FBI ajanları, ABD’nin Florida eyaletinin Miami kentindeki uluslararası havaalanına 19 Mart Cumartesi akşamı inen yolcu uçağında bulunan Reza Zarrab’ı göz altına aldıklarında, Türkiye’nin kısa vadedeki geleceğine, ABD - Türkiye ilişkilerine ve uluslarası ilişkilere etkileri olabilecek bir soruşturma da ete kemiğe bürünmüş oldu. 
 

Federal ceza kuralları gereği tutuklanan kişi 48 saat içinde hakim karşısına çıkarılır. ABD’de bu uygulamaya ‘Initial Appearance’ deniyor. Bu ilk duruşmalar genellikle çok kısa sürüyor. Gözaltına alınan zanlının tutuklanıp tutuklanmayacağına karar vermekle sınırlı.

Nitekim 21 Mart pazartesi günü çıkarıldığı ilk mahkeme, Zarrab’ın tutuklanmasına ve kefaletle serbest bırakılma talebinin de reddine karar verdi. Çünkü, Pazartesi günü mahkemeye çıkarıldığında, Reza Zarrab hakkında birkaç saat sonra herkesin öğreneceği hazır bir iddianame vardı. Üstelik bu iddianame aylar önce resmiyet kazanmıştı.

17 ARALIK'IN YILDÖNÜMÜNDE
 

İddianamenin varlığını ve içeriğini, iddianameyi hazırlayan New York Güney Bölge Federal Savcısı Preet Bharara, Ulusal Güvenlik’ten sorumlu ABD Adalet Bakan yardımcısı John P. Carlin ve FBI New York Bürosu yetkilisi Diego Rodriguez ile birlikte açıkladı.

 

Açıklamada, Zarrab hakkındaki iddianame (indictment) üzerindeki gizlilik mührünün kaldırıldığı beyanı, Zarrab’ın iddianamesinin aslında çok önceden hazırlandığının ilk göstergesiydi. Nitekim gizlilik kararının kaldırılmasından sonra, New York Güney Bölge Federal Mahkemesinde yargıç Richard Berman’ın baktığı hakimlikte oluşturulan Büyük Jüri’den alınan ‘Indictment (iddianamenin kabulü)’ kararının ABD Adalet Bakanlığının web sitesine 17 Aralık Yolsuzluk operasyonunun yıldönümünden sadece iki gün önce 15 Aralık 2015 saat 18:11’de mühürlü olarak yüklendiği de ortaya çıktı. Dosyaya eklenen deliller ve zanlılar arası yazışmalar ise en az 3 ay önce yargısal sürece dönüşen soruşturmanın yıllardır sürdüğünü gösteriyor.

 

GERÇEK İŞ ORTAKLARINA BİR MESAJ
 

New York Güney Bölge Savcısı Preet Bharara tarafından hazırlanan iddianamede, Reza Zarrab ve ona bağlı çalışan 29 yaşındaki Kamelya Cemşidi ile İran devlet bankası Mellat’ta üst düzey yönetici Hüseyin Necafzade zanlı olarak yer alıyor. Zanlılar, ABD’nin İran’a yönelik yaptırımlarını ihlal etmek (maksimum cezası 20 yıl), ABD’ye karşı dolandırıcılık (maksimum cezası 5 yıl), bankacılık sahtekârlığı (maksimum cezası 30 yıl) ve karapara aklamakla (maksimum cezası 20 yıl) ayrı ayrı suçlanıyor.

 

Savcı Bharara, basın toplantısında “Bu sanıklar, yıllarca İran ve İranlı şirketlere yönelik yaptırımları ihlal ettiler ve dünya genelinde karapara akladılar” şeklinde konuştu.

