Ülkemizin siyasal sistemi için yeni arayışlar var.

Bir toplumsal arayış tabi olarak durup dururken oluşmaz.

Toplumsal arayışlar mutlak olarak toplumsal ihtiyaçlardan ortaya çıkar.

Aslında Türkiye bir demokrasi ve yönetilme krizi içinde yaşamaktadır.

1876 da ilk demokrasi deneyimimiz başlamış, çok kısa sürmüş, padişah 2. Abdülhamit’in meclisi kapatmasıyla inkitaya uğramış ve 1908 de tekrar seçimler yapılıp kısmi demokrasiye dönülmüştür .

İstiklal savaşımız tek partili sonrasında da, çok partili hayata geçiş olmuş, 1946’dan sonra sürekli emperyalizmle işbirliği içindeki merkez görünümlü siyasal partilerin takviyeli göstermelik, sahte başarılarını görmekteyiz.

Demokrasi ve seçimler insanlık hayatında, yönetimsel anlamda bulunabilen en ileri ve insanca sistemdir. Daha iyisi yok mudur, tabi ki insanlık daha iyiyi bulacak ve uygulayacaktır.

Osmanlıyı yıkan İngiliz emperyalizminin şark planıydı.

İngilizler planlamalarında sürekli Osmanlıdaki iktidar sahiplerini ele geçirmeyi planlamış ve başarılı olmuşlardır.

Hesap etmedikleri veya edemedikleri nokta, Türk milletinin bir muhalefet etrafında toplanıp istiklalini kazanabileceği idi.

Türkiye ve Afganistan’dan Fas’a kadar olan coğrafya için, eski şark planının yerine daha genişletişmiş BOP (Büyük Ortadoğu Projesi) yapıldı.

ABD’nin projeksiyonlaştırdığı BOP’da yine Türkiye’nin iktidar sahiplerinin ele geçirilmesinin yanında, bu kez muhalefeti de hesapladılar.

Ülkemizde kurulan ve yaşatılan siyasal partiler iktidarı ve muhalefeti ile bir büyük projenin parçaları olarak görünüyorlar.

Yetmiyor, var olan işbirlikçi partilerin rakipleri, gene işbirlikçi proje partileri olarak kuruluyor ve bir döngü yaratılıyor.

Bizler de hepsine “Acaba bu mu?” diyerek sırayla sarılıyoruz. Fakat makyajları hemen dökülüyor ve iş işten geçmiş oluyor.

Bazen makyaj dökülmesi uzun zaman alıyor. Çünkü bu işbirlikçiler ya dini, ya milleti, ya fakirliği kendilerine siyaset dili olarak seçiyorlar.

Ve tabii insanlarımız kendi gibi görünen ama en tehlikeli insan tipi olan siyasilere emperyalizm işbirlikçiliğini konduramıyor, yakıştıramıyor.

Bebek yüzlü katiller gibi yani.

İşbirlikçi ve proje olmayan bir siyasal parti toplumumuza şu programı net olarak sunmalı ve güven sağlamalı ki, gerçek anlamda o harekete inanalım.

-Dünyanın gerek ekonomik, gerek özgürlükler, gerekse üretim ve güvenlik anlamında ileri olan, ülkelerinde nasıl bir yönetim şekli var ise ülkemize o demokrasiyi getireceğiz.

-Kapsayıcı, çoğulcu, katılımcı ve teşvikçi bir sistem içinde toplumun tamamını eşit kabul eden, ayrıcalıksız insanların yaşadığı bir ülkemiz olacak.

-Devletin dini adalet olacak.

-Devleti yönetenler, millet adına o yılın bütçesinin yüzde 10 u nu geçecek borçlanma yapamazlar. İlgili tüm devlet kurumları için borçlanmama sistemi aynen uygulanacak.

-Devletin belli bir değerin üzerindeki tüm gelir ve giderleri toplumla açık ortamda paylaşılacak.

-Milletvekili seçim sistemi “Dar bölge" olarak revize edilecek. Tek bölgeli ve tek bölgeden seçilecek, tek milletvekilleri olacak.

Dolayısı ile milletvekillerinin kaderleri liderlerin iki dudağı arasından, halkın kararına geçecektir.

-Siyaset bir rant mevkii kazanma, zenginleşme yolu olmayacak.

Özverili insanların tabi ki hizmetinin karşılığını da alacağı, ama maaş anlamında bir öğretmenin maaşını geçmeyen seviyede olacak.

-Hırsızlık yolsuzluk cezaları katlanarak artacaktır.

-Devlet malını israf edenler şiddetle cezalandırılacaktır.

-Tabii ki vatanımıza göz dikenlerin, önce gözleri çıkarılacak. Sonrada başları gövdelerinden ayrılacaktır.

Uzatabiliriz, ama mevcut siyasi partiler sadece kendi varlıklarını düşündükçe, bizlerde parti başkanlarına kul köle olmayı kabul ettikçe bu proje partiler hep olacak. Hep göz önünde onlar olacak.

İleri demokrasilerde bir sağlam, hakkını arayan, biat etmeyen, sürekli daha iyiyi arayan, durağan veya gerileyen değil sürekli ileriyi hedefleyen toplumların var olduğunu biliyoruz.

Hayattan ürettiklerimizin karşılığını biz istemezsek bir sahip çıkan bulunuyor elbet.

Unutmayalım ki yaptıklarımız kadar yapmadıklarımızdan da sorumluyuz...