Osman Oktay’ın Habererk’te yayınlanan yazısında Cumhurbaşkanlığı Hukuk Politikaları Kurulu’nun 8 Mayıs’ta “Cumhurbaşkanı’nın dolayısıyla Hükümet’in yüzde elliden fazla oyla seçilmesiyle halkın/seçmenin bir sorunu yoktur.Tam tersine bu kural Halkın İradesini güçlendirmiştir.” başlıklı bir bilgilendirme metni yayınladı.

Resmi twitter hesabından yayınlanan açıklamaya “Cumhurbaşkanlığı Hukuk Politikaları Kurulu'nun görüşü ekte kamuoyunun bilgisine sunulmuştur.” denildi.

SKANDAL İFADELER

Üç sayfa olarak düzenlenen metinde “Cumhurbaşkanının Yüzde Elliden Fazla Oyla Seçilmesinin Bazı Anlamları Üzerine” başlığı altından maddeler halinde durum anlatıldığı görüldü.

Üçüncü sayfada ise tam anlamıyla skandal ifadelere yer verildi.

Habererk yazarı Osman Oktay konu ile ilgili olarak şunları yazdı

“İşte 3.Madde ve altında yer alan açıklamalar:

Bu Kuralın Türkiye Açısından Manası Nedir?

“Öte yandan Türkiye’de hükümetin yüzde elliden fazla oyla seçilmesinin çok daha özgün ve derin anlamları vardır.

Türkiye Toplumu çok kimlikli bir toplumdur. Bunun iki manası vardır.

Birincisi bizim toplumumuz farklı kimlik gruplarının bir bileşkesidir. Dolayısıyla her kimlik grubu ayrı özellikler taşısa da toplumun bütünlüğünün bir parçasıdır.

İkincisi ise toplumun yapı taşı olan bireylerimiz tek boyutlu ve tek kimlikli değildir. Her birey birden çok kimliğe sahip olarak çeşitli kimlik gruplarının kesişim alanlarında yer almaktadır.

Toplumumuzun bu özellikleri sosyolojik ve siyasal istikrarı korumak için her mecrada, her yapıda, her sistemde ve her yaklaşımda mutlak surette ve belirleyici bir faktör olarak hesaba katılmalıdır.

Bu hesabı yaparken önemli temel verilerden birisinin daha altını çizmek gerekir. Türkiye Toplumu ve onu oluşturan bireyler çok kimlikli olmakla birlikte başat aidiyetinin tek kimlik üzerinden ifade edilmesi ihtiyacı doğduğunda hiçbir kimlik grubu tek başına toplumun çoğunluğunu oluşturmamaktadır. Yani hiçbir kimlik grubu gerek halk kesimi olarak gerekse seçmen olarak yüzde elliden fazla bir sosyolojik güce sahip değildir. Hepsinin sosyal tabanı yüzde ellinin altındadır. Bu durum adeta maruf ve meşhur bir vakıadır. Zaman zaman yapılan tüm araştırmalar da aynı sonucu vermektedir. Zaten toplumsal hayat pratiklerimiz ve çeşitliliğimiz bu olguyu her gün gözlemeye de imkân sağlamaktadır…”

Osman Oktay yazısına şöyle devam etti; "Her şey açık seçik ortada, yorum yapmamıza gerek yok ama Hukuk Politikaları Kurulu üyelerine herhalde öncelikle bizim “Türkiye Toplumu” değil Türk Milleti olduğumuzu hatırlatmamız gerekiyor. Biz hep birlikte Türk Milleti’yiz ve bir büyük grup içinde sığıntı hiç değiliz. Hepimiz ayrıca, kanla irfanla kurduğumuz Cumhuriyet Türkiyesi’nin fertleriyiz. Şimdi de Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ne diyor ona bakmalıyız; öyle değil mi?

Cumhuriyet dönemi Türk anayasalarında vatandaşlıkla ilgili ilk düzenleme 1924 Anayasasının 88. maddesiyle getirilmiştir. Buna göre, “Türkiye ahalisine din ve ırk farkı olmaksızın vatandaşlık itibariyle Türk ıtlak olunur.”

