yerel meşguliyetleri ve iç sorunları artacaktır. Avrupa ile karşılıklı artan bir ekonomik ve politik tansiyon sonucunda ABD nin askerlerini çekmesi ile Avrupa kendi içine ve bölgesel kurumlarına dönecektir. ABD nin bu durumuna ilişkin olarak yaşayabileceği hükümet krizleri veya varsayımları özellikle, Kolombiya, Küba, Meksika ve Kolombiya da istikrarsız bir dönem gelişecektir. Çevresindeki bu istikrar bozukluğu ABD ye olumsuz etki yapacaktır. ABD nin bölgesine odaklanması yani küresel pozisyonundan bölgesel pozisyonuna çekilmesi ve odaklanması gerekecektir. Böyle bir yeni denge konumunda, Endonezya iç krize girebilecek, Çin barışı oluşturmak için öncü rol almaya çalışacaktır. Çin Asya da istikrar ve refahı sağlayabilecek ve ABD nin diğer bölgelerle ilgilenmesine izin verecektir. Böylesi bir ortamda ABD nin kışkırttığı bölünme biterek kuzey ve güney Kore Birleşecektir. Bu konuda gerekli finans Çin ve Japonya tarafından karşılanacaktır. ABD, Japonya ve Kore’den askerlerini çekecektir.Gelişen bu durumlar Asya da ki çatışmaların ABD planlarının ürünü olduğunu kanıtlar. Bu kanıtlama ile birlikte daha da güçlenen Çin Japonya’dan nükleer programlarından vazgeçmesini ister. Japonya, ABD ile yeni ittifak arayışına girerek Çin ile ortaklaşa çatışmayı teklif eder. Böylelikle büyük bir savaşın eşiğine gelinir. Güçler dengesi soğuk yöntemlerle bu eşikte sürdürülebilir.
Bu senaryoda Asya, Amerika ve Avrupa bölge ve ülkeleri önemsenmekte ABD nin “Öteki” odaklı politikasının İslam karşıtlığı eksenine ikinci bir Budist eksen ilave etmek istememektedir. Diğer senaryolarda marjinal (uçta) algılanan ve çatışma alanı olarak belirlenen ve çoğunluğunu Müslümanların oluşturduğu bölgeler için onların kendi imkânlarını aşan bir politik ve finansal destek düşünülmemektedir. 
+ Senaryolar arasında genelleştirme: 
Dört senaryoda betimlenen hususlar iki gruba ayrılabilir. İlk ikisi küreselleşmenin olumlu ve olumsuz etkilerini karşılaştırmakta, diğer ikisi ise bölgesel çatışma ve bölgesel askeri çatışma olmayan yoğun rekabeti karşılaştırmaktadır.
Birinci senaryo dışındaki senaryolar, yaygın olarak dünya çapında işbirliğini yaratmamaktadır. İkinci senaryoda küreselleşmenin olumsuz etkileri çatışmayı teşvik etmektedir. Üçüncü ve dördüncü senaryolar bölgeselliği teşvik etmektedir Dört senaryoda da ülkeler. Nüfus büyümesinden, kaynakların azalmasından ve kötü yönetilmesinden, küreselleşmeden yararlanamamaktan, İçsel çatışmalardan olumsuz etkilenmektedir.Dört senaryoda da ulusal, bölgesel ve uluslararası yönetim ABD için önemlidir ama bu önem en azından orta derecede ise de ekonomik büyüme vaz geçilemez şekilde büyük önem içermektedir
ORTADOĞU VE KUZEY AFRİKADA YAŞANAN SON SÜREÇ
Mevcut durum algılamamızı ve gelecekçi varsayımlarımızı bazen empatik perspektif ile sunarak açıklamaya gayret ettik. Buraya kadar yaptığımız anlatım; bugün Orta doğu ve kuzey Afrika da estirilmeye çalışılan değişim rüzgârlarının 
yön ve nedenini daha iyi kavranmasına yöneliktir. Orta Doğu ve Kuzey Afrika’yı amaçlayan emperyalist yaklaşımlar tarihsel süreç içerisinde yapılan uygulamalarla net şekilde belirgin ve kanıtlıdır. Geri bıraktırılmış, kaynakları yağmalandığı oranda yaşam bulabilen bölge ülkeleri ve hükümetleri küresel imkânlar açısından kısıtlı bir konum arz etmektedirler.