 

FBI New York Bürosu yetkilisi Diego Rodriguez de, zanlıların söz konusu suçları 2010 - 2015 yılları arasında işlediğini belirterek, "Bugün kamuoyu ile paylaşılan bu suçlamalar, gerçek iş ortaklarını gizleyen diğer kişilere de bir mesaj olmalı" dedi. İddianame’de isimleri açıklanmayan 6 kişi daha yer aldı. İddianamedede ismi açıklanan üç sanık ile “CC1”, “CC2”, “CC3”, “CC4”, “CC5”” ve “CC6” şeklinde kodlanan altı kişi arasında çok sayıda e-mail yazışmasına atıfta bulunuluyor.

 

4 NİSAN'DA NE OLACAK?
 

Zarrab, 4 Nisan’da Miami Federal Bölge Mahkemesindeki ara karar duruşmasına kadar tutuklu kalacak. Miami federal bölge mahkemesi yargıcı John O’Sullivan’ın bakacağı duruşmayla ilgili en önemli konu şu: Miami federal bölge mahkemesi 4 Nisan’da, New York Güney Bölge Mahkemesinde hazırlanan iddianamenin içeriğine ilişkin bir karar vermeyecek.

 

4 Nisan’daki karar, Zarrab’ın tutululuk halinin devamı, yargılama süresince statüsü ve New York’a nakledilecekse nakil prosedürü ile ilgili olacak. Bu aşamada yargıç, Zarrab’ın kefaletle serbest bırakılma talebini değerlendirecek ve kendisini asıl yargılamada kimin savunacağı da kararlaştırılacak. Yargıcın vereceği karar, Reza Zarrab’ın ‘bile bile ABD’ye gidişi’ hakkındaki spekülasyonlara da yeni bir yön verecek. Zira, ABD’nin, İran’ın ambargosunu delenlere karşı tutumu belliyken, Zarrab’ın nasıl bir güvenceyle ABD’ye gidebildiği çok büyük bir soru işareti olarak kalmaya devam ediyor.

 

Peki, Reza Zarrab’ı New York mahkemesinde nasıl bir yargı süreci bekliyor? ABD’de bir federal ceza yargılaması hangi aşamalardan geçiyor? İşte ABD’deki ceza yargılaması konusuna yeni başlayanlar için bir klavuz:

 

SORUŞTURMA AŞAMASI
 

Eğer bir suçüstü yakalama hali yoksa, bütün federal yargı süreçleri bir soruşturma evresi ile başlar. Soruşturma evreleri gizlidir.

 

Federal suçları soruşturan FBI, DEA, ATF, Gizli Servis gibi çok sayıda federal büro var. Örneğin terör suçlarını FBI soruştururken, kalpazanlık suçlarını Gizli Servis soruşturur. Savcı bir soruşturma evresinde, bu bürolardan sadece biri ile de çalışabilir ama federal soruşturmalarda çoğunlukla birden fazla bürodan yardım alır.

 

Nitekim, Reza Zarrab hakkında da yıllar önceden başlayan kapsamlı bir soruşturma ve takip yapıldığı anlaşılıyor. New York Güney Bölge Savcılığının 21 Mart 2016 tarihli açıklamasında Amerikan Adalet Bakanlığı Federal Soruşturma Bürosu FBI’ın New York Ofisi Kontrespiyonaj Şubesi, Amerikan Adalet Bakanlığı Ulusal Güvenlik Dairesi ve yine aynı bakanlığın Karşı Casusluk Dairesi soruşturmada rol alan birimler olarak anılıyor.


Benzeri ambargo ihlal yargılamalarında sıkça rastlanıldığı üzere en önemli delil kaynağı zanlının iletişim ve e-mail trafiği. İddianamede zanlılar arasında çok sayıda yazışmaya ilişkin bilgi yer alıyor. Bu e-mail trafiğinin delil olarak mahkemeye sunulması şu anlama geliyor: Zarrab, mahkeme kararları ile uzun süredir Amerikan hukuk sisteminin teknik takibi altındaydı.

