İktidarın uygulamalarından rahatsız olan, muhalefeti yeterli bulmayan büyük bir kitle kendini ifade edebileceği yeni bir parti bekliyor.

Herkes kendince nasıl hareket edilmesi gerektiğine  dair önerilerde bulunuyor.

Bunlardan rahatsız olmamak lazım. Sonunda bütün bu teklif ve önerileri değerlendirip bir yol haritasına çevirecek olanlar, karar verme mevkiinde olanlardır.

Ülke yönetmek kolay iş değildir. Bir veya bir kaç göz ülkenin tüm problemlerini kavramaya yetmez. Onun için her tecrübe, her bilgi değerlidir ve  dikkatli  bir şekilde değerlendirilmelidir.

Farklı hassasiyetlere bağlı olarak her bölgenin farklı öncelikleri, beklentileri olabilir. Önemli olan bunlar içerisinde herkesin mutabakata varabileceği öncelikleri bulup siyasal bir proje haline getirebilmektir.

Akşener ve arkadaşlarının bu gözlemi doğru yaptıklarını düşünüyorum. Kamuoyuna deklare edilen adalet, devlet politikalarında milli tavır ve bir arada yaşama duygusunu pekiştirme kararı  böyle bir gözlemin sonucu. Yargının nasıl siyasallaştığı, nasıl emir komutaya bağlandığını bugün herkes bir şekilde görüyor. Mesele darbe davaları değil, darbeyi bahane ederek herkesi ve her şeyi zan altında bırakma tehdidi. Hakim teminatı ,doğal hakim ilkesi ortadan kaldırılmış durumda. Yargı, HSYK üzerinden tamamen siyasi iktidara bağımlı hale getirildi. AİHM, yargıçların verdikleri kararlardan dolayı başlarına herhangi bir şey geleceğinden endişe etmemeleri gerektiğini aksi takdirde verilen kararların hukuka değil –korkulara – göre olacağını belirtiyor.

Keza son yıllarda izlenen politikaların hiçbir millilik vasfı taşımadığı ortada.Barzani, siyasi iktidardan aldığı cüret ve cesaretle bağımsızlık referandumuna gidiyor. Türkiye tarihinde ilk defa Musul-Kerkük davasına kayıtsız bir politika izliyor. Ulus devlet, İslamcılık,Osmanlıcılık maskesiyle tahrip edildi. Etnik farklılıkları öne çıkaran, ulusu etnisiteyle özdeşleştiren politikalar izlendi. İnsanlar giderek kendilerini etnik kökeni veya mezhebi ile tanımlamaya başladılar. Millete olan sadakatin yerini etnik aidiyetlere, mezhep veya meşreplere olan aidiyet aldı.

Bu bakımdan yeni partinin öncelikleri olarak takdim edilen öncelikler aynı zamanda  toplumun kahir ekseriyetinin önceliğidir. Buna yolsuzluk,rüşvet gibi konu başlıkları da eklenebilir. Özellikle bazı belediyelerde tarihin en sistematik,en profosyonel hırsızlıkları yapılıyor. Bunu yargı da Emniyet de istihbarat da biliyor. Ama bunların hesabını sorabilecek özgürlük ve güce sahip değiller.

Yeni bir hareketin herkesi memnun etmesi mümkün değil, eleştiriler, tenkitler, küskünler olacaktır. Partilerin amacı fert fert kişisel hırsları tatmin, ikbal arzularını teskin değildir. Partiler millete oynadıkları zaman kazanırlar. Kişisel hırsları tatmine yönelik siyasetler zamanla toplumdan koparak gerçekle ilişkilerini keserler. MHP’nin başına gelen,  budur. Ayrıca iktidarın  karşıtlarını nasıl yıprattığı, yalanı iftirayı nasıl  bir  silah gibi kullandığını söylemek gereksiz. Yarın aynı kampanyalar Akşener ve ekibi için de yürütülecektir.

Türkiye gittikçe demokrasiden,temel hak ve hürriyetlerden uzaklaşıyor. Terör tarihinin en yüksek düzeyine çıkmış durumda.16 Nisan referandumunda başkanlık gelecek bütün dertler bitecek diyenleri sorgulayacak bir irade ortada gözükmüyor. Yeni partinin önünde hem çok verimli bir alan, hem de bir çok tehlike var. FETÖ iftirası sökmeyince bazı çevreler –yeni partiye ulusalcı bir imaj yükleyerek-etki alanını daraltmaya çalışıyor. Bu tuzaklar aşılırsa  yeni parti yeni bir iktidar adayı olarak ortaya çıkar ve bütün dengeleri alt üst eder. Tıpkı 12 Eylülden sonra herkes MDP’nin iktidar olmasını beklerken, sandıktan ANAP’ın çıkması gibi…