Türkiye ağır problemlerle karşı karşıya. Ayrılıkçı terör can almaya devam ediyor. Yanlış Suriye politikası PKK kontrolünde kantonların oluşması ile sonuçlandı. Suriye ve Irak'taki yapılanmalar hem Türkiye'yi hem de Türkiye'deki Kürtleri farklı çözümler için baskı altında tutmaya devam edecektir.

Üç yıl önce 15 Temmuz darbesi bir başka maliyet getirdi. Darbelerle mücadele hem iktidarların hem yargının görevidir. Lakin bunun hukuk içinde olması şarttır. Darbenin  yarattığı tepki ortamı zamanla demokrasiden uzaklaşmanın bir gerekçesi oldu. Hiç bir darbe anti demokratik tutumları meşrulaştırmaz. Demokrasiyi hedef alan bir kalkışmaya yine demokrasiyi askıya alarak cevap verilmez.

Hangi kisve ile yapılırsa yapılsın hiç bir darbe meşru değildir.

Hele dini kurumların davalarını ahlak mayalama çizgisinde tutmak yerine siyasete taşımaları asla kabul edilemez.Ortaçağ'da Reformasyon döneminde Calvin'in Cenevrede kurduğu  mezhep devleti  tam da böyle bir şeydi. Katolik Kilisesine karşı giriştiği mücadelede  düşünce ve inanç özgürlüğünü savunan Calvin, iktidarı ele geçirdikten sonra bir diktatöre dönüşmüş, herkesin birbirini ihbar ettiği, baskıcı, ceberut bir düzen kurmuştur. Stefan Zweiğ  Castellio Calvin'e karşı isimli kitabında bu mezhep diktatörlüğünü çarpıcı bir şekilde anlatır. Din maskesi altında  yapılan zulümleri, günahların en büyüğü olarak tanımlayan Zweiğ şöyle der:" Ve bu şeyler ne kadar gaddarca  olursa olsun, böylesi cinayetlerin İsa adıyla gizlenmeye çalışılması ve mazeret olarak böylece onun iradesinin yerine getirildiğinin ileri sürülmesi, failleri adına daha beter bir günahtır." Zorbalık bir günahsa din adına zorbalık iki günahtır. Ne yazık ki 15 Temmuz'da bu yapılmış zorbalık din kisvesi ile gelmiştir.

Darbelerle mücadele hem toplumun hem de devletin görevidir. Halkın iradesine sahip çıkmayanlar sonunda halkı da bulundukları mevkileri de kaybederler. Ancak, bu mücadelenin de -hukuk içinde- yapılması gerekir.Darbe yapılanmasının gerçek amacını bilmeyen, dinle aldatılan, eline silah almayan insanların örgütün nihai hedefini bilen ve bunu kabul ederek dahil olanlarla ayrılması gerekir. Devleti yönetenlerin bile aldandığını itiraf ettiği bir ülkede vatandaşa niçin aldandın denilemez.  Hukuk devleti aldananlarla aldanmayanlara aynı muameleyi yapmaz. Zira örgüt suçlarında bilmeden dahil olmak suçun manevi unsuru olan kastı ve dolayısıyla suçu ortadan kaldırır. Ne yazık ki yargılamalar boyunca bu basit hukuk kaidesi gözetilmemiş, ortaya bir çok mağduriyetler çıkarılmıştır.

15 Temmuz sadece bir darbe teşebbüsü değildir, aynı zamanda millet olarak darbeye karşı durmanın, demokrasiye sahip çıkma kararlılığı açısından da bir dönüm noktasıdır. Türk milleti cemaat veya tarikat devletine karşı çıkarken aynı zamanda demokrasiden vazgeçmeyeceğini de göstermiştir. 15 Temmuz'u demokrasiye sahiplik yerine bir parti veya lidere sahiplik şeklinde okumak vatandaşın gösterdiği fedakarlık ve hassasiyeti anlamamak demektir. Eğer darbe defteri nihai olarak kapanmışsa bu vatandaşın gösterdiği basiret ve cesaretin sonucudur. Vatandaş hayatını sebil ederek siyasetçileri cesaretlendirmiş, saklandıkları yerden çıkmalarını sağlamıştır. Siyaset kurumuna düşen, vatandaşın mesajını doğru okumak ve demokratik mücadele kanallarını sonuna kadar açık tutmaktır.Çünkü darbe ve darbecilerle asıl mücadele demokrasiyi derinleştirmek ve çerçevesini genişletmektir.