İktidar partisi referandum kampanyasını PKK/HDP karşıtlığı üzerinden yürütmeye çalışıyor.

Hayır diyecek olanları PKK ile aynı çizgide hareket etmekle suçluyor.

Normal yollarla –savunulamayacak politikalar- işte böyle hep karşıtlıklar üzerinden müdafaa edilir.

PKK’nın öne çıkarılma sebeplerinden biri de –Milliyetçi- seçmeni etkilemek. Bu,aslında iktidarın milliyetçileri hangi gözle gördüğünü gösteriyor. Bir fikir hareketini karşıtları üzerinden etkilemeye çalışmak onun kendine ait bir düşünce sistematiği olmadığını kabul etmektir.

Esas olan referanduma sunulan metnin içeriğidir. Kimin ne oy vereceğine bakarak tercih belirlemek bizi çıkmaz sokaklara götürür.

Böyle bir düzenlemenin referandumdan geçirebilmesi için, PKK/HDP’nin yandaş değil, karşıt olması gerekiyor. Kampanya bu düzlemde yürütüldüğüne göre pekala PKK’ya böyle bir rol verilmiş de olabilir. Bu ihtimali hiçbir zaman yabana atmamak lazım.

Kaldı ki, bu ülkede PKK’yı gösterip bizimle beraber olun diyemeyecek bir parti varsa o da iktidar partisidir. Oslo’da yapılan pazarlıkların,Habur rezaletinin,çözüm sürecinin üzerinden çok zaman geçmedi. Kandil’i,İmralı’yı su yoluna çeviren kimdi?

Belki bugün görüntüde HDP hayır cephesinde görünüyor olabilir. Görüntü diyorum çünkü,konuştuğum bir yurt müdürü yurtlarında kalan PKK sempatizanı öğrencilerin tamamının evet oyu kullanacağını bizzat kendilerinden dinlediğini söyledi. Başka örnekler de var. Eğer PKK’ya bakarak yön tayin edeceksek,düne kadar PKK/HDP meddahlığı yapan yazarlara bakarak da yön tayin edebiliriz.

Medya’da çok sayıda Kürtçü,Özerklikçi yazar var. Bunlar şimdilik AKP’nin arkasında durarak ondan sebepleniyorlar. Yarın şartlar değiştiğinde APO BAŞKAN PKK ŞAMPİYON diye bağıracaklarından şüphe yok. Bu söz bana ait değil, bugün iktidar medyasında evet propagandası yapan Melih Altınok’a ait. Yukarıdaki mantıkla hareket edildiğinde bu kripto HDP’li yazarlara bakarak da yön tayin etmek mümkün. Mesela,evetçi Hilal Kaplan düne kadar Apo bizim Mandelamız’dır diyordu. 7 Haziran seçimlerinde HDP’ye oy kullandığını söyleyen Sevilay Yükselir de eveti savunuyor.Apo’ya övgüler düzen N.Bengisu Karaca’de evetçi.7 Haziran akşamı TV’ye kırmızı,yeşil,sarı fularla çıkan Nagehan Alçı’da evet’i savunuyor. HDP görüntüde hayır diyor ama gönlü HDP’den yana olan yazar- çizer esnafının neredeyse tamamı evet diyor.

Görüldüğü gibi karşıtlıklar üzerinden yön tayin etmek sağlıklı değil. Aslolan  anayasa değişikliğinin ülkeye ne getireceğidir. Bugün dünya gittikçe demokratikleşen,bireysel hak ve özgürlükleri genişleten sistemlere doğru evriliyor.Büyüyen,istikrarı yakalayan ülkelerin kahir ekseriyeti denge ve denetim mekanizmalarını iyi kuran,hukukun üstünlüğünü yerleştiren ülkeler…Gücü kurumlar arasında dağıtmayan,yürütmeyi hukuk denetiminin dışına çıkaran tüm ülkelerde otoriterleşme eğilimleri başlıyor.

Mevcut düzenlemede kuvvetler ayrılığı yok,Başkan aynı zamanda parti başkanı olduğu için hem meclisi belirliyor hem de AYM üyeleri ile HSYK üyelerinin neredeyse tamamını belirliyor. Böyle bir sistemde Başkan’dan hesap sorulabilir mi? Hiçbir başkanlık sisteminde başkanın meclisi fesh etme yetkisi yoktur.Çünkü ikisi de meşruiyetini halktan alır ve bu yönüyle eşit statüdedirler.Fesih yetkisi elinde olan bir başkan o meclisten kendisi aleyhine bir soruşturma/yargılama kararı çıkmasına müsaade eder mi? Düzenlemede, Başkan’a yeni idari birimler/birlikler kurma yetkisi verilmiş.Bunun anlamı açık,bu yetkiye dayanarak eyaletler,özerk bölgeler oluşturulabilir. Başkan yargıdan muaf/bağışık hale getirildiği için de bunu durduracak hiçbir mekanizma yok. Üstelik AKP’nin 4. Olağan Kongresinde basına dağıtılan 63 maddelik menifestoda ana dilde kamu hizmetlerine erişimin sağlanması ve kamu hizmetlerinde yararlanmada her türlü etnik ayrımcılığa son verilmesi gibi taahhütler var.Bu iki madde biri resmi dilin tahrip edilmesi öteki anayasa’daki Türklük kavramının bir etnik kimlik olarak mütalaa edilerek ortadan kaldırılmasını amaçlıyor. Bütün bunlar bir arada düşünüldüğünde bu değişiklikten sonra ne ve nelerin olabileceğini tahmin etmek güç değil. Tüm yetkileri bir kişide toplayan,kurumları çökerten,denge ve denetim sistemi olmayan,yürütmeyi yargı denetimi dışına çıkaran bir sisteme başkanlık sistemi denilemez. Dolayısıyla PKK’yı gösterip toplumu anayasa değişikliğine ikna etmek mümkün değil. Krallık çağımızın bir yönetim biçimi olamaz!