INDICTMENT (İDDİANAME) AŞAMASI
 

ABD’de federal bir soruşturmanın yargı iddianamesine dönüşmesi ‘büyük jüri kararı’ (indictment) ile olur. Büyük Jüri, ABD’deki bütün federal suç davalarında ve bazı eyaletlerde, bir kişi hakkında ağır ceza davası açılıp açılmaması için yeterli delil ve sebep olup olmadığına karar veren ön soruşturma jürisidir. Savcı hazırladığı dosyayı, delilleri, gerekiyorsa tanıkları ile bu jürinin dikkatine sunar.

 

Jürideki kişiler, jüri görev süresi gelmiş, otomatik olarak davaya seçilmiş düz Amerikan vatandaşlarıdır. Genelde üye sayısı 12’den fazla olduğu için ‘grand jury' (büyük jüri) deniyor. Bu jürinin oluşumundan ve işleyişinden sanığın haberi ve bilgisi olması gerekmiyor. Büyük jüri süreci, soruşturmanın gizliliği prensibine dahildir ve tamamen gizlidir.

 

Bu jürinin asıl varlık nedeni, sanığı korumaktır. Bir kişinin hakkında iddianame olmadan tutuklanmasını ve yargılanmasını engeller. ABD Anayasasının ek 5’nci Maddesi (5th amendment) gereği, Savaş zamanı işlenen askeri suçlar haricinde, hakkında Büyük Jürinin ‘Indictment’ kararı vermediği kimse yargılanamaz. İddianamesi yetkili Büyük Jüri’ye sunulmamış ve burada kabul edilmemiş bir kişinin tutuklu halde tutulması anayasal suçtur. Öte yandan ‘büyük jüri’, savcılara da yargıç kararı veya savunma makamı engeline takılmadan çok kritik federal soruşturmaları yargısal sürece dönüştürebilme gücü verir.

 

Jürinin ‘indictment’ kararı, yargılamaya onay kararıdır. Bu işleviyle Türk yargılama hukukundaki ‘iddianamenin kabulü’ aşamasına tekabül eder. Bütün iddianame kabul kararları savcılığa ‘mühürlü' (selaed) olarak verilir.

 

Ancak, savcılık, bazı hallerde, Reza Zarrab hakkındaki iddianamede olduğu gibi mahkemeden ‘indictment’in mührünün (seal) hemen açılmamasını isteyebilir. Bunun en yaygın nedeni, soruşturmanın hala devam ediyor olmasıdır. İddianamedeki zanlıların haklarında iddianame hazırlandığını bilmesi engellenerek kaçmaları veya delilleri karartmaları da engellenmiş olur.

 

Bu yüzden de iddianame üzerindeki mühür, çoğu zaman zanlı yakalandıktan ve ilk kez hakim karşısına çıkarıldıktan sonra kaldırılır (unseal). Ayrıca iddianameyi mühürlü hale getirmenin yaygın gerekçelerinden biri de iddianamede adı geçen bazı kişilerin kimliğinin bilinmemesini sağlayarak onları korumaktır.

 

‘ARRAİGNMENT' AŞAMASI
 

Sanığın yargılanacağı asıl mahkemeye çıkarılması aşamasına ‘arraignment' (sanığı mahkemeye çıkarma) denir. Reza Zarrab’ın yargılamasında sonraki asıl aşama bu olacak. Sanık mahkemeye çıkarılır ve ona hakkındaki suçlamalar tebliğ edilir. Ve bu aşamada suçlamaları kabul edip (guilty) etmediği (not guilty) sorulur.

 

Sanıkların birçoğu bu aşamada suçlamaları reddeder ve ‘not guilty’ iddiasında bulunur. Davanın ilerleyen aşamalarında vazgeçip suçlarını kabul edeceklerse bile, ‘arraignment’ aşamasında pek bunu kabul etmeye yanaşmazlar.

 

Eğer zanlı suçlamayı kabul ederse, o duruşmada sanığın hapis cezasını çekmesi için teslim olması gereken tarih kararlaştırılıp tebliğ edilir. Eğer sanık, suçlamayı kabul etmezse bu kez davanın ön duruşması için bir tarih belirlenip ilan edilir.

