Yerel seçimlere az bir zaman kaldı. Partiler önümüzdeki haftalar adaylarını açıklayacaklar. MHP Genel Başkanı Bahçeli, ısrarla genel seçimlerdeki iş birliğini  yerel seçimlere taşımak istiyor. AKP'den şimdiye kadar bu isteği olumlayan bir sinyal gelmedi.

Genel seçimlerle mahalli seçimler arasında büyük fark var. Her seçim bölgesinde bir kişi belediye başkanı olacak. Bir çok ilde AKP birinci parti durumunda.Muhtemel bir iş birliğinde bazı illerdeki iddiasından vaz geçmek zorunda kalacak. Onun için şimdiye kadar Bahçeli'ye müspet bir cevap verilmedi.

Bahçeli'nin sıkıntısı genel seçimlerde AKP'den küsenlerin -nasıl olsa aynı yere gidiyor- diyerek MHP'ye verdikleri oyların geri gitmesi.İttifakta oylar üst üste konulduğu için oylar  kime verilirse verilsin aynı havuza akıyordu. Yerel seçimlerde öyle bir imkan yok. İttifak olursa MHP'den AKP'ye,AKP'den MHP'ye bir oy akışı olacağı için MHP'nin gerçekte ne kadar oy aldığı  belli olmayacak. MHP genel seçimlerden az bir oy alsa oylarımız birbirine karıştı,gerçek oyumuz bu değil diye kendini savunma imkanı bulacak. Ama ayrı ayrı seçime girerlerse böyle bir savunma imkanı olmayacak. MHP'nin gerçek oyları ortaya çıkacak.İşte  Bahçeli'nin ittifak ısrarının nedeni bu. İYİ partinin gerisine düşme korkusu Bahçeli açısından böyle bir ittifakı zorunlu hale getiriyor. MHP'nin İYİ partinin gerisine düşmesi Bahçeli'yi çok zor duruma sokar. Milliyetçi seçmen güçlü olanda toplanmaya başlar.

Genel seçimlerde MHP Güneydoğu'da oylarını 0.7 den 2.7'ye çıkarmıştı.Bunun nedeni bazı yerlerde sandık hakimiyetinin PKK'dan güvenlik güçlerinin eline geçmesi ile ilgiliydi. MHP'nin o bölgelerde belediye alma şansı olmadığı için bu defa o oylar kazanma ihtimali olan AKP'ye gidecek. Bu da MHP'nin oylarında ciddi bir azalma anlamına geliyor. Bahçeli, bütün bu riskleri düşünerek ittifak istiyor. Israrının arkasında yatan neden bu.

***

Önceki gün bir grup MHP'li İYİ parti lideri sn Akşener'in evinin önünde çirkin bir gösteri yaptı. Saygısızlığın, edep dışılığın ülkücülükte yeri olamaz.Yazık ki ikbal hırsı gencecik çocukları büyüklerinin önüne çıkarabiliyor.

Ülkücü hareketin son yirmi yılı iç kavgalarla,didişmelerle geçti. Bu spontane olan bir şey değil. Ülkücüleri yönetenler, onların enerjisini iktidar olmak için değerlendireceklerine hep iç kavgalarda tükettiler. Ülkücüyü ülkücü ile kavga ettiren ülkücünün dostu değildir.Dün rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu,bugün Meral Akşener, yarın kim bilir kim? O hain,bu ajan, şu satılmış,öteki bilmem ne. Kendi kendisini yiyen bir hareket büyüyebilir mi? Ülkücü hareketin en büyük derdi, küçük küçük adamların konumlarını koruyabilmek için   harekete enjekte ettikleri fitne ahlakıdır. Bu hastalıktan kurtulmadıkça ülkücü hareket  kendine bir iktidar yolu açamaz.

***

Çok partili hayata geçişimizin üzerinden 70 yıldan fazla bir süre geçti ama bir demokrasi kültürü oluşturamadık.İktidara gelen  orayı tapulu mülkü gibi görmeye,demokrasiyi seçimle eşitlemeye çalışıyor. Demokrasi seçimden ibaret  bir yönetim biçimi değildir. Seçim, demokrasinin rükünlerinden yalnızca biridir. Ama asıl anlatacağım bu değil, demokrasiler sadece askeri müdahalelerle,darbelerle yıkılmaz,bugün demokrasileri yıkmak için daha rafine metotlar kullanılmaktadır. Bir ülkede özgür basının  etkisizleştirilmesi, yargının siyasallaşması,muhalefetin susturulması  aslında   demokrasinin yok edilmesidir.Gittikçe susan,konuşamayan bir toplum haline geliyoruz. Bunun bir adım sonrası artık demokrasiden başka bir düzene geçmektir. Toplum her gün farklı bir gündemle uyutulurken usul usul demokrasiye veda ediyoruz.