18 Temmuz’da OHAL sona erdi. Muhalefet de CB Erdoğan’da seçim sonunda OHAL’in kaldırılacağını taahhüt etmişti.

***

Ancak OHAL’in yerini almak üzere meclise sunulan kanun teklifi OHAL’den daha ağır hükümler içeriyor. İhraçlarda yargı yine devre dışı, kurum amirlerine, valilere terör örgütleri ile iltisaklı personeli ihraç etme yetkisi getiriliyor. Yargılamalar sonucu aklananlar eski görevlerine iade edilmeyecekler. Haklarında kovuşturma veya soruşturma olanların eş ve çocuklarının pasaportları iptal edilebilecek, aynı şekilde eş ve çocuklarının iletişim tespitleri yapılabilecek. Asker ve polis personelin rütbeleri mahkeme sonucu beklenmeden sökülebilecek…Yani suçluluğu kesinleşmeyen insanlara peşinen ceza kesilebilecek.

***

Türkiye, yaklaşık 40 yıldır ağır terör saldırılarına maruz kalan bir ülke. 15 Temmuz’da da hain bir darbe teşebbüsüne sahne oldu. Darbe ve terör defterini kapatmak bu ülkenin birinci önceliğidir. Fakat bu yapılırken sapla samanı karıştırmamak, her şeyi hukuk içinde yapmak da şarttır. Bir devlet, hukuktan ne kadar uzaklaşırsa vatandaşından da o kadar uzaklaşır.

***

Meclise sunulan yasa tasarısında birçok madde hem anayasaya hem de Türkiye’nin tarafı olduğu sözleşmelere aykırı. Söz gelimi hakkında soruşturma olanların yakınlarının iletişim tespitlerinin yapılması veya pasaportlarının iptali evrensel bir hukuk kuralı olan -suçun şahsiliği- prensibine aykırıdır. Böyle bir düzenleme Türkiye’yi demokrasi ve çağdaş dünyadan uzaklaştırır. Bu aynı zamanda Kuran’ın hükümlerine de aykırıdır. Kuran’da 5 yerde geçen “Ve lâ tezirû vâziretün vizra uhra” ayeti bu gerçeğe işaret eder. “Hiçbir günahkar başkasının günahını yüklenmez” anlamına gelen ayet, aynı zamanda dünyevi anlamda da başkasının suçunu yüklenmez anlamında tefsir edilmiştir. Anayasa’nın 38. maddesinin yedinci fıkrasında da, “Ceza sorumluluğu şahsidir.” denilerek herkesin, kendi eyleminden sorumlu tutulacağı, başkalarının suç oluşturan eylemlerinden dolayı cezalandırılmayacağı kabul edilmiştir. Bu düzenleme ile hem anayasa hem de uluslararası hukuk bir tarafa atılmıştır. Öyle ki, normlar hiyerarşisine aykırı olarak yasal bir düzenleme anayasanın üzerine çıkarılmıştır.

***

OHAL düzeninin başka isimler altında ve daha katı bir şekilde devamı niteliğinde olan düzenlemenin gerekçesi terörle mücadeledir. Her türlü, terörle elbette mücadele edilmelidir ancak terörü bahane ederek topluma sopa göstermek, yeni düzeni bu yolla yerleştirmeye çalışmak doğru bir yol değildir. Yargıyı devre dışı bırakan, çalışanların iş güvenliğini kurum amirlerinin insafına bırakan bir düzenleme yeni problemlere sebep olmaktan başka işe yaramaz.

***

Düzenleme, hem iç hukukta hem de AİHS’de bulunan suçun şahsiliği, kanunilik ilkesi ,adil yargılanma hakkını(AİHS m.6) ve masumiyet karinesini(6/2) ihlal etmektedir. AİHS savaş halinde veya ulusun varlığını tehdit eden başka bir tehlikenin varlığı halinde -sözleşme hükümlerinin-bazılarını askıya alma hakkı tanımaktadır. OHAL uygulaması ile terör ve darbe ihanetinin beli önemli oranda kırılmıştır. İçinde bulunduğumuz şartlar bu denli ağır düzenlemeleri gerekli kılmamaktadır. Yargı denetimi olmadan verilen yetkilerin keyfi olarak kullanılması, kişisel çekişmelere, parti veya grup taassuplarına alet edilmesi mümkündür. Bu düzenlemeler Türkiye’yi ileriye değil geriye götürür. Terör örgütlerine istismar malzemesi vererek uluslararası toplumu etkileme imkanı verir.