Sabah erken kalkmayı pek sevmiyorum aslında, uykumu alamadığım zamanlarda biraz sinirli ve huysuz olabiliyorum; ama bu durumum sürekli olmuyor tabii ki; işlerimin yoğun olduğu kimi zamanlarda yaşıyorum bu durumu. Ertesi gün yapmam gereken iş ve çözümü bekleyen sorunlar çokça olduğunda zihnim sürekli uyanık bir vaziyette çalışmaya devam ediyor, bu da haliyle uyumamı ve uyku düzenimi alt üst ediyor.

Bugün yine o yoğun günlerden birisi ve çözülmeyi bekleyen, okunması gereken yığınla dosya ve makale var masamda. 08.00’da masama oturduğumda o gün yapmam gereken işlere göz atarken, her zaman işine önem veren ve işini doğru bir şekilde yapan saygı duyduğum asistanım telaşla odama girip, daha keyif çayımı yudumlamama fırsat vermeden elindeki küçük saman kâğıdından yapılmış ve üzerinde önce anlam veremediğim harflerin yer aldığı bir zarfı masamın üzerine bıraktı. Nedir bu zarf demeye varmadan asistanım:

“17-18 yaşlarında genç bir kadın bu zarfı size ulaştırmam gerektiğini söyledi” dedi. Asistanımı dinledikten sonra zarfı elime alarak incelemeye başladım dikkatlice. Zarfın kırmızı bir boya ile mühürlendiğini, zarfın sağ al tarafında da “Yönetici Elit” yazdığını gördüm. Çok şaşırdım o an. Ne demek yani “Yönetici Elit” galiba birisi yine bir şaka yapmış olsa gerek diye düşündüm. Ne de olsa doktoramı dilbilimi üzerine yapmış olduğumdan dolayı, gazetede çalışan arkadaşlarım gizemli şeyleri sevdiğimi biliyorlardı. Sıradan bir gazeteci olarak uzmanlık alanım kadim kültürlere ait lahitleri, yazıtları, belgeleri incelemek ve biraz da olsa ambigramların sırlarını, mesajlarını yorumlamaktı. Bu konularda çokça makalem ve konuşmalarım da mevcuttu. Ah çalışma arkadaşlarım, benimle uğraşmayı ne de çok severler!

Asistanımla birlikte sarı zarfa pür dikkat bakarken bir yandan da zarfı özenle ve de büyük bir heyecanla açmaya çalışıyordum. İşi ezoterik konularla uğraşan ve zaman zamanda çeşitli konferanslara konuşmacı olarak giden sıradan bir gazeteciye kim, neden üzerinde gizemli ifadelerin yer aldığı bir zarf gönderir ki diye düşündüm.

Asistanım da kocaman olmuş gözleriyle bana bakıyor, heyecanla zarfı açmamı ve içinden ne gibi bir şey çıkaracağımı görmek istiyordu. Elimi zarfın içine soktum ve gördüğüm kâğıdı çıkardım. Kâğıt simetrik bir şekilde dörde katlanmış, gayet temiz ve yıpranmamıştı. Sıkça gizemli ve ezoterik haberleri yayımladığımdan dolayı gazete çalışanlarının bir şaka yapmış olduğunu düşünüyordum hala. Kâğıdı tamamen açtım. Koca sayfanın tam ortasında sadece İngilizce “500 Milyon” yazılıydı. Ne demek yani bu şimdi, benimle dalga mı geçiliyor dedim içimden. Sinirlenmiştim. Koskoca bir kâğıdın tam ortasında yazan bu ifade ne saçmaydı! Kâğıdın diğer tarafını çevirdim ve yine ortada “uçuş bilgileriniz gün içinde cep telefonunuza SMS olarak gelecektir” diye bir ifade de vardı. Ürkmüştüm. Hiçbir şey olmamış gibi asistanıma işinin başına dönmesi söyledim ve ben de rutinime devam ederken günlük işlerimi yapmaya koyuldum; zarfı da çekmeceme alelade bıraktım.

