Ozanlar özgürdür; fikirlerini, düşüncelerini herhangi bir odaktan korkmadan, çekinmeden söyleyen kişilerdir.

Söyleyecekleri şeylerin hesabını yapmazlar. Bu sebeple söyledikleri çok kişiyi incitebilir.

Son devrin önemli ozanlarından biri de Ozan Arif diye tanınan Arif Şirin’dir.

Bağlamasına aşkla bağlanmış ve ozanlık geleneğine sevdalanmış biri olan Ozan Arif gençliğimizin yol gösteren şiirlerini, marşlarını da yazmıştı.

Ozan Arif’in siyasi tercihleri de vardı ve bunu Ülkücülük olarak adlandırmıştı. Aslında adlandıran o değildi. Ozan Arif’in başbuğum diye nitelendirdiği Alpaslan Türkeş’ti ülkücülüğün mimarı.

Ozan Arif ülkücü davanın ozanı olmayı kendine gaye olarak seçmişti. Bu sebeple ölene kadar ülkücülük üzerine yazdı, söyledi, hicvetti. Ama bunları yaparken hiç eğip bükmeyi tercih etmedi. Dosdoğru oldu. Dik durdu. Bu anlamda şahitliğim işe yarar mı bilmem ama ben Ozan Arif’in ömrü boyunca dik duran bir ülkücü ozan olduğuna şahidim.

Ozan Arif, siyasi lider olarak kabul ettiği Türkeş’e aşk derecesinde bağlıydı. Bu sevdadan olsa gerek Türkeş’in hakka yürümesinden sonra onun yerine oturan Bahçeli’yi bir türlü hazmedemedi ve (haklı veya haksız) çok ağır eleştirilerde bulundu. Zaten rahmetli Türkeş de Ozan Arif için “manevi oğlum” demişti. Ozan Arif de Türkeş’i manevi babası, başbuğu olarak kabul etmişti. Türkeş’in hakka yürüdüğü gün olan 4 Nisan 1997’yi “kara gün” ilan etmiş ve şiirin son beytinde şunları söylemişti.

“Türkeş gibi bir lider ne çıkmıştır, ne çıkar.

Yıkar onun acısı, Arif ’i artık yıkar,

Ateşin kanunudur düştüğü yeri yakar,

Bozkurtların boynunun büküldüğü günsün sen,

Dünyanın başımıza yıkıldığı günsün sen!"

Ozan Arif her ozan gibi polemiği seven biriydi. Kendisine karşı söylenen sözlerin altında da asla kalmazdı.

Ozan Arif, inandığını savunan, inandığının doğru olduğunu bildiği sürede de ondan asla vazgeçmeyen bir kişiliğe sahipti.

Ülkücülüğe sevdalı olduğu için sevdalandığına leke sürülmesine tahammül edemiyordu. Bu sebeple belki de en yakın dava arkadaşları hakkında hicivler yazmaktan çekinmedi.

Ozan Arif, hep milli ve manevi değerler çerçevesinde yazdı, söyledi. Aslında o ezilen Türk milletinin sesi soluğu oldu. Dünyanın neresinde ezilen bir Müslüman Türk varsa davasına sahip çıktı.

Milli ve manevi değerlerle örülü albümler Türk milleti tarafından çok sevildi. Özellikle 12 Eylül sonrasında Ülkücülerin dertlerini dile getiren şiirleri ve deyişleri o dönemin mazlumu olan ülkücülere manevi birer kalkan oldu. Bu sebeple Ozan Arif daha çok ülkücüler tarafından benimsendi.

Ozan Arif bir sanatçıydı. Başta da değindiğim gibi bir sanatçı sanatını icra ederken şu veya bu tesirin altında kalırsa sanatçılıktan çıkar. Bu sebeple Ozan Arif bazen sanatını icra ederken çok kırıcı da davranmıştır. Bu kırıcı davranışların çoğunu da kendi partisi olan MHP’nin ülkücü çiziden saptığını iddia ettiği noktalarda sergilemiştir. Bu sebeple sapmaların baş sorumlusu olarak gördüğü Bahçeli hakkında ağır ifadeler yer alan şiirler yazmış ve söylemiştir.

Ozan Arif sadece kendi partisine değil, siyasi arenada milli ve manevi değerlere kim yamuk yaptıysa hepsine birden ağır ifadelerle tenkitler getirmiştir. Bunlar içinde Ak parti ve lideri Erdoğan da vardır. Yıllar önce yaptığı “Ak mı Kara mı?” isimli albümünde Ak Parti’ye ve Erdoğan’a ağır eleştirilen yapmıştır:

Evet... Sayın Başbakan, Tayyip Bey hazretleri;

Arattınız siz sizden önceki namertleri,

Nasıl dile getirsem açtığınız dertleri,

Bir değişme masalı, bir de ak tutturdunuz,

Bu millete karayı, ak diye yutturdunuz...

