Kıbrıs Türkleri ile Kıbrıs Rumları arasındaki çatışmaları engellemek ve adada hukuki ve toplumsal düzeni sağlamak amacıyla 1964’te adada göreve başlayan Birleşmiş Milletler Barış Gücü, görev süresini 1964’ten bu yana her altı ayda bir uzatıyor.

Hâl böyleyken akıllara gelen ilk soru ise: “Birleşmiş Milletler Barış Gücü, Kıbrıs'taki varlığını sonlandırmalı mı?” oluyor.

Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin Kıbrıs Adası’nda konuşlu BM Barış Gücü’nün görev süresini 27 Ocak’ta aldığı kararla altı ay daha uzatmasına, Türkiye Cumhuriyeti ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Dışişleri bakanlığından tepki gecikmedi.

İki ülkenin dışişleri bakanlıkları, KKTC’nin rızasının alınmadığı ve KKTC ile BM arasında üzerinde mutabık kalınacak yasal bir düzenlemeye ihtiyaç bulunduğu gerekçesiyle bu karara tepki gösterirken Türk ve Yunan uzmanlar, Barış Gücü’nün adada çözüme bir katkı sağlamadığını yinelemeye devam ediyor.

Kıbrıs’taki muhafazasına yönelik kararında Kıbrıs Türkünün rızası alınmaması, dünya kamuoyuna, Barış Gücü’nün hukuksal statüsünde güveni kötüye kullandığını gösteriyor.

“Kıbrıs'taki BM Barış Gücü, varlığını sonlandırmalı mı?” sorusunun yanı sıra konuyla ilgili kafaları kurcalayan bir diğer konu da Birleşmiş Milletler’in bölgede barışı tesis etmek gibi bir niyetinin olup olmadığı…

Günümüzde Kıbrıs Adası’nda yaşanan olayların başlangıç noktasına dönecek olursak; sözüm ona Kıbrıs’taki çatışmaların önlenmesi için adada var olan BM Barış Gücü’nün, 1964’te adaya konuşlanmalarından 1974’e kadar geçen süreçte adada güven ve huzur ortamını sağlayamadığı, 1974’te Barış Harekatı’yla Kıbrıs’ta barışı tesis edenin Türkiye olduğu açıkça görülmektedir.

Kaldı ki Kıbrıs Türk tarafı ve Kıbrıs Türklerini destekleyen Türkiye, 1974’ten bu yana yapılan müzakerelerde bölgede işbirliğinin sağlanmasından, huzurun ve güvenin tesis edilmesinden yana olmuşken Güney Kıbrıs aşırı silahlanma yoluna giderek adada tek egemen devlet gibi hareket etmiştir.

Son alınan uzatılma kararında, ‘ateşkes hatları boyunca askeri statükonun devam eden ihlalleri’ ibaresinin kullanılmış olması da oldukça düşündürücüdür. Çünkü sınır bölgelerinde Türk tarafının aksine askeri varlığını her geçen gün artıran Rum tarafı olmuştur.

Kararda Doğu Akdeniz vurgusunun yapılması da Kıbrıs Türklerinin haklarının görmezden gelindiğinin en açık göstergesi…

Anlaşılıyor ki bu karar; Türklere fayda sağlamanın aksine ABD ve İngiltere gibi dünya güçlerinin çıkarlarına hizmet ediyor.

Çünkü adadaki Barış Gücü, Kıbrıslı Rumlar ve Kıbrıslı Türkler arasında çıkan büyük olayları önlemekte başarılı olamıyor, belki de olmak istemiyor.

Sonuç olarak; bölgede hiçbir faaliyeti bulunmayan Birleşmiş Milletler Barış Gücü’nün adadaki misyonunu yitirdiğini söylemek mümkün.

Editör: TE Bilişim