Yaklaşık iki yıllık bir aradan sonra ilk ve orta dereceli okullarda yüz yüze eğitim öğretim başladı. Üniversitelerde de başladı başlayacak. Hadi ilk ve orta dereceli okullardaki öğrencilerin büyük bölümü ana baba ocağında oldukları için barınma dertleri yok diyelim. Peki ya yükseköğrenim öğrencileri ne yapacak?

Üniversite öğrenimi büyük ölçüde başka şehirlerde görüleceği için öncelikli ihtiyaç bir devlet yurdu olarak ortaya çıkıyor. Ancak ne var ki devletin ihtiyaca göre bir hazırlığı yok. Şöyle ki:

Aldığım rakamlar doğru ise Devlet organı olan Kredi ve Yurtlar Kurumu’nun 81 il ve 162 ilçe ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde, 277’si kız, 175’i erkek, 100’ü de karma olmak üzere toplam 555 yurdu olduğu anlaşılıyor. Bu yurtların toplam kapasitesi 386 bin civarında. Kapasite artırımı ile bu sayının beş yüz bine kadar çıkabileceği söyleniyor. Velev ki bir milyona çıksın, yine de derde deva olmuyor. “Adamı olanın iş bulması” gibi adamı olanın, siyasi gücü olanların devlet yurtlarına yerleştirilerek asıl hak edenlerin mağdur edildiklerine dair şayialar da almış başını gidiyor. “Burası Türkiye her şey olur” mantığından kurtulup haksızlıkların, hukuksuzlukların önüne geçemezsek vay başımıza gelenlere, geleceklere!

Türkiye’de 8 milyon, evet sekiz milyon üniversite öğrencisi olduğuna göre 7 milyon500 bin öğrenci nerede kalacak? Hadi bir milyon öğrenci kendi memleketlerindeki üniversitelere gidiyor diyelim; kaldı mı 6 milyon 500 bin açık? Bir milyon öğrenci ailesinin durumu iyi olduğu için çocuklarına apart tabir edilen barınma yeri kiraladığını, beşer altışar öğrencinin bir araya gelerek pahalı da olsa ortaklaşa ev tuttuklarını düşünerek bir milyon da oradan düşelim; yine de 4 milyon beş yüz bin; hadi beş yüz bini de bir şekilde başının çaresine baksın; 4 milyon açık var. Yani en iyimser görüşle üniversite öğrencilerimizin yarısı cemaat/tarikat yurtlarının insafına terk edilecek. Yakın geçmişte başına gelenlerden ders almadığı anlaşılan iktidar da sanki bunu istiyormuşçasına bilmem kaç ilde şubesi bulunan özel yurtlara yardım yapılacağını ilan ediverdi!

Bu arada, fırsatçılara gün doğduğunu ve ev kiralarının kat be kat arttığını, halk söyleyişi ile “iti bağlasan durmayacak” olan tabut misali odacıklara bile 900 lira, 1000 lira gibi ücretler istendiğini görüyor, duyuyoruz. Güvenlik konusunda olduğu gibi böyle barınma zafiyetlerinde de bırakılan boşluklar hemen doldurulup “değerlendiriliyor!..” Böyle olunca da özellikle fakir fukara, garip gurebanın çocuklarının hayalleri suya düştüğü için okumaktan vazgeçip aile ocağına geri dönüyorlar. Bu vebal kimindir beyler?

Şimdilerde yoktur da, ortaokul ve lise yıllarımızda özellikle yaramaz öğrenciler için bazı öğretmenlerimizin kullandığı bir tekerleme vardı. Buluttan nem kapılabildiği için yanlış anlaşılmaktan korkarım ama o tekerleme şöyle idi: “Nush (nasihat) ile uslanmayanı etmeli tekdir (azarlama), tekdir ile uslanmayanın hakkı kötektir!” Bu köteği çalışıp didinerek üniversiteye girmeye hak kazanan çocuklara atamayacağımıza göre kime atacağız? Lütfen biraz insaf!

Fetö denen terör örgütü o cemaatin yurtlarında ve öğrenci evlerinde filizlenip büyüdükten sonra memleketin başına bela olmuştu. Klasikleşen ifadesi ile Fetö gitti ama Metöler geldi! Ülke sathında pek çok cemaat/tarikat cirit atıyor. Herbiri ticarete, siyasete ve bürokrasiye dadanmış durumda. Çoğunun açtığı öğrenci evleri, yurtlar, apartlar var. Çaresizlikten oralara düşen öğrencilerin nasıl kalkacakları belli değil. Devlet aklı buna meydan vermemeli idi.