 

ÖN DURUŞMA VE PAZARLIK AŞAMASI

Bu aşama, suçlamaların esasına geçilmeden önceki son usül aşamasıdır. ‘Discovery and Motions’ aşaması da denir. Sanık, yargılama öncesi, delillerin niteliği hakkında araştırma talep eder. Bunun en önemli amacı, delillerin hukuka uygun elde edilip edilmediğini belirlemek.

 

Örneğin mahkeme kararı olmadan yapılmış bir aramadan veya teknik takipten elde edilen hiçbir delil mahkemede kullanılamaz. Eğer, savcılığın elindeki deliller ve dosyanın güçlü olduğunu görürse sanık avukatı, müvekkiline daha hafif bir ceza alması için ‘plea bargain' (pazarlık) önerir. Eğer delillerin güçlü olmadığı kanaatine varırsa, duruşma süreci başlar.

 

Amerikan ceza yargılamasının en sıradışı unsurlarından biri, davanın bu aşamasında sanık ile savcılığın anlaşarak davayı bitirebilmeleridir. Sanık, hakkındaki suçlamaların bir kısmını işlediğini kabul eder ve bu suçların varsa bağlantılarını itiraf eder.

 

Bunun karşılığında savcı da diğer suçlamaları geri çekerek sanığın daha az ceza almasını ve bu cezayı daha hafif koşullarda çekmesini vaat eder. Sanık ile savcılık makamı arasındaki bu pazarlığa ‘plea bargain’ deniyor. Bu pazarlık, ceza davalarının uzamasını ve mahkemelerde yığılmayı engeller. Günümüzde ABD mahkemelerindeki her 10 ceza yargılamasından 9’u hakim veya jüri kararı ile değil de bu şekilde ‘plea bargain’ ile sonuçlanıyor.

 

Ancak bu pazarlık davanın yargıcını otomatik olarak bağlamıyor. Yani yargıç, anlaşmadaki cezadan farklı bir ceza verebilir ve bunu yaparsa bile sanık itirafından geri dönemez.

 

Reza Zarrab hakkında iddianameye konan delillerin önemli bir kısmı ‘e-mail’ yazışmalarından oluşuyor. Bu da, mahkemelerce Zarrab’ın e-mail trafiğinin takibi kararının çok önceden verildiğini gösteriyor. Zarrab ile ilgili Türkiye’deki iddialarda çok daha büyük miktarlarda paralar gündeme gelirken ABD’deki iddianamede daha küçük miktarlarda paralardan bahsedilmesi dikkat çekiyor. Bu da, savcılığın öncelikle somut delile ulaştığı dosyaları iddianameye koymasından kaynaklanıyor. Duruşmalarda bu konuda yeni bilgiler de gündeme gelebilecek.

 

Bu aşamada yargıç, sanık avukatlarının da itirazlarına bakarak, iddia makamının ortaya koyduğu delillerin hukuka uygun şekilde elde edilip edilmediğine karar verecek. Buna göre bu delillerin ana duruşmada kullanılıp kullanılamayacağı kararlaştırılacak.

 

JÜRİLİ DURUŞMA (TRIAL)

Duruşma sürecinin ilk aşaması jürinin belirlenmesidir. Bu aşamada oluşacak jüriye ‘petit jury' (küçük jüri) deniyor. Genellikle 12 kişiden ve duruşmanın muhtemel uzunluğuna göre 2-6 yedek üyeden oluşur. Ağır ceza davaları, anayasal bir hak olarak jürili davalardır. Eğer sanık ve avukatı isterse, jüri yerine bütün kararı hakime bırakabilir. Bu tür yargılamaya ise ‘bench trail' (kürsü yargılaması) deniyor.

 

Jürinin görevi, duruşmalarda aleyhte ve lehte bütün delilleri ve tanıkları dinledikten sonra, bu delillerin sanığa atılı suçları işlediğini gösterip göstermediğine karar vermektir.