Avrupa da ki Müslüman bölgeler, Kuzey Kıbrıs ve Kafkasya bilhassa karabağ ve Bosna’da ki katliama varan tutumlar da bu bölgelerdeki amaç ve niyetlere paralel ve ilişkili koşulları barındırmaktadır. Soğuk savaşı sona erdiren Sovyet tehdidi’nin ortadan kalkmasının ardından İslam inancını doğal düşman olarak benimseyen buna göre doktrin oluşturan emperyalizmin Düşmanını zayıflatmak ve gerekirse yok etmek için davranışlarda bulunacağı göz ardı edilmemelidir. Anılan bölgeler; çatışma ve güç sınama alanları olarak kabul edilmekte. Ekolojik gelecek planlamaları için dirençsiz yerleşilebilecek, enerji havzaları oldukları için de Gelişmiş bölgeler için ayrıca verimlilik içeren bölgeler olarak görülmektedirler. Az gelişmiş Hıristiyan ülkelerin insanları da yaratılan bu öteki kavramının etrafında daha rahat yönlendirilebilmektedir.

Osmanlının dağılmasından sonra onun coğrafyasında yer alan ve birinci sınıf insan muamelesi gören Müslüman ülkeler Avrupalı emperyalistlerin işgaline uğradı, Bu işgal eylemlerinde binlerce masum insan özellikle Fransızlar tarafından tecavüze uğradı, sakat kaldı ve katliam boyutunda öldürüldü. Bir müddet sonra yerel halklar bu işgallere karşı tutum geliştirdikçe içlerinden edinilen yandaşlara askeri darbe yaptırtarak sert diktatörlükler var ettiler. Diktatörler marifeti ile sömürgecilik anlayışlarını yine de sürdürdüler. Artık halk Bugün bunlara karşı da durmaya başlayınca Demokrasi kavramını kullanarak yarı özerk konumlarını bu kılıf altında sürdürme stratejilerini uygulamaya koydular. Amaçları’nın kendi çıkarları için kullanabilecekleri iç dinamikleri de avutabilecek yeni karar mekanizmaları oluşturmak olduğu açıkça görülmektedir.

Emperyalistler bir yandan arpalık diğer yandan çöplük olarak fonksiyon yükledikleri ama zenginliklerinin kaynağını oluşturan bu enerji havzalarının denetimini asla bırakmak istememekte, Aynı bölgede çifte standart denilebilecek uygulamalar yapmakta ve bu uğurda çok şeyi göze alabilecekleri gözlemlenebilmektedir.Tunus-Cezayir-Mısır-Libya- Bahreyn-Yemen/Ürdün-Lübnan/Suriye-Irak/İran için yapılan ve yapılmak istenenler irdelenirken Aynı bölgede yer alan İsrail faktörün de önemli bir etken olduğu unutulmamalıdır. Ayrıca bu Siyonist ülkenin tutum ve ilişkileri bize bazı ipuçları sunmaktadır.