Zannetme ki bu adam, sırf elleri iğneler,

Ben benden olanlara neler söyledim, neler!...

Neler çekti elimden, o oturan gölgeler!...

Bir değişme masalı, bir de ak tutturdunuz,

Bu millete karayı, ak diye yutturdunuz.

Değiştiniz, aksınız, tamam, iyi, çok güzel,

"Ak" lâfının üstünde özel duralım, özel!..

Yahu bu "Ak" diyenler, hep mi böyle müptezel?

Bir değişme masalı, bir de ak tutturdunuz,

Bu millete karayı, ak diye yutturdunuz.

Velhasılı Tayyip Bey, Allah size boy vermiş,

Gerisini maalesef, sanki kapıp koyvermiş,

Demek ki millet size, boyun için oy vermiş,

Bir değişme masalı, bir de ak tutturdunuz,

Bu millete karayı, ak diye yutturdunuz.

Her fani gibi Ozan Arif de yaşadı, ömrünün son yıllarında kanser hastalığına yakalandı. Tedavi gördü. İyileşti vs. derken hakkın emrine uydu ve gerçek aleme göç etti.

Bizim inancımızda ölülerin arkasından iyiliklerini yad etme vardır. Ölülerin ardından kötü konuşmak caiz değildir. Resulullah (sav) bu hususta meşhur iki hadisinde, “Bir arkadaşınız öldüğü zaman onu bırakın, onu gıybet edip ayıplamayın.”, "Ölülerinizin iyiliklerini, güzelliklerini anın ve kötülüklerini sarfı nazar edin." buyurmuştur.

Ozan Arif bizden biriydi. İmanlıydı, tam bir Müslüman Türk ülkücüsüydü. İslam’ın hâkim kılınması için kalemini ve dilini kullandı. Buna ben de dahil bütün bir Türk İslam âlemi şahittir.

Sağlığında MHP ve Bahçeli hakkında ağır ithamlarda bulunduğu için bazı MHP’li işgüzarlar Ozan Arif’in arkasından kötü konuşma aymazlığını gösterdi. Bu onların İslam literatüründen ne derece habersiz olduklarının bir göstergesinden başka bir şey değildi. Cenazesine gidilmemesi hususunda teşkilatlara gönderilen talimatlar ise ülkücülüğe yakışmayacak bir harekettir. Şahsen Devlet Bahçeli’nin, bilgelik göstererek Ozan Arif’in cenazesine gitmesini beklerdim. Çevresindeki tepkilerden çekinmemiş olsaydı gideceğine de emindim. Ama politik konjonktür buna engel oldu.

Ozan Arif Türk milleti ve ülkücüler tarafından çok sevilen bir şahsiyet olarak yaşadı ve bu dünyadan göçtü. Cenazesinde en az yirmi bir kişinin olması bunun en açık göstergelerinden biri oldu. Televizyon ve gazetelerin Ozan Arif’in cenazesinden bahsetmemesi ise tam anlamıyla bir hadsizlik olmuştur.

Bu dünyadan bir Ozan Arif geçti, yazdı, söyledi ve bunu anlamayan nadanlara rağmen ardından bir yad-ı cemil bıraktı. Ben ondan razıydım. İyi bir Müslüman, iyi bir Türk ve iyi bir Ülkücü olduğuna şahidim. Ozan Arif üzerinde bir hakkım olduğunu düşünmüyorum ama varsa anamın ak sütü gibi helal olsun.

Yazımı Ozan Arif’in “Ülkücü Derler Bize” isimli şiiriyle bitirmek istiyorum:

Aslımız Oğuz aslı, Ülkücü derler bize.

Neslimiz Âsım nesli, Ülkücü derler bize.

Cihandır eşiğimiz, Ocaktır beşiğimiz,

Dokuzdur ışığımız, Ülkücü derler bize.

İmanın kölesiyiz, Küfürün belasıyız,

Türk-İslam kalesiyiz, Ülkücü derler bize.

Vatana kanat gerdik, Uğrunda neler gördük,

Dört bin de şehit verdik, Ülkücü derler bize.

Zindanlar şükrümüzdür, Çilemiz zikrimizdir,

Partimiz fikrimizdir, Ülkücü derler bize.

Zindanda Bozkurt terler, Çakallar neden hürler?

Korksunlar diktatörler, Ülkücü derler bize.

Allah`tır tek hakim be, Kur`an`dır tek hüküm be,

Bey kimmiş, paşa kim be? Ülkücü derler bize.

İpse de kaderimiz, Yüzülse de derimiz,

Başbuğdur liderimiz, Ülkücü derler bize.

Başbuğ`dan ferman ola, Ârif`e derman ola,

Gün ola harman ola, Ülkücü derler bize.