Avrupa’nın da kışkırtmasıyla milliyetçilik akımından etkilenen Yunanistan, geçmişten gelen Türk düşmanlığı ile de 1821 yılında Osmanlıya karşı bağımsızlık savaşı başlattı.

Yaklaşık 10 yıl süren kan ve katliamlarla dolu sürecin ardından Fransa, İngiltere ve Rusya’nın da  baskısıyla köşeye sıkışan Osmanlı, dönemin Padişahı Sultan 2. Mahmud’un 1832 yılında imzaladığı İstanbul Antlaşması ile Yunanistan'ın bağımsızlığını kabul etti.

Yeniçağ'ın yaptığı derlemelere göre, olayların başlamasından önce ,1828'de yapılan nüfus tahminlerine göre, Mora ve Orta Yunanistan'da 63.615'i Türk olmak üzere toplam 938.765 insan yaşamaktaydı. 1821 yazına gelindiğinde Türklerin tamamı öldürülmüş veya yaşadıkları topraklardan kaçmak zorunda bırakılmışlardı. Yunan halkı neredeyse Türklerden kalan bütün dükkân ve özel mülkleri yağmalamıştı.

İNGİLİZ YAZAR: BEBEKLER KAYALARA VURULARAK ÖLDÜRÜLDÜ

Yunanlar kendi kapı komşularına kadar Navarin’in de içinde olduğu Mora Yarımadası’nda öldürmedik tek Türk bırakmadılar. Hatta İngiliz yazar William St Clair “That Greece Might Still Be Free” isimli kitabında bu katliamları şu sözlerle anlatmıştır:

“Onlar ansızın ve tamamen 1821 yazında yok oldular.
Bu yok oluş tüm dünyanın gözlerinden uzak oldu ve arkalarınca ağlanmadı.
20 binden fazla yaşlı, erkek, kadın, çocuk Türk; kendi komşuları Yunanlar tarafından birkaç hafta içinde öldürüldüler.
Bu katliam acımasızca ve tereddütsüz hayata geçirildi.
Yunan güçleri, kadınların üzerine ateş açtı.
Bebekler kayalara vurularak öldürüldü.
Üç-dört yaşındaki çocuklar denizde boğularak katledildi.
Ele geçirilen Türk erkekler derhal öldürülüyor, kadınlarla bazı çocuklar köle olarak âsilere dağıtılıyor, ama daha sonra onlar da öldürülüyorlardı.”

İLK KATLİAM NAVARİN

Mora’daki katliamdan sorumlu Yunan komutan Teodoros Kolokotronis, anılarında 20 bini Türk olmak üzere 35 bin kişinin katledildiğini yazdı.

Kolokotronis, katledilen Türklerin cansız bedenleri yüzünden atının nallarının toprağa değemediğini söyledi.

Mora’daki katliamların ilki ise Nevarin’de yaşandı. 19 Ağustos 1821 günü 4 bin 951 kişilik Türk vahşice katledildi.

Bununla birlikte tüm Mora’ya yayılan katliamlar dizisinde tüm Mora’da Türk adı yarımadadan silindi.

Kayıtlara göre katliamlarda binlerce Yahudi’de katledildi.

23 EYLÜL 1821 TRİPOLİÇE KATLİAMI

Yunanlar Mora'da son kale olan Tripoliçe’de 10 bin Türk’ü katletti.

Tarihçi William St. Clair Tripoliçe’deki katliamı ise şu sözlerle anlatıyor:

“10 bin üzerinde Türk öldürüldü.
Tutsaklara işkence edildi.
Kolları ve bacakları kesildi.
Hamile olan kadınların karınları kesildi.
Bir Yunan, “90 kişiyi öldürdüm” diye övünüyordu.
Kasıtlı ve acımasızca öldürüldüler, hiçbir zaman pişmanlık gösterilmedi.”

İSYANI BASTIRMA GİRİŞİMİ

Kısa sürede genişleyen bu isyanı bastırması için, başarılı olduğu takdirde Mora ve Girit valilikleri vaat edilen Mısır Valisi Kavalalı Mehmed Ali Paşa görevlendirildi.

Kavalalı Mehmed Ali Paşa, oğlu İbrahim Paşa komutasındaki kuvvetli bir ordu ve donanmayı Mora'ya gönderdi ve isyanın bastırılmasını sağladı. Yunan İsyanın bastırılması Avrupa'da büyük üzüntü yarattı.Ayrıca Mora ve Girit'in Kavalalı Mehmed Ali Paşa'nın eline geçmesi İngitere'nin işine gelmemişti. Zayıf bir Yunan Devleti'nin kurulması İngiltere ve Rusya'nın çıkarlarına daha uygundu.

İngiltere, Rusya ve Fransa aralarında bir antlaşma yaparak Yunanistan'a bağımsızlık verilmesini istediler. Sultan İkinci Mahmud'un bu isteği reddetmesi üzerine Mora'nın Navarin Limanında demirlemiş olan Osmanlı donanması yakıldı.

NAVARİN’DE İKİNCİ KIYIM: NAVARİN BASKINI

Yunanistan’ın isyanında ikinci kıyım da 1827’de İngiltere, Fransa ve Rus gemilerinin saldırısıyla yine Navarin’de gerçekleştirildi.

