Bugün 15 Temmuz darbe girişiminin 6. Yıl dönümü. O hain darbe girişiminde 251 şehit ve yüzlerce yaralı vardı. Bu bir cinnet halidir.

Buna darbe demek de pek akıl işi değildi. Çünkü geleneksel ihtilaller gece saat 02 veya 03 gibi insanların uykuya daldıkları anda yapılırdı. Geçmişte darbeler genelde böyle yapılmıştı. Geçmişte TRT’nin tekel yayın kuruluşu yıllarında darbeciler ilk önce TRT’yi tesirsiz hale getirirler, sonra Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Bakanları tesirsiz hale getirirlerdi.

15 Temmuz darbe girişimi tam bir acemilikle ve aptalca, gecenin erken saatlerinde önce Boğaz Köprüsü kesiliyor ve darbe girişimi başlıyordu. Adeta darbecilik oyunu oynanıyordu. O gece Adana’dan bir dostum aradı. “Aydın sen habercisin, neler oluyor? Boğaz Köprüsü’nde hareketlilik var. Ankara’da uçaklar havalanmış, neler oluyor?” diye sormuştu. Ben o anda bir şaşkınlık yaşadım ve ilk olarak oğlum Alperen’i aradım. O dönemde ATV’de yönetmenlik yapıyordu. İlk önce oğlumu aradım. “Oğlum neler oluyor?” diye sordum. Alperen; “Baba ben de anlamaya çalışıyorum. ATV Genel Müdürü beni göreve çağırdı. Şu anda evden çıktım, ATV’ye ulaşmaya çalışıyorum” dedi. Sonuçta az zaman sonra aptalca yapılmaya çalışılan bir darbe girişimi olduğunu öğrenmiş olduk.

Bu darbe girişimi hakkında çok farklı rivayetler söz konusudur. Bir defa darbe yapılacağını MİT Başkanı Hakan Fidan, gündüz saat 14:00’te haber alıyor ve ilk önce dönemin Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar’ı bilgilendiriyor. Daha sonra diğer önemli devlet kademeleri durumdan haberdar ediliyor. Şimdi düşünelim. Gündüz 14:00’te haber alınıyor ve hiçbir işlem yapılmıyor. Bu olacak iş değildi.

Olay şudur: Bana göre devlet erkanı durumu önce anlamaya çalışıyor, sonra gerekli yerleri bilgilendiriyorlar ve beklemeye başlıyorlar. Bakalım ne yapabilecekler. İyot gibi açığa çıksınlar ve onları kısa sürede tesirsiz hale getiririz diye düşünmüş olabilirler. Belki de bu kadar zayiat verebilecekleri kestirilememişti. Ama ne yazık ki; TBMM bombalanıyor, Polis Özel Kuvvetler basılıyor. Daha burada bir anda sayamayacağım birçok kuruluş basılıyor ve yetkililer tesirsiz hale getiriliyordu. Sonuçta 251 şehit ve yüzlerce yaralı ile kanlı darbe girişimi bastırılmıştı.

Başka bir rivayete göre, Sayın Cumhurbaşkanı darbe girişimini eniştesinden(!) haber almıştı. Doğrudur, değildir bilemeyiz. Ama bana pek inandırıcı gelmemişti. Çünkü uçan kuştan bile haberi olan Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın göstere göstere gelen bir darbe girişiminden nasıl haberi olmazdı. Kaldı ki, FETÖ hakkında en ince ayrıntılarına kadar bilgi sahibi olduğunu düşünüyorum. Dahası Fetullah Gülen ve cemaatini, bu denli pervasızca devleti ele geçirmeye çalışan bu güruhu kendileri semirtmedi mi? Hatta cemaat için “Ne istediler de vermedik” diye olayı özetlemişti. Ak Parti iktidarları Fetullah Gülen ekibine sonsuz büyüme ve hareket etme kolaylığı sağlanmıştı. Bu tehlikeyi gözleri gören insanlar zaman zaman dile getiriyorlardı. 1999 yılında TBMM’de rahmetli Kamer Genç’in bu cemaat hakkında söyledikleri hala kulaklarımızda çınlıyor. 2004 yılında Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Abdullah Gül ve Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök tarafından Fetullah Gülen Cemaati’ne dikkat çeken Milli Güvenlik Kurulu Kararı alınıyordu. Ancak Ak Parti iktidarları alınan MGK kararlarına rağmen cemaat hakkında en ufak bir girişimde bulunmuyordu. Hatta cemaatin büyümesine ön ayak olmuşlardı. Cemaatin, devletin kılcal damarlarına kadar girmelerine müsaade ediliyordu. Ordu, Polis, Adliye adeta FETÖ’cülere teslim edilmişti.

Kendilerini güçlü hissettikleri ve her türlü operasyonu yapabileceklerine kani oldukları bir dönemde “2013 yılında 17 / 25 Aralık Yolsuzluk ve Rüşvet Operasyonu” ile cemaat ve iktidar arasındaki ilk çatışma başlamıştı. İktidar elini çabuk tutmuş ve bu operasyonu az hasarla kapatmıştı. Yani yolsuzlukla suçlanan 4 bakanın istifası ile olay ört bas ediliyordu. Ancak cemaatle iktidar arasına artık kara kedi girmişti. İktidarın yüzde doksanının cemaatle iltisaklı olduğunu düşünürsek FETÖ ile savaşmanın o kadar kolay olmayacağı ortadaydı. FETÖ ile sadece Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan uğraşıyordu. Diğer devlet erkanı ise FETÖ ile savaşıyormuş gibi yapıyorlardı ama aslında çok da umurlarında değildi. Bu konuda Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu; “Eğer Fetullahçıların siyasi ayağını arıyorsanız ve hepsinin tutuklanmasını istiyorsanız, Ak Partililerin yüzde doksanını içeriye tıkmanız gerekir” diyordu. Pek de haksız sayılmazdı. Yine Ak Parti eski Milletvekili ve MYK üyesi Şamil Tayyar; “Bu ülkede FETÖ borsası” kuruldu diyordu. Doğru diyordu. Zira parası olan yakasını bir şekilde kurtarıyordu.

Son olarak diyebilirim ki; FETÖ ile mücadele eden bu iktidarda Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan başka kimse kalmadı. Ortada görülenler de göstermelik olarak görüntü veriyorlardı.

Yazımı çok sevdiğim ve yazılarımda da sıkça kullandığım bir sözle kapatmak istiyorum. “Bıldır yediğin Hurmalar……” diyorum ve başka da bir şey demiyorum.

NE MUTLU TÜRKÜM VE MÜSLÜMANIM DİYENE VE DİYEBİLENE