 

Müdafaa makamı kendisini savunmasa bile jüri, kamu savcısının getirdiği delillerin ‘ispat’a yedip yetmediğini kendiliğinden değerlendirir. Jüri, davaya ve davanın sonucuna hangi yasaların uygulanacağına, sanığın ne tür cezaya çarptırılıcağına, kaç yıl ceza alacağına karar veremez. Bunları takdir edecek makam yargıçtır.

 

Bütün deliller ve tanık ifadeleri değerlendirildikten sonra iki taraf avukatları jüriye hitaben son konuşmalarını yaparlar. Bu son konuşmanın içeriği de duruşmaların başladığı ilk konuşmaları gibi delil olarak değerlendirilemez.

 

Bu aşamadan sonra yargıç, jüriye yapmaları gerekenleri anlatır. İhlal edilen suçlarla ilgili yasaları açıklar. Hangi yasaların uygulanacağını belirtir. Jürinin hangi soruların yanıtını bulması gerektiğini belirtir.

 

Burada en dikkat edilen uyarı, ‘standard of proof’ denen ilkeye bağlılıklarıdır. Yani, savcılığın suç işlendiğine ilişkin delillerini kesinlikle ikna edici bulmalılar. Şüphe varsa sanık lehinedir. Bu yönü ‘küçük jüri’nin, ilk aşamada iddianameleri kabul eden ‘büyük jüri’den (grand jury) en önemli farkıdır. Büyük jürinin kararı için ‘sanığın suç işlemiş olma ihtimali var’ kanısı oluşması yeterliyken, küçük jürinin kararı için buna şüphesiz inanması gerek.

 

Yargıcın uyarılarını dinleyen jüri, yargıçlık makamının arkasındaki jüri odasına çekilerek, delilleri değerlendireceği karar toplantısını yapar. Bu karar sonunda çıkan karara ‘verdict’ denir. Verdict, ‘suçlu’ veya ‘suçsuz’ şeklinde açıklanır. Ancak burada önemli olan husus, jürinin suçlu veya suçsuz kararını oybirliğiyle alması gerekliliğidir.

 

Eğer jüri bir kararda oy birliği yapamazsa, yargıç duruşma mahkemesinin düştüğüne (mistrial) karar verir. Bunun üzerine savcılığın iki seçeneği olur. Ya davanın toptan düştüğüne karar verir ve süreci sonlandırır veya mahkemeden yeni bir jüri heyeti tayin edilerek yeni bir duruşma süreci başlatılmasını ister.

 

Jüri, sanığın suçlu olduğuna hükmederse, yargıç suçlunun alacağı cezayı ve cezaevine gireceği tarihini belirlemek için yeni bir duruşma günü ilan eder. Sanığın mahkeme kararını ‘Circuit Court’ denen bölge temyiz mahkemelerine temyiz etme hakkı saklıdır.


Normal bir ceza yargılamasında hükmün açıklanması ortalama 6-9 ay sürüyor. Ancak Reza Zarrab'ın yargılanacağı davanın, uluslararası bağlantıları, kapsamı, iddia ve savunma makamlarının ihtiyaç duyacağı hazırlık süreleri nedeni ile bundan daha uzun sürmesi bekleniyor.

‘Amerikan mahkemelerinin anası’

Reza Zarrab’ın yargılanacağı New York Güney Bölge Federal Mahkemesi, kara para, banka usulsüzlükleri benzeri finansal suçlarda ABD’deki en yetkin ve etkili yargılama makamı. Kısaca SDNY diye anılan mahkemenin bu konulardaki yetkinliği öncelikle, yetki alanının, küresel para ticaretinin kalbi olan Wall Street başta olmak üzere New York’un finans merkezlerini kapsamasından geliyor. ABD’nin en kalabalık federal yargıç heyetine sahip mahkemesi.

 

Ancak mahkemenin tek özelliği bu değil. ABD Anayasasının kabulünden hemen sonra 3 Kasım 1789 günü ilk duruşmasını yapan mahkeme, bu nedenle ‘ABD’nin en eski mahkemesi’ünvanının da sahibi.

