16 Nisan referandumunun en özet sonucu budur,Türk halkı demokrasiye veda etmiştir. Demokrasi ile tek adam yönetimi arasındaki tercihini -tek adamdan-yana kullanmıştır.

Bir ay öncesine kadar yüzde 40'larda olan evet oylarının bu noktaya varmasının nedenleri hakkında bir çok şey söylenebilir.

En başta Avrupa ile yaratılan suni kriz  evet oylarını etkilemiştir. Batı'yı düşman gören bir toplumsal hafıza  bunu -düşman istemiyorsa- demek ki yapılan değişiklik doğru diye yorumlamıştır.

Son düzlükte CB danışmanlarının arka arkaya sistem değişikliği ile birlikte eyalet sistemine geçileceğini söylemeleri Güneydoğu'da HDP oylarını etkilemiş,bir-iki puanlık oy kaymasına neden olmuştur.(HDP oylarında Van,Muş,Ağrı,Bitlis,Şırnak, ve Batman'da  15,Hakkari,Siirt,Mardin'de 12 ,Diyarbakır'da 10 ,diğer illerde 5 ile 6 puan arasında bir düşüş olmuştur)

İbni Saab'ın," ulemanın dini riyadır" dediği kategoriye giren bazı sözde hocaların İslam'ı bir parti dini derekesine indiren fetvaları kararsız seçmen üzerinde etkili olmuştur.

Muhalefet AKP tabanına hitap edecek politik bir dil oluşturamamıştır. Bu dili konuşabilecek tek siyasi aktör Meral Akşener'de konuşturulmayarak,önüne engeller konarak etkisizleştirilmiştir.

Adil Gür'ün manipülasyon amaçlı anket açıklaması da seçmen  üzerinde menfi tesir bırakmış, kazanana oynamaya eğilimli seçmenleri etkilemiştir.

Bütün bu sebeplere rağmen referandumda evetlerin kazandığı kanaatinde değilim. Mühürsüz oy pusulalarının seçim bittikten sonra kabul edileceğine dair YSK açıklaması seçimi şaibeli hale getirmiştir. Zira bir yasa hükmünün YSK tarafından değiştirilmesi mümkün değildir. Evet'le hayır arasındaki farkın mühürsüz pusulalar kadar olduğu düşünülürse bu sonuçların niçin tartışmalı olduğu anlaşılır.

DEĞİŞİKLİĞE KİM OY VERDİ KİM VERMEDİ

AKP seçmeninin 3-4 puanlık fire ile tek adam düzenine oy verdiği kesin. 2-3 puanlık takviye yukarıda ifade edildiği gibi Hdp tabanından gelmiştir. Geçmişte HDP'ye oy veren bir kısım seçmenin -bölgede devletin hakimiyet tesis etmesi ile korkularını atarak oy kullanmış olabilecekleri ihtimali de yabana atılmamalıdır. MHP seçmeninin büyük kısmı hayır oyu kullanmış, 4--5 puan evet'e gitmiştir.2010 referandumunda MHP hayır oyu kullanmış,Bağımsız ülkücüler evet oyu kullanmış, yüzde 58 ile anayasa değişikliği kabul edilmişti. Bu sonuç Bahçeli'nin taban üzeride Bağımsız Ülkücüler kadar bile etkili olmadığını göstermiştir. SP seçmeni de büyük ekseriyetle evet oyu kullanmıştır.

BUNDAN SONRA NE OLACAK

Ortaya çıkan sonucun CB'nını çok memnun ettiği kanaatinde değilim.Devlet tüm imkanlarını seferber etmesine, her türlü manipülasyonu  yapmasına rağmen bir puanlık şaibeli bir sonuç  alınabilmiştir. 2019 yılında CB seçimi yapılacaktır. Bu tablo Cumhurbaşkanlığının çantada keklik olmadığını göstermektedir. Onun için CB seçimine kadar MHP ile BBP yedekte tutulacak, bu iki partiyi  ürkütecek düzenlemeler yapılmayacaktır. Seçime kadar muhtemelen muhalefeti sindirmek için OHAL devam edecektir. Aslında 15 Temmuz ihaneti bastırılmış,tehdit ortadan kalkmıştır. OHAL'in devamı için hiç bir haklı ve meşru gerekçe yoktur. Buna rağmen devam etmesi artık herhangi bir tehditle alakalı değildir.Rejim değişikliği için OHAL bir baskı aracı olarak kullanılmaktadır. Şeyh Sait İsyanından sonra ilan edilen Takrir-i sükun neyse bugün ki OHAL'de odur. OHAL vasıtasıyla muhalefet susturulmakta,özgürlükler kısıtlanmakta,KHK ile ülke yönetilerek meclis devre dışı bırakılmaktadır. Kemalizm'in tam tersinden taklididir bu. Sonuçların ilanından sonra CB Erdoğan yaptığı açıklamada tekrar idam cezasına vurgu yapmıştır.Referandumdan önce  22 Mart'ta AB ile ilişkiler ve Suriyelileşme başlıklı yazımda şunları söylemiştim: Bir kaç aydır Cumhurbaşkanı her fırsatta idam cezasının geri getirilmesine yönelik konuşmalar yapıyor. Toplantılarda -özel olarak-ayarlanmış izlenimi veren gruplara -idam isteriz- sloganı attırılıyor. Bahçeli gibi Apo'nun idamını durdurmuş , çözüm yeteneği sınırlı bir politikacı  idam nutukları atıyor. Türkiye yeniden İdam cezasına dönerse, sonuçları sadece iç politika ile sınırlı olmayacaktır.  Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin üzerine çekince konulmayacak maddelerinden birini idam cezası teşkil ediyor. İdamı getirmek demek -sözleşmenin -tarafı olmaktan vazgeçmek demek.Bu da aynı zamanda Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ile de ilişkiyi kesmek anlamına geliyor.

Almanya,Hollanda ve AB ile yapay olarak oluşturulan  gerilime bir de bu gözle bakmakta fayda var. Tek adam düzeninin  arızasız yürümesi ancak hiç bir hukuki denetime tabi olmamakla mümkün.  Batı karşıtı nutuklarla şimdiden bunun zemini oluşturuluyor. Referandumdan evet sonucu çıkarsa Türkiye sadece demokrasiye veda etmeyecek,Batı ile yollarını da ayırmış olacak..." Dediğim gibi de olmuştur.Önümüzdeki günlerde idam cezası yeniden gündeme gelecektir. İdamı kaldırarak Apo'yu kurtaran da bu iktidardır,şimdi idamı geri getirmek isteyen de bu iktidardır.PKK/HDP gösterilerek bir kısım seçmen iğfal edildi. Devletin bütün imkanları kullanıldı,krediler,yardımlar boca edildi, alınan netice bir puanlık fark.Bu kaybı kazancından büyük bir Pirus zaferidir.Asla gerçek bir zafer olarak mütalaa edilemez. CB seçiminde muhafazakar,milliyetçi bir adayın çıkması halinde bu seçmen kitlesi kolay kolay ikna edilmeyecektir. Erdoğan için ufukta gözüken en güçlü rakip Meral Akşener'dir. Bundan sonra CB seçimine kadar bütün oyunlar Akşener üzerinden oynanacaktır.