O gün işim öğleden sonra 16.00’da bitti ve odamda biraz istirahat etmeliyim diye düşündüm. Gözlerimi kapattığım sırada, dııııt dııııt… Cep telefonuma bir mesaj geldi. Bilinmeyen bir numaradan gelen mesajda özel bir uçakla İstanbul-Atlanta Georgia uçuşumun Cumartesi günü saat 15.15’te yapılacağı yazıyordu. Hemen ardından gelen yeni bir mesajda ise evimden özel bir aracın beni saat 14.00’da alacağı ve havalimanına götüreceği bilgisi vardı. Nefesim kesilmiş, dilim tutulmuştu. Ne yapacağımı ne diyeceğimi bilemeden öylece kalakalmıştım odamda tek başıma. Atlanta’da ne işim vardı, bu mesajı kim, niçin göndersindi. Aklım almıyordu bir türlü. Nasıl gidebilirdik ki şuan Amerika’ya diye düşündüm. Çünkü koronavirüs sebebiyle tüm uçuşlar iptal edilmişti.

Cumartesi… Saat 14.00

Mütevazı bir araç evimin önüne geldi ve içinden herhalde yenimi almış olacaktı bilemiyorum, penceremden güzel bir takım elbise giymiş genç bir adamın kapıma doğru yürüdüğü gördüm. Zili çaldı.

– "Merhaba Yiğit Bey, hazır mısınız? dedi. Hazırız gidebiliriz" dedim.

Reddetme şansımın olup olmadığını düşünmeden arabaya bindim ve ne ile karşılaşacağımı bilmeden havalimanına doğru yola çıktık. Neler oluyor, hiçbir şey anlamıyorum demeye kalmadan, adam sanki içimden geçenleri okumuş olacak ki hislerime tercüman oldu.

“Yiğit bey, siz çok saygın bir gazetecisiniz. Sizi bu yüzden tercih ettik, şimdilik detay veremeyeceğim” dedi.

Tercih ettik! Acaba kim bu adam, nasıl bir gizemin içindeydim anlayamıyordum. Tercih edenler kimlerdi! Hiçbir fikrim yoktu.

Araç doğrudan havalimanında özel uçağın yanına kadar gitti ve sadece bir tek küçük valizimle ve bilgisayarımla uçağa geçtim. Hayatımda ilk defa özel bir uçağa biniyordum, o an kendimi gerçekten özel hissetmiştim itiraf etmeliyim. Uçak tam saatinde 15.15’te tekerini pistten kaldırdı ve yedi saat boyunca havada süzülecekti. Araştırmalarım, ezoterizm ve ambigram üzerine yaptığım haberler galiba vücuda geliyordu. Anlaşılan o ki, Atlanta Georgia’da beni bir sürpriz bekliyor olacak dedim içimden.

Takım elbiseli adam adını hala söylememişti, ben de sormak istemedim. Zaten bir gizemin içindeydim, bu adamın kim olduğu da gizli kalabilirdi şimdilik.

O esnada, –“Yiğit Bey, Atlanta’ya indiğimizde dinlenmeniz için uygun bir Otel’de misafirimiz olacaksınız, ertesi sabah sizi yine ben karşılamaya geleceğim ve iki buçuk saatlik bir araba yolculuğundan sonra merakınız son bulacak” dedi.

Amerika Atlanta’ya vardığımızda saat yaklaşık 08.30’du ve doğrudan Otele gittik. Biraz bir şeyler yedikten sonra benim için ayrılan odaya çıktım. Çok güzel bir odaydı. Neden buradaydım, ne yapmak için beni getirmişlerdi. Sanki bir rüya içerisindeyim, bir romanın sayfalarında gezinen bir kahraman gibiydim. Son ne olacaktı, bilmiyordum. Düşünmüyor sadece anı yaşıyordum.

Ertesi gün sabah 10.00 civarında odamın telefonu çaldı ve beni almaya geldiklerini haber aldım.

Yine o şık giyimli adam, –“Bugün nasılsınız Yiğit Bey, yolculuğa hazır mısınız?” dedi.

Ne evet ne de hayır diyemeden sadece bir tebessüm bıraktım yüzüme.

“İki buçuk saatlik bir araba yolculuğundan sonra merakınız gitmiş olacak Yiğit Bey, gideceğimiz yer Georgia Eyaleti’ne bağlı, Elbert Country şehridir ve orada uzmanlık alanınızda çokça karşılaştığınız yazıtlardan biriyle daha karşılaşacaksınız.” dedi.

Ne yazıtı bu dedim adamın yüzüne endişeli gözlerle bakarak. “Bu taş, Georgia Rehbertaşı’dır.” dedi.

