Bu yazının başlığındaki onların yerine aslında biz demem gerekiyordu, lakin yüreğim el vermedi. Bizin içinde bizden özge biz vardır, şehitler vardır, gaziler vardır, unutulanlar vardır, o bizlerin hukukunu gözetmem gerekiyordu.

Evet, yad bildi, yaban bildi, âlem bildi, bir onlar bilmedi birbirinin kadrini, kıymetini...

Yetmezmiş gibi, birbirini göy ekin misali biçmeyi hüner saydılar, yeni dostun hatırı için eskisine mesafe koydular.

Ve her 4 Nisan günü Beştepe’de, her 25 Mart günü Hacettepe’de birbirlerinden yoksun bir araya geldiler, hüzünlendiler, nutuklar çektiler, Fatihalar okudular ve oradan ayrılınca sonradan monte edilen fabrika ayarlarına döndüler.

Bizim özümüz böyle değildi demeyin, biliyorum ve o nedenle “monte edilen” dedim.

Çünkü biliyoruz ki, ülkücünün nirengi ayarında Türk-İslam mefkûresi vardır, kızıl elma vardır, mertlik vardır, hatır için gerekirse hapis yatmak vardır, vatan için şehit düşmek vardır, kardeşinin derdiyle dertlenmek, başarısıyla gururlanmak vardır…

25 Mart, Yazıcıoğlu’nun vefatının sene-i devriyesi.

Ben, rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu ile samimiyet sıralamasında gerilerde kalırım ancak sınıfta kalmam.

İttifakın MÇP kontenjanı Milletvekili adayı olduğunda, “O, inançlarımızı Meclis’e taşıyacak” umudumuzu hatırlarım.

Merhum MÇP milletvekili iken, yani henüz BBP’ni kurmamışken, milletvekili lojmanlarında bulunan evinde gece yarısına kadar meclis çalışması için ülküdaşlarıyla hazırlıklar yaptığını, hemhal olduğunu bilirim.

BBP’ne oy vermediğimizi bildiği halde ülküdaşlık hukukunu bozmadığına şahidim. Bize gönül koyduğunu bilirim ancak Ankara’nın Kızılayında kırmızı ışıkta duran arabasının camından bana seslenip, sohbet ettiğini de bilirim.

Elim kazada ve sonrasında yeterince sahiplenilmediğini de bilirim.

Yazıcıoğlu’nun da içinde bulunduğu helikopterin düştüğünü duyduğumda çok üzülmüştüm. Daha önce sadece iki veya üç kez ziyaret ettiğim BBP Genel Merkezine uğradım akşamüzeri. Hemen herkes çok üzgündü ama bazı sahneler biraz dikkat çekiyordu. Gerek o geceki izlenimlerimi gerekse naaşı bulununcaya kadarki gözlemlerimi aynı gün mısralara döktüm. Şiirin her bölümünde bir olayı ve sınıfta kalanları resmettim…

SEN,

HELİKOPTERİN BUZ KESMİŞ DEMİRLERİNİN CENDERESİNDEYKEN,

BİRİLERİ SENİ BULAMAYANLARA TEŞEKKÜR EDİYORDU YİĞİDO…

SEN,

TAZE YAĞMIŞ KAR YIĞINLARININ ALTINDA İNİM İNİM İNLERKEN,

BİRİLERİ KUDRETLİYE SELAM GÖNDERİYORDU YİĞİDO…

SEN,

ÜLKÜDAŞLARIM KANATLANIR KURTARIRLAR BENİ KAPANDAN DERKEN,

BİRİLERİ MİKROFONLARIN BAŞINDA SENİ TEMSİL EDEMİYORDU YİĞİDO…

SEN,

GÖZLERİ KÖR EDEN SİSİN PENÇESİNDE UMUTLARINI YELE VERİRKEN,

BİRİLERİ SENİN KOLTUĞUNA FİZİKEN KURULMUŞ BEYANAT VERİYORDU YİĞİDO…

SEN,

MARAŞ’IN DAĞLARINDA ÖZNUR’UN KALBİ HAYKIRIŞLARINI DUYAMAZKEN,

BİRİLERİ ANKARA’DA HAKKI’YI TEKZİBE ÇALIŞIYORDU YİĞİDO…

SEN,

KARLI YAMAÇLARDA SANA KOŞAN ALPERENLERİ UMUTLA BEKLERKEN,

BİRİLERİ ANKARA’DA ALPERENLERİN SESİNİ KISMAYA ÇALIŞIYORDU YİĞİDO…

SEN,

DEVLETİN BULAMADIĞI NAAŞINI KÖYLÜLERİN BULDUĞUNU BİLEMEZKEN,

BİRİLERİ SAHTE GÖZYAŞLARININ ARKASINDA BALON PATLATIYORDU YİĞİDO…

SEN

BİZDEN RAHMET DUALARI BEKLERKEN,

BİZLER RAHMANİ YAKARIŞLARLA SENİ KÂİNATIN HÜKÜMDARINA EMANET ETTİK YİĞİDO…

SEN

AYRILIKLARIN KAHIR PENÇESİNDE DÜŞLER GÖRÜRKEN,

BİZLER TÜRK İSLAM ÜLKÜSÜ KIZIL ELMAMIZA KOŞMAYI SÜRDÜRECEĞİZ YİĞİDO…

TOPRAĞIN BOL MEKÂNIN CENNET OLSUN YİĞİDO,

ÜLKÜ DEVLERİNE TEZ KAVUŞTUN SELAM OLSUN YİĞİDO…

Peki, kimdi bu birileri, bugün neredeler, yad mı oldular yoksa yaban mı?

Bu vesileyle, merhum Yazıcıoğlu dâhil yediden yetmişe bütün ülkücülerin üzerinde emeği olan merhum Başbuğ Türkeş’e, merhum Muhsin Başkan’a ve şehitlerimize rahmet olsun…