Tunus ve Mısırda diktatörler halk ayaklanması ile makamlarını terk zorunda kalmışlar ama halkın amaçlar doğrultusunda örgütlenme yetersizliğinin bir sonucu olarak çağdaş bir yönetim oluşturulamamıştır. Mısır devrik diktatörü halkına karşı çok zalim ve öldürücü tutumlar takınmış bir insanken ve halkın büyük çoğunluğu ona karşıyken ona karşı tedbir almayan batı, Halkına bu denli zulüm etmeyen, ülke gelirlerini halkına daha makul yansıtan Karşıtları yandaşlarına kıyasla azınlık olan Libya diktatörü Gemi, Denizaltı ve uçaklarla kuşatmaya alınmış ülkesi bombardıman edilmekte sivil halk bu açılan ateşlerle ölmektedir. Bizim tarihimizde Çanakkale de yaşadığımız manzara şimdi Libya kıyılarındadır.Emperyalizmin saldırısı yurdunu savunan insanlara saldırı şekline dönüşmektedir.Batı koalisyonu Libya da yeni üslubunu geliştirmektedir. Bunu şöyle özetleyebiliriz; “Birtakım muhalif bul veya yarat, devlete silahla kafa tutsunlar, devlet nefsi müdafaa yapınca halkı katlediyorsun diye müdahale et.” Oysa Bahreyn de aynı günlerde halk çoğunluğu ayaklanıyor Bahreyn güvenlik güçleri yetmeyince Suudi Arabistan dan da asker ve polis desteği alınarak silahsız halktan birçok kişi öldürülüyor. Bunun konusu bile yapılmıyor. Birleşmiş milletlerinin uygulamayan birçok müdahale kararına rağmen terörist İsrail devleti aynı günlerde Gazze şeridini yeniden bombardımana tabi tutarak birçok sivil öldürülüyor. Bunun da lafı bile edilmiyor. Emperyalizmin çifte standartları anlatmakla bitmez. Bizim bu yazımızda da elimizden geldiğince amaç ve uygulamalarının mantığını anlatmaya çalıştık.

Tunus-Cezayir-Mısır-Libya- Bahreyn-Yemen/Ürdün-Lübnan/Suriye-Irak/İran Ürdün ve Lübnan hariç Tüm bu ülkelerin ortak paydası Petrol ve Doğal gaz Ürdün ve Lübnan da başka madenler ve İsrail yönünden stratejik önem vardır. Mısır Nil suları ve tarım havzaları ile ayrıca önemli. Kıtalar arası deniz ulaşımı için Süveyş kanalını ve boğaz gibi algılanabilecek Kızıl Denizin alt köşesini tutan yemen güçler dengesi açısından ayrıca önemlidir.Küresel etkileşimin sonuçlarından olarak Sahra altından gelen göçmenleri kuzey Afrika ülkelerine yerleşmek isteyecekleri, Kuzey Afrika da yerleşik unsurların ise Avrupa ya yönelecekleri ve hatta bu hareketlenmelerin sıklıkla yaşandığını belirtebiliriz. Kendi liginde Plüralist/liberal ama İslam ligine karşı rasyonel/pragmatik ve köleleştirme ekseninde davranan batı kökenli Emperyalizm, doğrudan veya maşaları marifetiyle bu bölgeyi bu yönüyle de denetiminde tutmak istemektedir

BÖLGESEL GELİŞMELERE TÜRKİYE’NİN VEREBİLECEĞİ KATKI

Ülkeleri yönetenler objektif iseler, Milli yararlar için, milli amaçlar edinirler sonra bu amaçlara uygun milli hedefleri belirlerler. Milli güç unsurlarını dengeli biçimde kullanarak bu hedefleri gerçekleştirmeye gayret ederler. Başarılarının ölçeğinde ülkelerinin uluslararası güçler dengesindeki konumunu geliştirir ve edinimlerini artırırlar.

Türkiye çok hassas ve stratejik bir coğrafyada yer almaktadır. Türkiye; eşzamanda ve konumda Avrupa, Asya, Karadeniz, Akdeniz, Ortadoğu ülkesidir. Ülkemiz Milli güç unsurları yönünden potansiyel ve aktif olarak bakıldığında çok güçlüdür ama Emperyalist engellemeler ile birlikte bu güce paralel yeterli bir uygulamayı tam anlamı ile yapamamaktadır.Ülkeyi yönetirken millet adına uygulama yapanlar uzaydan gelmezler o ülkenin içerisinden çıkarlar.