Nihayet hedefimize vardık. Gözlerim kocaman olmuş, kalbim hızlı hızlı çarpıyordu. Daha önce sadece kısmi olarak bildiğim bu taşın şuan tam karşısında duruyordum. Anıtın, 1979 yılında buraya konduğunu biliyordum, fakat kim tarafından yerleştirildiğine dair bir bilgi yoktu. Boyu yaklaşık altı metreydi. Anıt, dört granit taşla birbirinden ayrılmış ve üzerinde dört antik dilde yazılmış ifadeler vardı.

–“Yiğit Bey, dilbilimi konularına hâkim olduğunuz için bu taşın üzerinde yazan emirleri okuyabileceğinizi biliyoruz, lütfen dikkatle okuyunuz” dedi beni getiren takım elbiseli adam.

Evet dikkatlice okuyordum anıtın üzerindeki ifadeleri ve on adet emrin yer aldığını görüyordum; hepsi bir mesaj içeriyordu. Mesajlar hep doğaya ve insana konu olan ifadeler ile doluydu. O an birden aklıma bana gönderilen zarf ve içinde bulunan kâğıtta yazan ifade aklıma geldi… 500 Milyon… Şimdi aynı ifade ve daha fazlası bu taşta da yazıyordu.

…İnsan nüfusunu daima doğa ile uyumlu olarak 500 Milyon'un altında tut. Nasıl yani dedim içimden gergin ve ürkek bir şekilde. Diğer emirle re sadece göz ucuyla baktım ve bu ifade beni gerçekten çok korkutmuştu. Ne demek yani bu dedim yanımdaki adama.

–“Yiğit bey, yönetici elit olarak bizler bir sistemi yönetiyoruz. Amacımız, doğanın insan karşısında yenilmesine engel olmak ve bu sebeple daha yaşanılabilir bir çevre dizayn edip, sadece ari ırkların dünya üzerinde yaşıyor olmalarını sağlamak” dedi.

Bu korkunç, hem de çok korkunç. Ne demek yani insan nüfusunu 500 Milyona mı düşürmeyi planlıyorsunuz dedim.

–“Yiğit Bey sizi anlıyorum, bu çok uzun bir yol olacak ama Yeni Dünya Düzeni dünyamızın ve geleceğimizin kurtuluşunun ancak bu şekilde olacağını düşünmektedir” dedi.

Adamın bu konuşmalarından sonra zihnimde Bill Gates ve eşi Melinda Gates tarafından sıtma, açlık gibi küresel sorunları çözmek için 2000 yılında kurulan vakıf (Bill & Melinda Gates Foundation) aklıma geldi. Neden bir bilişim uzmanı ve Microsoft’un kurucusu, çok farklı bir sektöre girerek ve uzmanlık alanı olmayan bir şekilde, Dünya Sağlık Örgütüyle beraber aşılar geliştirmek isteyebilirdi ki! Üstelik bu vakıf sayesinde GAVI ALLIANCE (KÜRESEL AŞI VE AŞILAMA BİRLİĞİ) da kurularak yoksul ülkelerde çocuk aşılarına erişimin sağlanması amaçlanmıştı. Fakat bu aşılar yüzlerce çocuğu felç etmişti. GAVI’nin ortaklaşa çalıştığı Dünya Sağlık Örgütü, Rockefeller Vakfı, Dünya Bankası da 1970’lerde “Üreme Düzenlemesi Aşıları Birliği” adı altında bir araya gelmişlerdi. Kısırlaştırılan kadınlar… Felç olan çocuklar… Kontrollü nüfus planlaması, kısırlaştırma aşıları ve daha fazlası… Aklıma gelen onca şeyden sonra Bill Gates’in yakın bir geçmişte söylediği sözler hatırıma gelmişti. “Dünya’da 6,8 milyar insan var ve bu rakam 9 milyara doğru çıkıyor. İyi bir aşılama programı ve sağlık hizmetiyle bunu %10-15 azaltabiliriz.” dediğini unutmamıştım. Ayrıca, Nobel ödüllü virolog Prof. Luc Montagnier, Covid-19’un laboratuvarda üretilebilmiş olacağını içeren ifadeleri de hala aklımdaydı.

“Yiğit Bey, her şey yeni başlıyor. Buraya kadar geldiğiniz için çok teşekkür ederim, umarım gelecek günler ve yıllar dünyamız için daha iyi olacaktır” diyerek beni ülkeme götürmek için anıtın önünden ayrıldık. Taşlar şimdi yerine oturuyordu. Yaşadığımız bu salgın, bu virüs acaba bir oyunun içinde miydik?