1961 Anayasası’nda 54. Maddenin 1. Fıkrası: ”Türk devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk’tür.”

Aynı hüküm 1982 Anayasası’nda da korunmuş olup halen yürürlüktedir. Bu hüküm, Anayasa Mahkemesince, “Bireysel insan hakları yönünden eşitliği getirmek amacıyla kabul edilen bir ilke” olarak değerlendirilmiş olup konuyla ilgili bir kararında, “Bu ilkenin ulusu kuran herhangi bir etnik gruba ayrıcalık tanınmasını önleyen, birleştirici ve bütünleştirici bir temel olduğu” vurgulanarak, Anayasa’daki “Türklüğün ırka dayalı bir anlam taşımadığı, her kökenden gelen vatandaşların vatandaşlığı ve ulusal kimliği anlamına geldiği” belirtilmiştir. Yani, Kurul açıklamasında ifade edildiği gibi “Türkiye Toplumu (DOĞRUSU TÜRK MİLLETİ) çok kimlikli bir toplum” DEĞİLDİR.

Daha önceleri, bu konuda yapılan itirazları değerlendiren Anayasa Mahkemesi’nin bu görüşü ortada durup dururken Cumhurbaşkanlığı Hukuk Politikaları Kurulu’nun açıklamalarını nereye koymamız gerekiyor?

Kendileri bir açıklama yaptılar mı bilmiyorum ama bu soruyu MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin üslubu ile sormamız gerekirse “Hukuk Politikaları Kurulu ‘Türkiye Toplumu’ diyerek, ‘toplumumuz farklı kimlik gruplarının bir bileşkesidir’ diye ekleyerek ve ‘Türkiye Toplumu çok kimlikli bir toplumdur’ saçmalığı ile ne yapmak, nereye varmak istemektedir?”

Kısa ve net olarak şunu ifade ediyorum ki, Cumhurbaşkanlığı Hukuk Politikaları Kurulu’nun üç soru sorup kendince cevaplarını vererek yaptığı bu açıklama sorunludur ve çelişkilerle doludur. Her şeyden önce Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’na aykırıdır. Kendi açımdan, açıklamaya dayanak yaptıkları kurala karşı olmamın gerekçeleri üçüncü maddede sorulan soruya verilen cevaplarda geçen ifadelerdir ve tekrar vurgulayarak belirteyim ki TC Kimliği taşıyan herkes “Türkiye Toplumu”nun değil Türk Milleti’nin mensuplarıdır.

Atatürk’ün, “Ne mutlu Türk olana” değil de “Ne mutlu Türküm diyene” demesinin sırrı anlaşılamaz ya da anlaşılmak istenmezse böyle aykırı düşünceler ortaya atılabilir ancak bunu yapanlar arasında Cumhurbaşkanlığı Hukuk Politikaları Kurulu’nun olması hoş karşılanmaz. Sanırım bu kurullar sorgu sual sorulamaz ya da eleştirilemez değillerdir. Yaptıkları bu büyük hatadan dönmelerini diliyor ve bekliyorum.

Osman Oktay’ın “Cumhurbaşkanlığı Hukuk Politikaları Kurulu ne yapmak istiyor?” başlıklı yazısı için TIKLAYINIZ

TÜM YAZILARI

Yayınlan metinin tamamı

SAYFA 1

T.C. CUMHURBAŞKANLIĞI Hukuk Politikaları Kurulu

CUMHURBAŞKANININ YÜZDE ELLİDEN FAZLA OYLA SEÇİLMESİNİN BAZI ANLAMLARI ÜZERİNE

1- Bu Kuralla Halkın Bir Sorunu Var mı:

Cumhurbaşkanının yüzde elliden fazla oyla seçilmesini sorun olarak görmenin halkın siyasal sistemin işleyişindeki iradesini geliştirmeye bir katkısı olmaz, olamaz. Aksine halkın iradesini zayıflatma, sınırlandırma etkisi doğurur. Çünkü bu kural halkın hükümeti seçmesinde bir tıkanıklık yaratmaz. Ya ilk turda ya da ikinci turda halk Cumhurbaşkanını seçerek hükümeti sandık yoluyla doğrudan kurar. Dolayısıyla bu kuralla halkın/seçmenin hiç bir sorunu yoktur ve olamaz. Tam tersine bu kuralla ve bu kuralın zorunlu sonucu olan iki turlu seçimle halk seçmen olarak çok daha etkin hale gelmiş seçenekleri çoğalmış ve seçme özgürlüğü güçlenmiştir.

