İktidarın ve muhâlefetin Elazığ depreminden sonra gösterdiği savunma mekanizmaları, târihin tekerrürden ibâret olduğunu, bir kere daha gösterdi.

İnsanoğlunun, âfetlerde Allah’a yönelmesinden, merhamet duygusunun yükselmesinden daha doğal ne olabilir? Özellikle deprem, acziyetimizi en çok hissettiğimiz âfettir.

17 Ağustos depreminden sonraki yardım çalışmalarını unutmak mümkün değil. Maalesef dönemin iktidarı, ilk üç gün acziyet göstermişti. Ordu, deprem bölgesine yardıma yetişince devletin varlığını hissetmiştik. Göçük altından küçük kızı çıkaran Mehmetçiğin yüzünü unutan varsa aşkolsun!

17 Ağustos’un hemen sabahında doğal olarak birçok insan ve kurum gibi dindar kurumlar da harekete geçmişti. Başörtü yasaklarının olduğu zamanlardı. Kamusal alanda yasaklı insanlar ve Refahlı belediyeler, deprem bölgesinde destan yazdılar. Bugün görevden alınmasından memnun olduğumuz Melih Gökçek, devletin parasıyla olsa da deprem bölgesini ekmeksiz bırakmadı. Bâzı terbiyesiz muhâbirlerin bölgeye giden dindar yardımseverleri sanki suçmuş gibi haber yapmaya çalışmasını hiç unutmadım. Bir Kemalist solcu derneğe üye hanımın, mürtecilerin (!) bölgeye yardıma gitmesinden duyduğu rahatsızlığı da unutmadım. Vatanın öz evlâdı kendisi ya dış mihrakların yardımından rahatsız oluyor.

Unutmadığım bir şey daha var. Koalisyonun sol kanadından bir belediyenin astığı afiş: “Atam, yer sarsılsa da biz sarsılmayız!” Tövbe esrağfirullah, Cenâb-ı Hakk’a kafa tutar gibi. Bu afişi, birkaç kere gördüğümü hatırlıyorum. Belki de birileri, “Bu ne saçmalık!” diye kaldırtmıştı.

Evet, 28 Şubat’ın bekçisi iktidar sâhipleri, mürtecilerin(!) kamuoyunda oluşturduğu algıdan ürkmüştü. Ya dinî hassâsiyetler yükselirse? Ya laiklik elden giderse? Şimdi anlıyorum ki laiklik korkusu falan değilmiş. “İktidarımız elden giderse yanlışlarımızın hesâbını nasıl vereceğiz?” korkusuymuş.

Bu korkuya kapılan dönemin iktidarı, toparlanıp tövbe etmek yerine 28 Şubat basınıyla elele vererek baskıları arttırmıştı. Hattâ “7,4 yetmedi mi?” diyenlerden de hesap sormuştu.

Sonuç: Belediyecilikte çuvallayan, depremde vatandaşına yetişemeyen iktidar gitti. Belediyecilikte başarılı olan ve enkaz altındaki vatandaşın hayâtını kendinden önce düşünenler iktidara geldiler.

İşte bu iktidar, Elazığ depremine yetişti diye seviniyoruz. Bir zahmet yetişsin. 6,8 nerede, 7,4 nerede? Gölcük, Yalova ve Adapazarı’ndaki yıkımla Elazığ aynı mı? Allah korusun, beklenen İstanbul depremi olursa işimiz, merhamet-i Lemyezel’e kalır.

Ne garip değil mi? 21 yıl önce İslâmî kurumların ve Refahlı belediyelerin yardımlarından rahatsız olanlar, şimdi iktidarın baskısından şikâyetçiler. Bugün iktidarı eleştiren basının hiç konuşmaya hakkı yok. 17 Ağustos depreminde iktidarın yanındaydı. Deprem bölgesinde irticacı avına çıkmıştı. Enkâzın altından çıkan bir kadının, uzatılan mikrofona, “Yaz yaz, bunu da yaz! Birden önüm açıldı. Allah’ın yardımıyla çıktım.” demesi, dönemin 28 Şubatçı basınına çok haklı bir tepkiydi.

Şimdi muhâlefetin öne çıkmasından endişelenen İslâmcı basın, o sıralar muhâlefetin sesiydi. Yardımlara engel olmaya çalışanları afişe ediyordu.

Tüm Türkiye’nin duyabileceği şekilde, “Kamuoyundaki algı çok iyi” diyen diyen bir vâlimiz var. Ne demek bu? “Yer sarsılsa da sarsılmadık!” demek mi? Algının iyi olmasından o kadar memnun ki mikrofonun açık olduğunun farkında değil. Vâli Bey bunu söylediğinde bizim bütün algılarımız, enkâzın altından çıkarılmayı bekleyen vatandaşlardaydı. (Mezkûr vâliyi bayıla bayıla haber yapan ikiyüzlü basın, vatandaşın önünde diz çöken İzmir Vâlisini, maalesef haber yapmamıştı.)

Aynı basın toplantısında bakanlardan birisi, öyle bir cümle kurdu ki dilim tutuldu. “18 yıldır Sayın Cumhurbaşkanımızın liderliğinde pek çok deprem yaşadık.” Bu nasıl bir ifâde, nasıl bir Türkçe? Beden, deprem bölgesinde ama akıl, kabine depreminde.

20 yıl arayla, deprem karşısında iktidarını koruma refleksi gösteren CHP (O zamanki adıyla DSP) ve AK Parti’nin iktidar ortağının MHP olması, ne kadar ilginç bir tefâdüf değil mi?

Almanya’da elinden mikrofon alınınca kuzu kuzu itaat eden MHP’li Cemal Enginyurt, Burhan Kuzu’nun Gölcük depremi eleştirisi karşısında 20 yıl geriye gidip “ürkek-erkek” kavgasına döndü ve Burhan Kuzu’ya kurt kesildi. Eğer şimdi iktidarın ortağı olmasalardı Burhan Kuzu’ya rahmet okutan bir üslûpla AK Parti’ye saldırabilirdi veya 99’da iktidarın ortağı olmasalar kimbilir CHP’ye neler sayardı? Muhtemelen o günlere gönderme yapmak isteyen AK Partili vekilleri durduran da bu. Aman ittifakımızın tadı kaçmasın!

Merhamet edip yardıma koşmak nasıl insana mahsus ise elindekini korumak da başkasının elindekine saldırmak da öyle. Rabbim, her dâim birincisini nasib etsin!

İMAMOĞLU DA KAMUOYUNDAKİ ALGIDAN MEMNUN

Evet, memnun olmalı ki Erzurum’da tâtil yapıyor.

Vatandaş İmamoğlu, istediği yerde istediği zaman tâtil yapabilir. Fakat İstanbul’u sel alınca, Elazığ’da deprem olunca tâtil yapmak, İBB Başkanına yakışmadı. Hele de Erzurum’da. Çünkü deprem bölgesine yaptığı ziyâret, “Geçiyorduk, uğradık” oldu.

İmamoğlu, VIP tâtil yaparken CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu, Cumhuriyet gazetesine verdiği röportajda, “İstanbul, artık bize dar. Türkiye’de de halkın iktidarını kuracağız.” dedi.

Yaşasın! Demek ki biz de kayak tâtili yapabileceğiz.