Gerek Oslo görüşmelerinde gerekse Çözüm Sürecinde hükümetin planı merkezin bazı yetkilerini yerel yönetimlere devrederek özerkliğin önünü açmaktı.

Bu yetkiler tepki çekmemek için önce valiliklere devredilecek, toplum yerelleşmeye alıştırıldıktan sonra belediyelere aktarılacaktı.

Erdoğan'ın Belediye başkanlığı döneminde M. Metiner'e hazırlatılan raporda da, valilerin seçimle iş başına getirilmesi, yerel parlamentoların kurulması önerilmişti.

Oslo görüşmelerinden sonra eski MİT Müsteşar Yardımcısı Afet Güneş de, -görüşmeler başarıya ulaşsaydı- merkezin birçok yetkisinin yerel yönetimlere devredileceğini, bir nevi Kuzey Irak modeline geçileceğini söyleyecekti.

PKK'nın çözüm diye dayattığı da budur!

Kapatılan DEP Genel Başkanı Hatip Dicle bir röportajında; "... il genel meclislerine benzer şekilde seçimle iş başına gelen bir bölgesel meclis; eğitim, sağlık,kültür,sosyal hizmetler, tarım, sanayi, denizcilik, imar, çevre, turizm, telekominikasyon, sosyal güvenlik, kadın, gençlik ve spor gibi hizmet alanlarından sorumlu olacaktır. Merkezi hükümet, dışişleri, savunma ve maliye hizmetlerinin yürütülmesinde görevlidir. Emniyet ve adalet hizmetlerindeki yetki paylaşımı ise bölge ve merkezi yönetimlerce birlikte karşılanması gerektiğini söylüyor.

Öcalan'ın da buna benzer birçok ifadesi var: Çözüm süreci boyunca devam eden İmralı görüşmelerinde Demokratik Konfederalizm olarak formülleştirdiği çözüm önerisini şu şekilde anlatıyor: "Türkiye'de 81 il var. Ben aslında 25 bölge;7 eyaleti Kürt, 18 Eyaleti Türk nüfusun yoğun olduğu, diğer kimlikleri reddetmeyen bir yapılanma düşündüm. Öcalan bu açıklamayı 2005 yılında yapmış, enteresandır Türkiye'yi 26 bölgeye ayıran Kalkınma Ajansları Genel Müdürlüğü de 2006 yılında kurulmuştur. O dönem bazı AKP'liler eyaletleşmenin ekonomik alt yapısını hazırlamakta olduklarını söylüyorlardı.

Öcalan, 23 Ekim 2009 tarihli başka bir görüşmede ise;" Birinci aşamada devlet Kürtlerin bütün haklarını güvence altına alacak, sonra çatışmasızlık ortamı oluşturulacak, Kürtler kendi kendini yönetecek,"diyecektir.

Bunları alt alta topladığınız zaman bugün Kürt sorunu denilen şeyin aslında PKK'nın devlet olmasına engel olan şeyler olduğu anlaşılacaktır.

Sorun, bir PKK Özerk bölgesi kurulmasına izin verilmemesidir.

Sorun, devletin topraklarının bir kısmında egemenliği devretmemesidir.

Sorun, ayrı bir başbakan ve ayrı bir meclise izin verilmemesidir.

Bugün meseleye Kürt sorunu diye yaklaşanların bazılarının bilerek bazılarının bilmeyerek çözüm diye destek verdikleri budur.

Bütün bunları şunun için yazdım:Cumhuriyet Gazetesinin 3.10.2021 tarihli haberinde; AKP'nin anayasa taslağında merkeze ait bazı yetkilerin yerel yönetimlere devredilmesinin tasarlandığı ifade edilerek şöyle deniliyor: Yerelde parlamenter sistemdeki prosedürler aynen uygulanmaya devam ediyor. Şu anda yapılması gereken en önemli düzenleme, ‘hayati olmayan’ bazı başlıklarda, ataması cumhurbaşkanı tarafından yapılan valilik ve il müdürlüğü gibi makamlara yetki devrinin tartışılmasıdır”

PKK kurulduğu günden beri bu hedef için savaştı. Türkiye binlerce evladını bu ayrıştırma, parçalama planını engellemek için harcadı. Bu kadar bedel ödendikten sonra PKK'nın çözümüne dönmek, bunu da," Ankara’daki başkanlık sistemine geçiş iradesinin yerele yansımaması ve yeni sisteme geçişte “bürokrasiyi bitirmek ve işleyişi hızlandırma hedefinin gerçekleşmemesi olarak izah etmek çok inandırıcı değil.

Başkanlık sistemi, -eyaletleşme- ile yürüyen bir sistem. Başkanlık sistemine geçilirken -ülkenin her sorununun altından bir kişinin kalkamayacağı- bir süre sonra yetki devrinin gündeme getirileceği yazılıp çizilmişti. AKP'nin daha 90'lı yıllarda Metiner'in raporunda ifade edildiği gibi bu tip bir çözüme yatkınlığı söz konusu. Şimdi anayasa yapma, yereli sisteme uydurma bahanesi ile ülkeyi yerel özerkliklere götürecek bir yola girmek isteniyor. Çevre, şehircilik, imar gibi konularda zaten yerel yönetimler söz sahibidir. Bu alanda bazı düzenlemeler yapılabilir. Eğitimde, yerel güvenlikte, sağlıkta, kültürde yetki devri ise -egemenliğin- devri olduğundan bu başlıklarda asla bir devir söz konusu omamalıdır.

Bugün valiliklere verilecek olan yarın belediyelere devredilecektir. Bunun sonu da herkesin kendi yoluna gitmesidir. Başkanlık sistemi işte bunun için Türkiye'nin sosyolojisi ve siyasal kültürüne uygun değildir.

Dün devlet mekanizması hızlanacak, bürokrasi bitecek diyerek her şeyi bir kişide topladılar, şimdi de olmuyor, her şeyin bir kısmını yerel yönetimlere devredelim diyorlar.