DEM Parti Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi eş başkanları, işyerlerinde Kürtçe tabela tercih eden işletme sahiplerine vergi indirimi yapacaklarını açıkladılar. 

Yani Türkçe tabela tercih edenler daha fazla, Kürtçe tabela tercih edenler daha az vergi verecek. 

Başka bir partinin belediye başkanı çıkıp tam tersini söyleseydi kıyamet kopardı, DEM'ciler,  ayrımcılık yapılıyor diyerek ortalığı birbirine katardı. 

Peki bu ayrımcılık değil mi? 

Kendini milliyetçi olarak tanımlayan partilerden beyhude bir tepki bekledim, tek bir haysiyetli ses çıkıp tepki göstermedi. Bu uygulama, bu ülkenin sahiplerine ikinci sınıf muamelesi yapmaktır. Milletin verdiği yetkiyi milletin aleyhine ve onu bölmek için kullanmaktır. 

Millet dediğimiz birim, daha çok dil ve kültür birliğidir. Ancak aynı dili konuşanlar duygudaşlık üretebilirler. Birbirini anlayamayanlar ,neyi paylaşabilirler ki? Yahya Kemal, "Türkçenin çekilmediği yerler vatandır." der. Vatan; toprağı, suyu, yazısı, edebiyatı, gazetesi, medyası, eğitimi, tabelası Türkçe olan yerdir. Bir ülke düşünün ki, vatanın bir köşesi bilinçli olarak size yabancılaştırılıyor, Türkçe tedrici olarak kovuluyor ve siz hala tek vatan, tek bayrak, tek devlet hikayeleri ile avutuluyorsunuz. Dil birliğinin olmadığı yerde tek vatan da tek millet de tek devlet de olmaz. Bunun dünyada onlarca örneği var. Kâğıt üzerinde tek devlet gibi gözüküp, içte kompartımanlara ayrılan birçok örnek gösterilebilir. İspanya, Belçika ve Kanada bu ülkelerden sadece bazıları. 

Düne kadar dilimizi yasakladılar, konuşturmadılar diye propaganda yapanlar bugün şikâyet ettikleri -yasakçılığı- demokratik görünümlü yöntemlerle kendileri yapıyorlar. Hedef, bölgenin görünürlüğünü ülkenin diğer yerlerinden farklılaştırmak, bölgeye gidip gelenlerde bir yabancılık ve kopmuşluk hissi oluşturmaktır. Yani PKK'nın silahla yaptığını demokrasinin imkanlarını kullanarak yapmaktır.  

Bu kapı, biraz da sn. Erdoğan’ın yanlış söylemleri yüzünden aralandı. Erdoğan, tek vatan, tek bayrak, tek millet ve tek devlet diyor ama tek dil demiyor. Bu, dil birliğine gerek yok, dil üzerinden her pazarlığı yapabiliriz demek. Ortak iletişim dili ortadan kalkınca tek millet diye bir şey kalır mı? 

İki dilliliğin veya bölgesel dillerle eğitimin mümkün olduğu yerlerin hepsinde süreç resmi dilin aleyhine olmuştur. Qeuebec'te Fransızca giderek İngilizceyi bastırarak bölgeden kovmuştur. İngilizce eğitim almak isteyen çocuklar, ağır bir sınava tabi tutulmakta, çoğu yeterince İngilizce bilmediği gerekçesi ile Fransızca eğitime yönlendirilmektedir. İspanya'da Katalan bölgesinde Katalanca İspanyolcayı tahtından indirmiş, bölgenin baskın dili haline gelmiştir. Belçika dil bölgelerine bölünmüştür, bir tarafta Fransızca konuşanların bölgesi, öteki tarafta Flamanca konuşanların bölgesi. Belçika'yı bir arada tutan, AB kurumlarının burada olmasından başka bir şey değildir. 

Bir milletin parçalanması aslında dilinin parçalanası demektir. Herkesin dilini rahatlıkla konuşmasına, kendisini istediği dilde ifade etmesine elbette müdahale edilemez. Bu bir insan hakkıdır. Ancak, vergi ve eğitimin dil farklarına göre tanzim edilmesi doğrudan doğruya bölücülüktür. Onca acıya, onca tecrübeye, onca yaşanmışlığa rağmen etnikçi siyaset hala aynı ihanet çizgisinde durmakta ısrar ediyor. Kendine tanınan her imkânı Türk milletinin aleyhine kullanıyor. En kötüsü de buna dur demesi gerekenlerin suskunluğu. Onları cesaretlendiren de budur!