Ayrıca Halkımız bu kuralı iki kez kabul etmiş ve bu kurala göre iki kez de seçim yapmıştır. 2007 ve 2017 Anayasa değişikliklerinde halkımız Cumhurbaşkanının yüzde elliden fazla oyla seçilmesini iki kez referandumda kabul etmiştir. 2014 ve 2018 Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ise yine halkımız iki kez bu yöntemle Cumhurbaşkanımızı seçmiştir. Bu seçimleri de ilk turda tamamlamıştır. Demek ki halkımız açısından bu temel kural sadece Anayasa hükmü haline getirilerek değil aynı zamanda uygulanarak tecrübe edilmiştir. Böylece bu kural demokratik birikimimizin bir kazanımına dönüştürülmüştür.

2- Bu Kurala Karşı Çıkma Gerekçeleri ve Asıl Amaç Nedir:

Peki bu temel kural halkın lehine olmasına rağmen buna niye karşı çıkılır. Siyasi hesaplar açısından bakılırsa iki eğilim tespit edilebilir:

-Bazı siyasi mecralar hiç bir zaman yüzde elliden fazla destek almayı mümkün görmedikleri veya imkansıza yakın zor gördükleri için buna karşı çıkmaktadırlar.

-Bazı siyasi gruplar ve kişiler ise içinde oldukları siyasi mecranın her zaman yüzde elliden fazla destek almasının mümkün olamayacağı endişesiyle karşıt tutum almaktadırlar.

Bu karşı çıkış gerekçelerinin hiç birisi halkın çıkarına değildir. Çeşitli siyasi mecraların veya bazı siyasi grup ve kişilerin dar çıkarlarına ilişkin gerekçelerdir.

Demokratik siyasette ne zamanki siyasi aktörler halkın tümünün ihtiyacı veya halkın ortak çıkarları üzerinden siyaset yapmak yerine kendi dar siyasi menfaatlerini öne çıkarmışsa bundan zarar gören hep halk olmuştur. Bunu yapanlar da kendileri için kısa süreli bir fayda sağlamış olsalar bile sonra yok olup gitmişlerdir. Çünkü halk sadece kendi çıkarları yahut bazı çıkar grupları üzerinden siyaset yapan siyasi aktörlere ve oluşumlara demokratik rutin içinde uzun süre hayat hakkı vermez. Türkiye'nin demokratik siyasi tarihi halk tarafından bu sebeplerle siyasi ömrüne son verilmiş bir çok siyasi oluşuma ve siyasi aktöre şahitlik etmiştir.

Siyasi yaklaşımların ötesinde asıl önemlisi egemenliğin kullanımı açısından bu temel kuralı hedefe koyan anlayışlardır. Bu zihniyettekiler Milli Egemenliğin kullanımında halkın iradesini belirleyici hale getiren bu temel kurala egemenliğin halk iradesine dayanan bütünsel kullanımını parçalamak hedefiyle karşı çıkmaktadır. Bunun için de halkın iradesinin kapsayıcı bir şekilde gerçekleşmesini sağlayan yüzde elliden fazla oyla hükümet seçimini değiştirerek halkın iradesini olabildiğince bölecek bir modele geçmeyi zorlamaktadırlar. Böylelikle sosyal tabanı zayıf, seçmen desteği yetersiz dolayısıyla güçsüz ve yönetim istikrarı sağlayamayacak hükümetler kurulması ve bu hükümetlerin dar çıkar odaklarının kontrolünde olmasını istemektedirler. Asıl vahim olan da budur.

SAYFA 2

T.C. CUMHURBAŞKANLIĞI Hukuk Politikaları Kurulu

3- Bu Kuralın Türkiye Açısından Manası Nedir:

Öte yandan Türkiye'de hükümetin yüzde elliden fazla oyla seçilmesinin çok daha özgün ve derin anlamları vardır. Türkiye Toplumu çok kimlikli bir toplumdur. Bunun iki manası vardır.