 

ABD Yüksek Mahkemesi'nden bile birkaç ay daha eski. Bu nedenle Amerikan hukuk çevrelerindeki lakabı ‘The Mother Court (Mahkemelerin Anası)’. Mahkemenin yargıç koltuğunda oturanlar arasından bakanlar ve FBI başkanı olanlar çıktı. Günümüzdeki en önemli SDNY eski yargıcı, ABD Yüksek Mahkemesinin mevcut 9 üyesinden biri olan Sonia Sotomayor.

 

TİTANİC DAVASINA BAKMIŞTI

SDNY, ABD hukuk tarihinin birçok ünlü davasının görüldüğü mahkeme olarak da biliniyor. Titanic gemisinin batması ile ilgili dava bunlardan biriydi. İdari makamların James Joyce’un Ulysses romanının yayınını müstehcenlik gerekçesiyle yasaklanması kararını, 1934 yılında iptal ederek, ABD’nin romanın yayınlanabildiği ilk İngilizce konuşulan ülke olmasının yolunu da bu mahkeme açtı.

 

Mahkemenin bir başka tarihi ifade özgürlüğü kararı ise 1971 yılında Nixon yönetiminin, New York Times gazetesinin Pentagon Belgelerini yayınlamasını ‘devlet sırrı’ gerekçesiyle durdurma girişimini reddederek, yayının basın özgürlüğü kapsamında olduğuna hükmetmesiydi.

 

İKİ ADALET BAKANI'NI YARGILADI

SDNY mahkemesi, bugüne kadar iki ABD Adalet Bakanını, bakanlıkları döneminde suç işledikleri gerekçesiyle yargıladı. 1920’li yılların başında Wyoming’deki Teapot bölgesinde petrol imtiyazı verilen bir şirket ile dönemin içişleri bakanı arasındaki rüşvetin soruşturulmasında sorumluluğunu yeterince yerine getirmediği gerekçesiyle dönemin Adalet Bakanı Harry Daugherty burada yargılanmaya başlandı. Bakan, SDNY’da davanın başlamasından sonra istifa etmek zorunda kaldı. 1970’li yıllarda ise Watergate skandalında, davaları hukuksuz şekilde örtbas etme çabalarından dolayı dönemin Adalet Bakanı John Mitchell de burada yargılandı.

 

DİKTATÖR MARCOS'UN EŞİNİ YARGILADI

Mahkeme, Bernard Madoff davası dahil birçok ünlü yolsuzluk ve dolandırıcılık davasına da sahne oldu. Yine 1998’de Afrika’daki ABD elçiliklerinin bombalanması davası, 1993 yılında Dünya Ticaret Merkezini bombalanması davası ve Kör Şeyh lakaplı Ömer Abdurrahman’ın yargılanması, 2010 Times Square bombalama girişimi gibi terör davaları da burada görüldü. Filipinler Diktatörünün karısı Imelda Marcos’un veya TV starı Martha Stewart’ın yargılanması gibi yüksek profilli davalar da mahkeme tarihinde yerini aldı.

 

ZARRAB DAVASINA EN KIDEMLİ YARGIÇ BAKACAK

Mahkemede 28 hakim görev yapıyor. Reza Zarrab’ın yargılanacağı davaya 1998’de Bill Clinton tarafından atanan ve mahkemenin en kıdemli yargıçlarından biri olan Richard Berman bakıyor. 1943 doğumlu Berman, New York Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunu. SDNY’e atanmadan önce Aile Mahkemesi hakimliği yapan Berman’ın en önemli özelliklerinden biri çocukların istismarına karşı yürüttüğü mücadele.


Çocukların istismarlara karşı korunması ve çocuk hakları konularında yayınlanmış çok sayıda kitabı ve makalesi var. Yargıç Richard Berman 2014 yılında İstanbul’da düzenlenen ‘Adalet ve Hukuk Devleti’ uluslararası sempozyumunda ‘bağımsız ve etkin yargı’ oturumunun moderatörlüğünü yapmıştı.