Türkiye’nin ihtiyacı olan şey küresel yapılanmanın ihtiyaçlarına uygun bir değişim değil Tarihsel misyonuna uygun biçimde Gelişim dir.

Selçuklu, Osmanlı ve cumhuriyet hepsi bize ait değerlerdir kendi değerlerimizin etrafında çatışmadan, ama tümünün sağladığı tecrübe ve birikimlerden yararlanarak geçmişimize yaraşan bir geleceğe yönelmemiz gerekmektedir. Bize kutsal bir miras olarak kalan Türk-İslam havzası olarak bilinen vatanımız, Üzerinde yaşatacağı çok bilgili ve karakterli bir milleti hak etmektedir. Milletimizin neredeyse tamamının iman ettiği yüce dinimiz biz Müslümanlara diğerlerine benzeyecek şekilde değişimi men ederken cesaretle gelişmemizi ve çağın gereğini yapmamızı emretmektedir. 
Bilginin öne çıktığı, yeteneklerin yarıştığı, tarafların kendisini geliştirirken karşısındakini ayrıca köreltmeye çalıştığı, global koşulları yaşıyoruz. Sosyal tutumların ekonomik, ekonomik tutumların da sosyal etki ve sonuçları olmaktadır. Yurt içi ve dışında bireysel ve milli başarılarımızı tırmandırmaya uygun olan sosyal destekli ekonomik bir zemini yaratabilmek için, küresel ortamın milletimize nasıl yansıtıldığını doğru algılamalıyız. 
Milli çıkarlarımız yönünden rakibimiz olan güçlerin, sosyal ve ekonomik hedefleri ile birlikte konuları ele alma biçimlerini ve tüm bunlara karşın kendimizin hangi amaçlar doğrultusunda neler yapabileceğimizi bilemezsek; insanımız mutlu, refah ve güven içerisinde olamaz. Milletimizin genelini ilgilendiren milli konuları ortak değerler etrafında algılamak, birlikte yorumlayarak ortak çözümler üretmek zorundayız. Bu çözümler için hizmet edecek nesilleri yetiştirecek yeterli ve gerçekten milli olan çağdaş şekilde güncellenmiş yetenek artırıcı ve uygulamalı milli eğitim programlarını tez elden geliştirmeliyiz. 
Allah siyaset adamlarımızı vicdan ve dürüstlükten ayırmasın. Diğerinin söylediğine hemen itiraz etmektense kendi düşündüğünden daha doğru bir düşünce olduğunu anlayıp tespit ettiklerinde Doğrunun yanında yer alarak kendi düşüncesinden vazgeçebilecek erdeme sahip kılsın inşallah. Dünyanın geldiği bu kaotik ortamda milletimizin bu tür yöneticilere ihtiyacı var. Emperyalizmin bizi bölmeğe çalıştığı hususlarda bugünkünden daha da bütünlük arz eden duruşlar sergilemeli, Onların heveslerini Çanakkale de ve bağımsızlık savaşında yaptığımız gibi kursaklarında bırakmalıyız. Türkiye Türk-İslam dünyasının önderi olmak ve dünyanın her köşesinde her fırsatta acımadan dökülen Müslüman kanını durdurmak zorundadır. İnsanlığın huzur ve selameti için bu gerekmektedir.
Yüce Allah Milletimizi mutlu ve zengin, Devletimizi güçlü kılsın, Üzerine hain kurgular yapılan Türk-İslam coğrafyasında yaşayanların kardeşliğini daim, Düşmanlarımızı aciz kılsın İnşallah medeniyetimizin ışığı yeniden dünyayı aydınlatsın.

YAZI TAMAMLANDI- 28.Mart.2011/İstanbul
BUGÜN 16 ARALIK 2015

Hikmet Aytek

Editör: TE Bilişim