Birincisi bizim toplumumuz farklı kimlik gruplarının bir bileşkesidir. Dolayısıyla her kimlik grubu ayrı özellikler taşısa da toplumun bütünlüğünün bir parçasıdır.

İkincisi ise toplumun yapı taşı olan bireylerimiz tek boyutlu ve tek kimlikli değildir. Her birey birden çok kimliğe sahip olarak çeşitli kimlik gruplarının kesişim alanlarında yer almaktadır.

Toplumumuzun bu özellikleri sosyolojik ve siyasal istikrarı korumak için her mecrada, her yapıda, her sistemde ve her yaklaşımda mutlak surette ve belirleyici bir faktör olarak hesaba katılmalıdır.

Bu hesabı yaparken önemli temel verilerden birisinin daha altını çizmek gerekir: Türkiye Toplumu ve onu oluşturan bireyler çok kimlikli olmakla birlikte başat aidiyetini tek kimlik üzerinden ifade edilmesi ihtiyacı doğduğunda hiç bir kimlik grubu tek başına toplumun çoğunluğunu oluşturmamaktadır. Yani hiç bir kimlik grubu gerek halk kesimi olarak gerekse seçmen olarak yüzde elliden fazla bir sosyolojik güce sahip değildir. Hepsinin sosyal tabanı yüzde ellinin altındadır. Bu durum adeta maruf ve meşhur bir vakıadır. Zaman zaman yapılan tüm araştırmalar da aynı sonucu vermektedir. Zaten toplumsal hayat pratiklerimiz ve çeşitliliğimiz bu olguyu her gün gözlemeye de imkan sağlamaktadır.

- Sosyolojik İstikrar: Bu derin ve güçlü sosyolojik gerçekliğimiz karşısında siyasal sistemin kuruluş ve işleyişinde halkın iradesini yüzde elliden fazla seçmen desteğiyle belirleyici hale getirmek sosyolojik istikrarın temel güvencesi olur. Çünkü sosyolojik istikrar ancak ve ancak toplumu oluşturan tüm kimlik grupların desteğiyle kurulan ve işleyen bir siyasal sistem içinde sağlanır. Türkiye'de hiç bir Cumhurbaşkanı adayı toplumun bütün çeşitliliğini dikkate almadan yüzde elliden fazla destek alamayacağına göre dışlayıcı siyasetlerin siyasal sistemde etkili olmasının önüne geçilmiş olur. Bunun yerine yüzde elliden fazla desteği aşağı çekerek hükümet kurma tercihlerine yönelmek dışlayıcı siyasete alan açar, toplumun şu ya da bu kesimini siyasal sistem dışına iter. Seçimi iki turlu yüzde kırkbeşe, yüzde kırka indirmek veya tek turlu basit çoğunluğa çekmek nitelik olarak aynı sonucu verir sadece nicelik/derece farkı olur. Dışlayıcı siyaset akımları yüzde elli desteğin altındaki her modelde kendine güçlü yaşam alanları bulur ve toplumsal mühendislik yeniden hortlar. O zaman halkın her kesimi açısından elde edilmiş özgürce yaşam kazanımları bir kez daha tehdit altına girer. Türkiye yeniden böyle bir türbülansa sürüklenirse bu kez toplumsal bütünlüğü korumak ve Milli Birliği ayrılıkçı tehditlere karşı eksiksiz savunmak çok daha zor hale gelir.

- Siyasi İstikrar: Siyasi istikrar tam olarak hükümetin halkın iradesine dayalı kuruluşunun önünde bir engel bulunmaması ve kuruluşun sayısal meşruiyetinin tartışmasız olmasıyla sağlanır. Hükümetin kuruluşundaki aşamalı engeller, sayısal oranlardaki sorunlar her zaman siyasi istikrarsızlık üretir. Türkiye'nin parlamenter sistem tarihi hükümet sebebiyle yaşanan onlarca ağır siyasi istikrarsızlık krizleriyle doludur. Darbelerin temel gerekçesi de hep bu siyasi istikrarsızlık krizleri olmuştur. Buna karşılık yüzde elliden fazla oyla hükümet kurulması ve bu kuralın gereği olarak iki turlu seçim yapılması siyasi istikrarı tam olarak sağlamanın güvencesidir. Halk birinci ya da ikinci turda her halükarda sandıkta hükümeti kurar. Yüzde elliden fazla destek zorunluluğu da sayısal meşruiyetin esasını oluşturur, sayısal meşruiyete ilişkin tüm tartışmaları ortadan kaldırır.