Bankerler ve yolsuz politikacıların kabusu

New York Güney Bölge Federal Mahkemesinin başsavcılığını Preet Bharara yürütüyor. Tam adı Preetinder Singh "Preet" Bharara olan savcı 1968 yılında Hindistan’ın Pencab eyaletinin Ferozepur şehrinde Sih bir babanın ve Hindu bir annenin çocuğu olarak dünyaya geldi. Anne ve babasının yerleştiği New Jersey’de büyüyen Bharara, Harvard Üniversitesinden sonra girdiği Columbia Üniversitesi hukuk fakültesinden mezun oldu.

 

Manhattan’da asistan savcı olarak görev yaptığı 5 yılda İtalyan mafyasının ünlü aileleri Gambino ve Colombo ailelerinin liderleri ile bazı Asya kökenli organize suç örgütlerine karşı davalar açtı. Bharara bir dönem, New York Senatörü Chuck Schumer’ın hukuk danışmanlığını da yaptı. 2007 yılında Bush yönetimine bağlı Adalet Bakanlığı’nın 7 savcıyı siyasi görüşlerinden dolayı görevden alması skandalının ortaya çıkarılmasında, Senatör Schumer’ın başında olduğu Senato Adalet Komisyonu'na yaptığı danışmanlıkla dikkatleri çekti.

 

BHARARA OY BİRLİĞİYLE SEÇİLDİ

2009 yılında Barack Obama tarafından SDNY federal savcılığına aday gösterildi ve Senato’da her iki partiden senatörlerin oybirliği ile savcılığı onaylandı. Göreve başladıktan kısa süre sonra makamına bağlı asistan savcıları en az 25 ülkeye göndererek narkotik trafikten, silah kaçakçılığına ve terör davalarına kadar zanlıların peşine düşmesiyle bir kez daha dikkatleri çekti.

 

Örneğin Kolombiyalı silahlı örgüt FARC’a silah satan Rus silah tüccarı Viktor Bout’u 2010’da Tayland’tan ABD’ye getirterek 25 yıl hapse mahkum ettirdi. Bunun üzerine Rusya, 2013 Nisan ayında Bharara’yı ‘Rusya’ya girmesi yasak Amerikalılar’ listesine ekledi. Savcının uluslararası davaları takip etme yöntemini eleştirenler mahkeme için, ‘New York Güney Bölge Federal Mahkemesi’ yerine ‘Dünya Güney Bölge Federal Mahkemesi’ tabirini kullanıyor.

 

WALL STREET'E SUÇÜSTÜ YAPAN ADAM

Bharara, Wall Street bankalarının ve bankerlerin de korkulu rüyası oldu. 2012’de Citibank’a karşı açtığı mortgage yolsuzluğu soruşturmasında banka 158 milyon dolar ödemeyi kabul etti. 2014 yılında ise riskli krediler konusundaki uyarıları görmezden geldiklerine yönelik soruşturması karşısında Citibank 7 milyar dolar ödemeyi kabul etmek zorunda kaldı.

 

JP Morgan Chase bankasını Madoff skandalındaki rolünden dolayı 1,7 milyar dolar ceza ödemeyi kabul etmek zorunda bıraktı. 2012’de Bank of America aleyhine ‘mortgage yolsuzluğu’ nedeniyle 1 milyar dolarlık ceza davası açtı. 2013’te Wall Street’in en büyük serbest yatırım fon firması SAC Capital Advisors ve kurucusu hakkında soruşturma başlattı.

 

Firma 1,8 milyar dolar ceza ödemeyi kabul ederek davadan kurtulabildi. Yine 2014 yılında Toyota’ya karşı başlattığı soruşturma sonunda Toyota 1,2 milyar dolar para cezası ödemek zorunda kaldı.