İsyanları bastırmak üzere bölgede bulunan Osmanlı donanması, ani bir baskın ile yakıldı.

Navarin baskını öncesinde, üç büyük devlet İngiltere, Fransa ve Rusya, Yunanistan’ın bağımsızlığı konusunda anlaşmışlardı. Hatta bu doğrultudaki önerilerini Osmanlı yöneticilerine açık olarak belirtmişlerdi.

Üç ülkenin elçileri 11 Eylül 1827’de Reisülküttap (dışişleri bakanı) Mehmet Sait Pertev Efendi’ye, Ege Denizi’nde güvenliğin kalmadığını, Avrupa ticaretinin de bundan zarar gördüğünü, ayrı bir Yunan devletinin kurulmasıyla savaşa son verilmesinin gerekli olduğunu söylediler. Osmanlı yönetiminin üç büyük devletin önerilerine cevabı sert oldu ve büyük devletlerin bu soruna karışmamaları istendi.

6 BİN TÜRK DENİZCİ KATLEDİLDİ

Ancak üç büyük devlet diplomatik baskılarla yetinmediler ve donanmalarını Navarin Limanı açıklarına demirlediler. 20 Ekim 1827 günü de hiç beklenmedik bir anda Navarin Limanı’nda bulunmakta olan Osmanlı-Mısır donanmasını bir baskınla yok ettiler. Osmanlı-Mısır donanmasından 60 kadar gemi dört saat içinde yok olmuştu. 6000 kadar Türk ve Mısırlı asker öldü ve 4000 kadarı da yaralandı. 12 İngiliz, 8 Rus ve 7 Fransız gemisinden oluşan ve 1298 topu, 17500 askeri bulunan üç devletin asker kaybı ise sadece birkaç yüz civarındaydı ve gemi kayıpları yoktu.

Osmanlının küçük kalibre toplu 3 Zırhlı'sı ve 17 Fırkateyn'i vardı ve Osmanlı donanmasının geri kalanı küçük gemilerden (korvet ve yelkenli) oluşuyordu.

Osmanlı-Mısır kuvvetleri ise 78 savaş gemisi (nakliye gemileri sayılmazsa) başka kaynaklara göre 60 gemi veya 36 gemi olarak veriliyor.

Osmanlı donanmasının böyle bir baskın karşısında hazırlıksız yakalanmasının temel nedeni, Osmanlı Devleti’nin üç devlet ile de savaş halinde olmadığından yöneticilerin bu tür bir baskın ihtimalini hesaba katmamış olmalarıydı. Nitekim bu yüzden Osmanlı donanması, tarafsız bir denizde müttefik donanmasına geçiş yeri bırakmak amacıyla limanın sadece bir tarafına yığılmıştı. Böylece gerçekte çok kolay ve açık bir hedef haline gelmişti. Limanın çıkışında üç devletin donanması durduğu halde onlara karşı hiçbir çatışma düşüncesi ve hazırlığı içinde değildi. Başkomutan İbrahim Paşa da Navarin’deki karargâhını terk ederek Peleponez’deki ordularını denetlemeye gitmişti.

Navarin Baskını, denizcilik tarihi bakımından da önemli bir dönüm noktasını oluşturmaktadır. Bu baskın, yelkenli donanmaların giriştiği son büyük savaş oldu. Bundan sonra denizcilikte yeni bir çağa girilmiş ve artık buharlı gemiler çağı başlamıştır. Dolayısıyla bundan sonraki büyük deniz savaşları artık makineli gemilerin savaşları olacaktır.

YUNANİSTAN’IN BAĞIMSIZLIĞI

Bağımsızlık süreci Mora Yarımadasının güneyindeki Mani burnunda yaşayan Yunanların 17 Mart 1821'de Osmanlılara karşı ayaklanarak 23 Eylül'de Tripoliçe'yi ele geçirmeleriyle başladı. Şehrin düşmesiyle Türk ve Yahudi sakinlerin öldürüldüğü Tripoliçe Katliamı patlak verdi.

Ayaklanmada Osmanlı Devleti'nden bağımsızlık isteyen Yunan aydınlarının kurduğu Filiki Eterya derneği de rol oynadı. Uzun bir süre kanlı mücadelelerle devam eden ayaklanma, 1829 yılında İngiltere, Fransa ve Rusya'nın Yunanlar lehine müdahele ederek Navarin Deniz Muharebesi'nde Osmanlı Devleti'ni büyük bir yenilgiye uğratmaları sonucu Yunanların lehine dönüştü.

Osmanlılar 1828-1829 Osmanlı-Rus Savaşı'nı kaybederek 1829 yılında Rusya'yla imzaladıkları Edirne Antlaşması'yla Yunanistan'ın bağımsızlığını kabul ettiler.

Daha sonra Temmuz 1832'de Yunanların adına müdahele etmiş olan Avrupa'nın 3 büyük gücü ile imzaladıkları İstanbul Antlaşması ile bağımsız Yunanistan'ın sınırlarını ve statüsünü garanti altına almışlardır. Böylece Yunanlar, Osmanlı idaresi altında bağımsızlık kazanan ilk millet olmuştur.

Editör: Yadigar Hanım