Devlet yönetimi ciddiyet ister. Devleti yönetenlerin ağzından çıkan sözler her ortamda söylenecek sözler değildir. On kere tartıp bir kere söylenmelidir. İçerideki siyasi mülahazaları bir kenara bıraktım. Dış politika ve uygulamalarda yapılabilecek en ufak falso Türkiye’nin itibarını yerle bir eder.

Üzülerek söylemek durumundayım ki, Türkiye’nin dış politikası yaz boz tahtasına dönmüştür. Öyle veya böyle 150 yıllık demokrasi deneyimimiz içinde dış politikada çok deneyimli ve tecrübeli büyükelçi ve bürokratlar yetişmişti. Ak Parti iktidara geldikten sonra kayıt dışı bir dış politika izlemiş. O yılların deneyimli büyükelçi ve bürokratları bir şekilde kenara itilmiş ve Türkiye’nin dış politikası diye bir mefhum ortada kalmamıştır. O deneyimli bürokratlar ve büyükelçiler ‘Monşer’ kelimesi ile küçümsenmiş ve aşağılanmışlardır. Yerlerine yeni mezun veya İmam Hatip çıkışlı kişiler getirilmiştir. Deneyimsiz ve tecrübesiz bürokratlarla işte nereye kadar giderse denilerek bugünlere gelinmiştir.

Osmanlı döneminden beri dış politikada bir kural vardı. Yapılan her türlü antlaşma, görüşme veya imzalanan protokoller kayıt altına alınırdı. Ak Parti iktidarı döneminde bu kural saf dışı bırakılmış ve tüm görüşme ve bağlantılar kayıt dışı bırakılmıştır. Bu da bir devlet geleneğini yok etmiştir. Araştırmacı ve akademisyenler dış politikada son döneme ait yapılan sözleşme, protokol ve antlaşmalarla ilgili herhangi bir bilgiye ulaşabilecekleri pek mümkün görünmemektedir.

Hal böyle olunca ve günümüze geldiğimiz zaman Türkiye, ABD ile ortak bir Suriye politikası yürüttüğü gibi bir izlenim edinmekteyiz. Aslında ABD Türkiye ile kedinin fare ile oynadığı gibi oynamaktadır. ABD Suriye’deki terör gruplarına, (PKK, PYD,YPG, vs.) çok yüklü miktarda askeri mühimmat verdiği gizli veya saklı değildir. Herkesin gözleri önünde aleni olarak terör gruplarına yardım yapıyorlar. Öte yandan Türkiye ile ortak ‘Güvenli Bölge’ kurma çalışmalarına Türkiye ile birlikte hareket ettiği izlenimi vermektedir. Biz sade vatandaş olarak ABD’nin Türkiye’ye karşı asla ve asla samimi olduklarına inanmıyoruz. Sayın Cumhurbaşkanı ve iktidarı inanıyor mu orasını bilemem. Birlikte hareket ettiklerine göre inanıyor demektir.

Sayın Cumhurbaşkanı eğer takiye yapmıyorsa ABD’ye karşı kararlılık gösterisi yapmaktadır. Güvenli Bölge konusunda ABD bizi oyalamaya devam ederse Eylül Ayının son haftasına kadar müsaade ediyoruz. Önümüzde tam iki hafta var eğer ABD bizi oyalamayı bırakmazsa biz kendi göbeğimizi keseriz ve yolumuza bakarız demişti. Ekim Ayı girdi. ABD’den Türkiye’ye karşı herhangi bir iyiniyet gösterisi yok ortada. Dahası terör gruplarına silah sevkiyatı da tüm hızıyla devam etmektedir. Televizyonlarda açık açık sevkiyat görüntüleri yayınlanmaktadır.

İç politikadaki dün ak dediğine öbür gün kara denilmesine siyaset gereği diyerek biraz hoşgörü ile bakabiliriz. Ancak iş dış politika ve uygulamalarına gelince orada kazın ayağı başka basmalıdır. Eğer Sayın Cumhurbaşkanı verdiği sözü tutmazsa, yani ABD bizi oyalıyor, bu oyalama taktiklerine son verilmezse biz de kendi yolumuza bakarız sözü öyle küçümsenecek bir söz değildir. Mutlaka gereğinin yapılmasını Türk Milleti olarak bekliyoruz. Aksi olursa yalancı çoban masalına dönmüş olur ki bu da Türkiye’nin itibar kaybı demektir.

Ben şahsen Türkiye’nin ABD’den ve BM’den izin almadan ‘Güvenli Bölge’yi tek başına kurabileceğine ihtimal vermiyorum. Önümüzde sadece ABD yok ki. ABD, BM, Rusya, Fransa, İngiltere gibi ülkeler de orada söz sahibi olmak istemektedirler. ABD ve Rusya zaten Suriye’de uzun bir süredir her türlü yerleşmesini tamamlamış ve orada bir denge unsurları haline gelmişlerdir. Özellikle de ABD ve Rusya Suriye’de söz sahibi durumundadırlar.

Ahmet Davutoğlu’nun Dışişleri Bakanı olduğu ve akabinde Başbakanlık döneminde yaptığı yanlış dış politika sayesinde Türkiye Suriye bataklığına saplanmış bulunmaktadır. Allah yardımcımız olsun. Türk Milleti olarak iktidarı ile muhalefeti (HDP hariç olmak üzere) ile Suriye konusunda iktidarın yanındayız. Ancak bu yeterli değil. Sayın Cumhurbaşkanı’nın içeriye verdiği o kararlılık göstergesini acaba Suriye konusunda da gösterebilecek mi? Bu iş öyle iç politikada tribünlere oynamak gibi bir şey değildir. Karşımızda devasa güçlü ülkeler vardır. Bu nasıl olacaktır sonunu kestiremiyoruz. İnşallah verilen sözler yerine getirilir. Belki de ben bu yazıyı yazarken veya yayına girdiği anda Türkiye tek başına harekata başlamış olabilir. Temennimiz o yöndedir. Bizimkisi sadece bir temenni ama ümit etmiyorum. Çünkü bugüne kadar kamuoyuna vaad edilen sözler rahatlıkla tersyüz edildiği için bu konuda da pek ümitvar olmadığımı belirtmek istiyorum.

İnşallah yalanca çoban durumuna düşmeyiz.

NE MUTLU TÜRKÜM VE MÜSLÜMANIM DİYENE, VE DİYEBİLENE