AKP ile MHP 24 Haziran seçimlerinde yaptıkları iş birliğini mahalli seçimlere de taşımak istiyorlar. Nitekim, MHP’den gelen teklife AKP’nin de sıcak baktığı, prensipte anlaşmaya varıldığı iddia ediliyor. Medyaya yansıdığı kadarı ile iş birliğinin merkez noktasını MHP’nin elinde olan Adana,Mersin,Manisa ile AKP’nin elinde olan İstanbul,Ankara ve CHP’nin elinde olan İzmir oluşturuyor.

MHP’de, AKP’de elinde olanları kaybetmek istemiyor.

Bu iller Türkiye’nin en büyük, en gelişmiş dolayısıyla arsa-inşaat rantı en yüksek olan yerler. Tarafları iş birliğine iten de bu.

Yerel seçimlerle genel seçimler arasında çok fark var, genel seçimlerde parti faktörü, mahalli seçimlerde aday faktörü daha önemlidir. Genel seçimlerde iktidarların hatalarını, yanlışlarını medya yalanları ile kapatmak mümkündür, ama aynı şey yerelde birebir yaşanan, gözlenen icraatlar için söz konusu edilemez. Vatandaş, gördüğü ,yaşadığı şeyleri medya başka türlü anlatıyor diye görmezden gelmez. Onun için yerel seçimlerde yapılan ittifaklar her zaman beklenen,hedeflenen neticeyi vermeyebilir.

AKP ve milli görüş hareketini yerelde kazanılan belediyeler iktidara taşıdı. Başlarda başarılı hizmetler veren bu belediyeler zamanla rant ve yolsuzluk kapısı haline geldi. Oy verdiği belediyenin yolsuz işlemler yapmadığına kefil olacak çok az insan var. Başarı bazen yolsuzlukları gölgeleyen bir faktör olabilir ama hizmetler azaldıkça geçmişte görülmeyenler görülmeye, konuşulmayanlar konuşulmaya başlanır. Bugün o noktaya gelindiğini söyleyebiliriz.

Partiler elbette ittifaklar yapabilirler, ama burada önemli olan hangi saikle bir araya geldikleridir. İttifaklar milli çıkarları, parti çıkarlarının önüne alırsa herkes tarafından tasvip ve destek görür. Parti çıkarları milli menfaatlerin önüne geçerse bundan ne partiler ne de millet hayır görür.

Bu işbirliğinin milli çıkarları hedeflediği noktasında doğrusu mütereddidim. Niçin HDP’nin kazanma ihtimali yüksek olan Güneydoğu’daki belediyeler değil de, batı da rantı daha yüksek olan belediyeler?

15 Temmuz’dan sonra teröre destek olan HDP’li belediyelerin çoğuna kayyım atandı. Bu doğru ve gecikmiş bir uygulamaydı. Kimse milletin parası ile millete hainlik edemez. Bu belediyeler açıktan terör örgütüne destek oldular.Milletin verdiği imkanları milletin aleyhine kullandılar. Demokratik özerklik adı altında kendilerini milli bütünlüğün dışına attılar. Topluma hizmet yerine örgüte hizmeti hedeflediler,sonunda geç de olsa cezalarını buldular. Lakin, gelen kayyımlar da çok doğru işler yapmadılar, HDP’li belediyelerin bölgede Kürtçeyi Türkçenin önüne çıkarma gayretlerine kayyımlar da dahil oldular. Yol ve kavşaklardaki tabelaları Kürtçe ile doldurdular. HDP’nin yolunda giderek bölücülükle mücadele edeceklerini sandılar. Tek farkları belediyeden örgüte para akışına engel olmalarıydı.

Kamuoyu araştırmaları yeni bir seçimde bölgedeki birçok belediyenin yine aynı zihniyetin eline geçeceğini gösteriyor. Milli menfaatleri hedef alan bir iş birliğinin önce ülkeyi bölmeyi amaçlayan bu ihanet şebekesine karşı ittifak imkanı araması gerekirdi. Bugün Diyarbakır’ın, Van’ın alınması Manisa, Ankara hatta İstanbul’un alınmasından daha önemlidir. Eğer bu ülkenin geleceğini düşünüyorsak önce terör ve bölücülüğe karşı iş birliği imkanları aranmalıdır. Gerisi rant siyasetidir.