Türkiye’de hayatın her alanında… siyaset, kültür, sanat, spor, toplumsal yaşam, insan ilişkileri, iletişim, aile kurumundaki derin kokuşma, çürüme, dejenerasyon, yozlaşma ve negatif dönüşerek başkalaşma, Türk futbolunun en derin hücrelerine, DNA’sına, mitokondrisine kadar nüfuz ederek bu spor dalını kendi özgün, orijinal ve milli olma mecrasından küresel düzeyde ki gayri milli ve harc –ı alem bir mantaliteye teslim etmiştir.

Türk Futbol tarihinin en ufuksuz, amaçsız, hedefsiz, misyonsuz, vizyonsuz, ilkesiz federasyon başkanı olan Yıldırım Demirören ile ego, benlik, kibir, enaniyet, büyüklenme, ululuk gibi olguları tutum ve davranışlarında obsesif (takıntı) düzeyde ortaya koyan Türkiye Futbol (eski) Direktörü Fatih Terim bu gayri milliliğin iki Eş Banisidir.

“2017 - 2018... Ligin ilk haftasında oynanan 9 müsabakalarda 61 Türk, 137 yabancı futbolcu ilk 11’de takımlarının formaları ile sahaya çıktı. Yeni statü gereği esami listesinde bulunun 21 futbolcudan 7’sinin Türk olması şart, ilk 11’de ise bu 21 futbolcunun 11’i herhangi bir şart aranmaksızın yer alabiliyor.”

Kısaca sı işin en özü şudur. Süper lig de yer alan bir takım isterse, istediği herhangi bir maça …”11”… yabancı futbolcusu ile çıkabilecek..!

Bugün Türk futbolunda ki egemen anlayış küresel düzeyde ki lejyoner futbolcu varlığının futbolumuzu ihya edeceği noktasındadır. Lejyonerlik yani altın, gümüş ve benzeri kıymetler karşılığı savaş güçleri satın alınan profesyonel askerlik Roma İmparatorluğu'nun erken cumhuriyet dönemi savaşları sırasında ortaya çıkmıştır.

Özellikle o savaşlar sırasında test edilen lejyonerler, Kartaca'ya karşı verilen üç büyük savaşta kendilerini kanıtladılar. Böylece imparatorluğun birincil askeri düzeni haline geldiler.

Bu bağlam da bizde de “TALİSCA, SOLDADO, GOMİS” ve diğer yabancı oyuncular Türk Futbolunun birincil futbol düzeni aktörleri haline geldiler.

Bu bitmek bilmez batı hayranlığı, batıyı örnek model olarak benimseme tavrı bize… Osmanlının çözülme döneminden kalma aşağılık kompleksinin batı hayranlığına dönüştürülen kirli ve çirkin bir mirasıdır. Oscar Garo 1951 yılında, profesyonel lig henüz kurulmamışken, ta Arjantin'den İstanbul'daki Adalet Kulübü'ne transfer edilmiş ilk yabancı futbolcuydu.

Garo Türkiye'ye geldiğinde kulüplerin yabancı futbolcu kontenjanı bir kişiyle sınırlıydı. 1959'da Profesyonel Lig kurulduysa da 1966'ya kadar bu durum böyle devam etti. 1966'da iki yabancı oyuncuya izin çıktı. Özal'lı yıllarda dünyaya açılmaya başladık; dünya da bize açılmaya başladı. İzin verilen yabancı futbolcu sayısı 1989'da üçe ve 1996'da dörde çıktı.

Flaş yabancı oyuncu transferleriyle dikkat çeken Aziz Yıldırım'ın 1998 yılında Fenerbahçe Başkanlığı'na seçilmesinin etkisi var mıdır bilinmez, 1999 yılında kulüplere transfer için izin verilen yabancı futbolcu sayısı beşe çıktı. 2000 yılına gelindiğinde ise beşin yanına +1 eklenerek, 'sahada 5, kulübede 1' kuralı benimsendi. 2001 yılında ise 5+1+2 sistemine geçildi.

Ve nihayet 27 Şubat 2012 tarihinden itibaren Türkiye Futbol Federasyonu başkanlığını yapan Yıldırım Demirören ve Türkiye Futbol (eski) Direktörü Fatih Terim ikilisi, Türk Futbolunda ki milliliği tamamen ortadan kaldırarak bu ülkede bir gün Fener de, Beşiktaş da, Galatasaray da ve Milli Takım da oynama idealleri, amaç ve hedefleri olan pırıl pırıl genç yetenekli çocuklarımıza yargısız infaz yaparak tümünün başını giyotine uzatmışlardır.

Ama ne gam FATİH HOCA, müstafi halde ve Bodrumda ki villasında “dolçe vita” yaşarken bile kabarık banka hesaplarına milyon avro akışı olmaktadır.

Merak ediyoruz… kulüpler kadrolarında yer alan yabancı lejyonerlerine İSTİKLAL MARŞI’ mızı …

Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak; Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak. O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak; O benimdir, o benim milletimindir ancak.

Çatma, kurban olayım çehreni ey nazlı hilâl! Kahraman ırkıma bir gül… ne bu şiddet bu celâl? Sana olmaz dökülen kanlarımız sonra helâl, Hakkıdır, Hakk’a tapan, milletimin istiklâl.

…ezberlettiriyorlar mı acaba. Maçlardan önce seremoniler de İstiklal Marşını okuyan bir Türk çocuğu, futbolcuyu görmüyoruz da, işte bizde ondan soruyoruz.