 

Onu, Time dergisinin kapağına ‘Wall Street’e Suçüstü Yapan Adam’ başlığıyla taşıyan ise Wall Street hisse piyasalarında ‘içerden bilgi ile ticaret’ yolsuzlukları hakkındaki kapsamlı soruşturması oldu. 80’den fazla Wall Street banker ve tüccarını soruşturmaya dahil ederek mahkum ettirdi.

 

Bharara, ABD’de şirket ve banka yolsuzlukları kültürü konusunda açıktan demeçler vermekten çekinmemesiyle biliniyor. Gazetelere bu konularda makaleler de yazdı.

 

SİYASETÇİLERİN DE KORKULU RÜYASI

Savcı Bharara’nın bir başka hedefi ise yolsuzluğa bulaşan politikacılar oldu. Görevi boyunca birçok New York eyalet politikacısını yolsuzluk suçlarından mahkum ettirdi. 2012’de New York eyalet senatörü Carl Kruger’ın başında olduğu yolsuzluk çetesini ortaya çıkardı ve Senatör Kruger’ı 7 yıl hapse mahkum ettirdi.

 

Bir başka senatör Malcolm Smith’e karşı, 2013 belediye seçiminde Cumhuriyetçi Partinin belediye başkanı adayı olabilmek için rüşvet dağıttığı iddiasıyla soruşturma başlattı.

 

En dikkat çekici soruşturması ise New York eyalet politikasının yıllardır en güçlü iki ismini, Eyalet Temsilciler Meclisinin Demokrat Partili Başkanı ve Eyalet Senatosunun Cumhuriyetçi çoğunluk grubu liderini görevlerinden edip hapse sürükleyen soruşturmaları oldu. 11 dönem Eyalet Temsilciler Meclisi başkanlığını yürüten Sheldon Silver, Meclis Başkanlığı görevinden istifa etmek zorunda kaldı. 2015 Ocak ayında hapse girdi.

 

Aynı yılın kasım ayında hakkındaki bütün suçlamalardan suçlu bulunarak mahkum oldu ve milletvekilliği düştü. Demokrat Partili Silver’ın yargılandığı günlerde bir başka soruşturma sonucunda New York Eyalet Senatosu çoğunluk lideri Cumhuriyetçi senatör Dean Skelos da yolsuzlutan mahkum oldu.

 

YOKSULLARIN ROCKÇISININ HAYRANI

Bharara, 2013 yılı Aralık ayında Hindistan’ın New York konsolos yardımcısını tutuklama kararı ile ABD ve Hindistan arasında kısa süreli bir gerginliğe de yol açtı. 2012 yılında Time dergisi, ‘dünyanın en etkili 100 kişisi’ arasında gösterdi.

 

Aynı yıl Bloomberg Markets dergisi de ‘en etkili 50’ listesine aldı. Bharara’nın ilginç özelliklerinden biri ise yoksul ve çalışan kesimlerin acılarını şarkılarına yansıtan Bruce Springsteen hayranlığı. Rock müziğin efsane ismi de, 2012’deki bir konserinde "Death to My Hometown" şarkısını okumadan önce ‘bu şarkı Preet Bharara için!’’ diye bağırarak, hayranı olan savcıya selam göndermişti.

 

GÖREV SÜRESİ 2016 SONUNDA BİTİYOR

2014 yılında dönemin ABD Adalet Bakanı Eric Holder görevini bıraktığında Bharara’nın adı potansiyel bakan adayları arasında geçmişti. Bharara’nın New York Güney Bölge Federal Başsavcılığı görevinin 2016 sonunda dolması bekleniyor. Politikaya atılacağı iddialarını sık sık yalanlasa da bu konudaki spekülasyonlar sık sık New York medyasında yer alıyor.

 

Başsavcı Bharara’nın ofisinde yaklaşık 220 yardımcı savcı görev yapıyor. Zarrab davasında yardımcı soruşturma savcıları Michael Lockard, Emil Bove ve Sidhardha Kamaraju oldular.

Editör: TE Bilişim