Ethem Sancak Siirtli ve Arap asıllı Türk vatandaşı olduğunu açıkça beyan eden eski bir sosyalist ya da Maocu Komünist… Olabilir tabii, şimdi de Türkiye’nin önde gelen kapitalistlerinden biri. Buna da diyecek bir sözümüz olamaz; insan değişime ve gelişime müsait bir yaratıktır. Anladığımız kadarı ile Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’la, siyasete milletvekili olarak devam etme kararı aldığı günlerde ve Siirt Milletvekili adaylığı sırasında tanışmışlar. Hem, Ethem Sancak tıpkı Emine Hanım gibi Siirtli olduğu için Tayyip Bey’e “Enişte” diyor da olabilir, gayet normal.

O günlerde yaşananları tam bilmiyoruz ama Ethem Bey bir vesile ile bulundukları Rize’de, “Anam babam ve çocuklarım sana feda olsun Erdoğan” dediği için gündeme oturmaya başlamıştı. Bu tabir aslında Sahabe’nin Peygamber Efendimize olan bir hitap şekli idi. Oradan esinlenmiş olabilir, bilmiyoruz. Ancak bu sevgisini hiç gizlemedi ve daha da ileri götürerek, “Gördükçe âşık oldum. Doğrusu solculuk dönemimde Mevlana ile Şems’in arasındaki aşka anlam veremiyordum. Tanıdıktan sonra gördüm ki, böyle bir ilahi aşk iki erkek arasında olabiliyor” deyiverdi. Ona da bir şey diyemeyiz, öyle değil mi?

Ancak bu sevgi ya da bir gazeteye başlık olduğu gibi “Kârlı aşk”, Ethem Sancak’ın sahibi olduğu BMC fabrikası ile askeri araçların ihtiyaçları konusundaki alışverişlerde ve daha sonra Tank Palet Fabrikası’nın “satış” ya da “işletme hakkının devri” meseleleri konuşulurken hep gündeme geldi, daha da geleceğe benziyor. Nitekim “Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK), birliklerinin operasyonel kabiliyetlerinin arttırılması amacıyla BMC Otomotiv Sanayi ve Ticaret AŞ'den (BMC) 529 taktik tekerlekli araç alınacak” haberi duyulunca yine yazılıp çizildi.

Olabilir tabii, herkes istediğini sevmek ya da âşık olmakta serbesttir, kim ne karışabilir ki? O konuyu geçelim… Ankara’da, yapılan Savunma Sanayii konulu toplantıda bir konuşma yapan Ethem Sancak, görüntülü ve sesli videosu da dijital ortamda dolaşan konuşmasında aynen şunları söyledi:

“Liderimiz bana dedi ki; ‘Sen o otomotiv şirketinin altından kalkabilir misin?’ Valla ne emrederseniz onu yaparım. Ama buna gücüm yetmeyebilir. Elimdeki varidatım bu. Savunma sanayiine girmek o gün için bir macera. Ben de eski bir sosyalist yeni bir Müslüman olarak kardeşlerim arasında adil bölüşmüştüm serveti. 16’da bir parçası kalmıştı. Dedim; ‘Bu para var. Bununla alınabiliyorsa ihaleye gireyim. Ama diyelim ki aldım. Bunu emrettiğiniz gibi güçlü bir sanayi şirketi haline getirebilmem için güçlü bir fon olması lazım arkamda. ‘Ne yaparız’ dedi. Sizin büyük ferasetinizle Arapların onurlu bir bölümünü kendine getirttiniz. Katar’la neredeyse tek millet iki devlet haline geldik. Allah da gani gani para vermiş Katar’a. Emir’de sizi kırmaz. Katar devletini ve silahlı kuvvetlerini bana ortak ederseniz bu işin altından kalkarız. Sağ olsun Sayın Emir’i aradı o da kırmadı. BMC’nin yüzde 50 eksi birini Katar ordusuna sattım. Tek başına yapmak istemiyordum. Benim gibi deli bir Laz ortak da önerdi bana Sayın Cumhurbaşkanım. Onu da yanıma aldım; Talip Öztürk, eşit bölüştük.”