Bunlar madalyonun bir yüzünde olanlar. Öbür yüzü ise bu duruma nasıl gelindiği hakkında yol gösteriyor. Türkiye’de şu anda 210 civarında üniversite var. Altyapı ve özellikle kadro yetersizliğinden dolayı çoğuna “Üniversite” demek doğru değilse de öyle kabul etmek durumundayız. Bu iki yüz küsur üniversitede 8 milyon öğrenci olduğunu da yukarıda ifade etmiştik. Türkiye’nin nüfusu yaklaşık 85 milyon. Ekonomisi bizi herhalde altıya yediye katlayan Almanya aşağı yukarı bizimle aynı nüfusa sahip. Buna rağmen orada 63 Üniversite ve toplam 2 milyon üniversite öğrencisi var. Yani bütün bu gelişmişliğe, ileri teknolojiye rağmen yalnızca 2 milyon öğrenci. Demek ki üniversite sayısının artmasıyla gelişmişlik ya da ekonomik kalkınma doğru orantılı değil. Nicelikten ziyade nitelik önemli ve düzgün bir planlama şart oğlu şart! Onlar meslek liselerinde ve uygulama okullarında kalifiye eleman yetiştirerek hayata hazırlıyorlar. Bizde ise “Meslek Lisesi” denince yalnızca “İmam Hatip Okulları” akla geliyor ve bütün yatırım o okullara yapılıyor. Yani bu konuda da bir planlama yok.

Yukarıda bir hesap yaparak üniversite öğrencilerinin barınma yerleri konusunda 4 milyon açık olduğu ve gençlerin cemaat evleri ile yurtlarına itildiği sonucuna varmıştık. Demek ki biz de Almanya gibi bir politika takip etse idik hem nitelikli öğrenciler yetiştirecek hem de onların barınma sıkıntısı olmayacaktı. Şimdiki düzen yüz binlerce, hatta milyonlarca diplomalı işsiz çıkarmaktan başka bir işe yaramıyor. Elde “Kapı gibi” diploma olduğu için altyapısı ve öğretim üyesi yetersiz olan herhangi bir üniversiteden mezun olanlarla dört başı mamur bir üniversiteden mezun olanlar aynı hakka sahip olabiliyorlar.

Mademki bu yola gidildi, gereği de düşünülmeli ve en azından salgın dolayısı ile öğrenime verilen iki yıllık ara fırsata çevrilerek devlet yurtları açılmalı idi. Lütfen dikkat edilsin ve yanlış anlaşılmasın; pandemi ya da salgın değil, verilen ara fırsata çevrilmeliydi. Tam da bu satırları yazarken bir bilgi ulaştı. İçinde bulunduğumuz 2021 yılının ilk yedi ayında on sekiz Şehir Hastanesine on milyar TL’den fazla kira bedeli ödenmiş. Uzmanların yaptığı hesaba göre de bu para ile aynı büyüklük ve donanımda 11 hastane yapılabilirmiş. Demek ki yıl tamamlandığında ödenen kira bedelleri ile en az 20 hastane yapılabilecek. Çok sayıda donanımlı binadan oluşan Şehir Hastanelerinin bir binası bile herhalde en az on on beş öğrenci yurduna bedel olduğuna göre bu para ile kaç yurt yapılabileceğini de varın siz hesap edin! Hele de mesela vadedilen bir yıllık uçuş garantisini on yılda bile karşılayamayacağı anlaşılan Zafer Havaalanı ve ne getirip götüreceği belli olmayan Kanal İstanbul’a yapılacak masrafları düşündükçe öğrencilerle ailelerinin durumuna üzülmemek elde değil.

Ankara’da, apartları olan bir arkadaşım var. Ona durumu sorunca, “Sorma ağabey, dedi. Baba tek maaş, anne ev hanımı. Üniversitede okuyan iki çocukları var. Bana gelen çocukları Türkiye iki bin beş yüzüncüsü. İngilizce Tıp’ı kazanmış. Baktım, çaresizler ve gözümün içine bakıyorlar. Değilse kayıt donduracaklar. 25 yıl önce ben de aynı durumu yaşadığım için hallerini anlıyordum. Apartlarımda yer de yoktu ama kiralayan başka bir öğrenciyi razı ederek fiyatta da gerekli indirimi yapıp birlikte kalmalarını sağladım. Yanarım yanarım da 25 yıldan beri hiçbir şeyin değişmemiş olduğuna üzülerek oturur ağlarım!”

Benim de memleketten bir arkadaşım aradı. Yeğeni Ankara’da iyi bir bölüm kazanmış ama ne yurt bulabilmişler ne de ev! Kredi Yurtlar Kurumu’nda altı yüzüncü mü altı bininci mi yedekte imiş. “Ne yapabiliriz” diyorlar. Çaresiz ben de apartları olan arkadaşımı aradım. Tamamen dolu olduğu için “Binada görevli çalışanım ile kalabilirse buyursun gelsin” dedi.

Durum bu ve gerçekten işler acısı. Yazımızın başlığı aynı zamanda son cümlemiz olsun: Yurt yok yuva yok; öğrenciler kime emanet?”