- Yönetim İstikrarı Yönetim istikrarı uzun erimli programların hayata geçirilmesini sağlayarak; toplumsal ihtiyaçların azami ölçüde karşılanması ve ülke menfaatlerinin en yüksek seviyede korunması için uygun zemini oluşturur. Bu nedenle son derece önemlidir.

SAYFA 3

T.C. CUMHURBAŞKANLIĞI Hukuk Politikaları Kurulu

Yönetim istikrarının iki boyutu vardır:

Birincisi uzun süreli hükümetler olması, yani mümkün olduğunca iki seçim arası dönemde yeni hükümet kuruluşuna ihtiyaç duymadan hükümet etmenin gerçekleşmesidir.

İkincisi iki seçim arası dönemde hükümet değişimi ihtiyacı doğarsa bu değişimin bir yönetim krizine sebebiyet vermeden en hızlı ve demokratik şekilde yapılarak yönetimde devamlılığın sağlanmasıdır.

Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi yönetimde istikrarın bu iki boyutunu da güvence altına alır.

Güçlü, istikrarlı ve uzun erimli yönetimler ancak kapsayıcı bir halk oyuna ve desteğine dayanmakla sağlanır. CHS’de bu gücü sağlayan iki turlu ve yüzde elliden fazla oya dayanan seçim sistemidir. Böyle bir kapsayıcılıkla hükümetin kurulması iki seçim arası dönemde hükümet yönetimindeki istikrarın birinci garantisini oluşturur.

Olağan dışı şartların istisnaen gerçekleşmesi halinde ise seçimlerin yenilenmesi yoluyla hükümetin çok kısa süre içinde yine doğrudan halk tarafından yüzde elliden fazla oyla kurulması yönetimdeki istikrarın ikinci garantisidir. Çünkü bu şekilde yönetim krizi doğmadan hükümetin/yönetimin yenilenmesi veya değişmesi sağlanır.

4- Sonuçlar:

Tüm bunlar birlikte değerlendirildiğinde iki turlu ve yüzde elliden fazla oyla Cumhurbaşkanının seçildiği sisteme karşı çıkmak ve bu oy oranını azaltmayı istemek;

- Türkiye Toplumunun sosyolojik istikrarının bozulmasına ve Milli Birliğin sosyal temelinin zayıflamasına, - Hükümetlerin kuruluşu ve işleyişi açısından siyasi istikrarın sarsılmasına ve siyasi krizler doğmasına, - Yönetim istikrarını bozacak koşulların oluşmasına ve böylelikle uzun süreli yönetim programı uygulamalarının engellenmesine, - Halkın iradesinin hükümetin kuruluş ve işleyişinde daralmasına ve çok parçalı tercihlere zorlanarak halkın gücünün azaltılmasına, - Sosyolojik siyasetin/halka dayanan siyasetin zayıflatılmasına ve halka rağmen siyaset anlayışının öne çıkmasına, sebebiyet verir.

Böyle bir talebin aslında sadece belli siyasi mecraların siyasi elitlerinin ve çeşitli dar çıkar odaklarının işine yarayacağı, buna geçişin Türkiye karşıtı güçlerin hükümet üzerinden ülke aleyhine operasyon yapacağı uygun ortamlar oluşturacağı çok net bir şekilde ortaya çıkar.

Şimdi bir kez daha soralım yüzde elliden fazla oyla Cumhurbaşkanı seçimine karşı çıkmak halkın ve ülkenin yararına mıdır?

Yoksa Milli Birliğimizin güvencelerinin en önemlilerinden biri olan bu temel kurala karşı çıkmanın arkasında başka hesaplar mı vardır?

Bilginize sunulur.

Cumhurbaşkanlığı Hukuk Politikaları Kurulu

Cumhurbaşkanlığı Hukuk Politikaları Kurulu Başkanvekili Mehmet Uçum

Editör: TE Bilişim