Bu konuşmada geçen “Eski bir Sosyalist, yeni bir Müslüman olarak” diye başlayan cümleden, sanki “Sosyalist olan Müslüman olamaz” ya da “Müslümandan Sosyalist olmaz” anlamını mı çıkarmak gerekir pek anlayamadım ama olsun, dil sürçmesi diyelim gitsin… Konuşmasının bir yerinde, “Bu para -sanırım şu kadar para demek istiyor- var, bununla alınabiliyorsa ihaleye gireyim” diyor. İhale olmuş mu, olmuşsa girip kazanmış mı onu da bilmiyorum. Olmuş ve kazanmış olabilir; yalnız, bu konuşmanın sonundaki “Eşit bölüştük” cümlesi pek anlaşılamadı galiba. Herhalde, “Katar Emiri, Talip Öztürk ve Ethem Sancak olarak üçümüzbölüştük” demek istiyor; o da olabilir ama çok konuşan çok hata yapar, çok çam devirir be Ethem Sancak!

Nitekim bir ara Sabah Gazetesine verdiğiniz röportajda şu ifadeleri kullanmışsınız:

“Önce Kürt yok deniyordu. Sonra Kürt realitesi var ama desinler ki ne mutlu Türküm diyene! Ya niye desinler? Ben Türk değilim, ben Arabım. Türk vatandaşıyım ve onur duyuyorum ama ben aslen Arabım. Ben Türk olmaktan mutluluk duymam, üzülürüm. Aslımı niye inkâr edeyim ki?”

Şimdiye kadar hep “olabilir” demiştim ama işte bu olmadı… Galiba okuduğunuzu da anlamıyorsunuz Ethem Bey! Orada “Ne mutlu Türk olana” denmiyor, “Ne mutlu Türküm diyene” ifadesi var. Türk vatandaşı isen ve söylediğine göre “bundan onur duyuyorsan” zaten sen de -bilmeden- aynı şeyi söylüyorsun. O halde mesele kapanmıştır. Üstelik bu serveti herhalde Arap ülkelerinden birinde kazanmadın değil mi? Sana bu imkânları sunan insanlara ve toprağa saygı göstereceksin.

Bir de Akit Gazetesi’ne beyanat vermişsin ki o hiç ama hiç olmadı. Demişsin ki:

“Biz kavmiyet bakışı ile bakmıyoruz olaylara... Ümmet gözüyle bakıyoruz. Benim için İslâm’a sarılmış, dik duran bir Arap, ruhunu Batıya satmış olan 50 Türk’e bedeldir!…”

500 yıl kendilerine bekçilik eden Osmanlı’ya ihanet edip İngiliz ve Fransızlarla işbirliği yapan, Filistin’i İsrail’e yem ettikleri gibi İsrail politikalarına destek olan, Irak’la Suriye’yi Amerika ile Rusya’ya ezdiren, Mısır’da ABD’den habersiz adım atmayan, Yemen’de Müslümanları aç sefil bırakan, Myanmar’dan kendilerine sığınan Müslümanları sınır dışı etmeye kalkan, İstanbul’un göbeğindeki konsolosluklarında dünyanın en adi, en vahşi cinayetlerinden birini işleyen Arapları ne yapacaksınız? Oralarda Araplar dik durabilselerdi böyle mi olurdu? Asıl ruhlarını satanlar onlar değil mi? İslam’a sarılmış olsalardı böyle mi olurdu?

Her devletten, her milletten olduğu gibi Türkler arasından da hainler çıkabilir, sizin tabirinizle “Ruhunu Batı’ya satan elli”, hatta yüz, bin beş yüz Türk olabilir ama Türklerin devletlerine ve milletlerine topluca ihanet ettikleri görülmemiştir Bay Sancak…

Madem bölüşeceğinizi bölüştünüz, haddinizi bilin ve fazla ileri gitmeyin. Laf üretmek yerine işinize bakarsanız daha iyi olur!