Referandumda bütün hesaplar MHP seçmeni üzerine yapılıyor. MHP tabanı ikna edilebilirse , -Türkiye- bütün siyasi birikimini bir tarafa bırakarak başkanlık sistemine geçecek.

Buna Başkanlık sistemi demek de çok zor. Çünkü  bütün başkanlık sistemleri, meclisle Başkan'ın karşılıklı olarak birbirlerini denetlemelerine dayanıyor.

 Bütün başkanlık sistemlerinde  kuvvetler ayrılığı var. Mevcut düzenleme  ise  hem meclisi işlevsizleştiriyor, hem her şeyi  -tek adamın iradesine- bağlıyor.

MHP seçmenini  ikna edilebilmek için kullanılan yegane  argüman, devletin bekası ve  PKK/HDP kartı.

Eğer bugün bir beka sorunu varsa bunun sorumlusu herhalde muhalefet değildir. On beş yıldır ülkeyi  tek başına mevcut iktidar yönetiyor.Örgüt liderini içeri tıkmış,terörü sıfırlamış  bir ülke on beş yılda her gün onlarca şehidin verildiği bir ülke haline geldi. Köprülere,yollara yapılan yatırım, milletin bekasına yapılmadı. Tam aksine -bütünleştirici- bir siyaset yerine, kabileleştirici,kamplaştırıcı bir politika izlendi.

PKK/HDP kartının da -ülkücü hareketi-iğfal  etmeye yeteceğini sanmıyorum. Ülkücüler Habur rezaletini,Oslo'da yapılan pazarlıkları,çözüm sürecini,İmralı/Kandil trafiğini, Diyarbakır'da okunan mektupları ,Dolmabahçe mutabakatını içleri yanarak seyrettiler. Bugün Güneydoğu'daki bütün belediyelerin tabelası Kürtçe. Bir ülkede diller farklılaşırsa gönüller de, yollar da farklılaşır. ispanya'nın Katalonya'sı,Kanada'nın Qeuebec'i bunun  en bariz örnekleri. İkinci dilin eğitim sistemine sokulması bu bölgelerde resmi dili ikinci plana itti. Yerel diller  resmi dilin önüne geçti. Her iki bölge de, bugün -dil farkına-dayanarak bağımsızlık istiyor. Katalonya'da merkezi hükümete rağmen referandum da yapıldı,halkın yüzde 85'i bağımsızlıktan yana oy kullandı.

Son yıllarda Cumhuriyet tarihinin hiç bir döneminde olmadığı kadar -milli değerler-tahrip edildi. Lazistan,Kürdistan güzellemeleri yapıldı. İmparatorluk çağına ait bugün artık zamanın dışına itilmiş örnekler verilerek(Osmanlı'dan) eyaletleşmeye tarihten referanslar üretildi. Etnik terörün bu kadar yükselmesinin arkasında  onu yüreklendiren bu ideolojik müsaitlik yatıyor.Kabileleşmek ümmet olmakla özdeşleştirildi.

Dünden  bugüne çok fazla bir şey değişmedi. Aynı kadro hala iş başında. Bugün PKK terörünün üzerine biraz daha kararlılıkla gidilmesinin sebebi, Kuzey Irak,Aynel Arap,Afrin Özerkliklerinden sonra terör örgütünün tatmin edilemez noktaya gelmesi, yeniden saldırıya geçmesidir. PKK 15 Haziran öncesi noktada dursaydı  muhtemelen bugün iktidar da aynı noktada duruyor olacaktı. Dolayısıyla iktidar MHP seçmenini tatmin edecek ideolojik bir dönüşüm geçirmedi. İdeolojik olarak hala aynı noktada duruyor. PKK saldırıya geçince sadece pozisyon değiştirdi. Hala tek bir yetkili Kürtçe resmi dil olmayacak diyemiyor. Hala Anayasa'nın ilk dört maddesinin değişmeyeceğine dair bir taahhüt yok. Hala Özerkleşmeyi, bölgeselleşmeyi ret eden kararlı bir politik dil yok. Düne kadar bazı bakanlar Öcalan'la görüşmelerimiz devam ediyor diyorlardı. Bu da iktidarın önceliğinin bölücülükle mücadele değil ,terör olduğunu gösteriyor.

MHP seçmeni bütün bu gerçekler ışığında ne yapar,göreceğiz. Ama MHP tabanı,özellikle ülkücüler -devlet sevgilerinin- istismar edildiğini,bazıları tarafından bir zaaf gibi algılandığını gördüler. Devletin bekasının en emin yolunun -iktidara gelmekten-geçtiğini , Başkanlık düzenlemesiyle  siyaset denkleminin ilelebet dışında kalacaklarını da görüyorlar. Onun için bu referandum ülkücüler için sadece Başkanlık sistemine geçiş anlamına gelmiyor. Aynı zamanda MHP ve Ülkücülüğün akibetini de oylayacaklar.Ya ülkenin bize ihtiyacı var diyerek MHP'nin tasfiyesini kabul etmeyecekler,ya da AKP varken bize ihtiyaç kalmadı diyerek MHP ve  kırk beş yıllık bir birikimi tarihe gömecekler...