Bilindiği üzere Cumhurbaşkanlığı bünyesinde bazı kurullar oluşturulmuş ve o kurullara yapılan atamalarda gösterilen siyasi tercihlerle üyelere ödenecek ücretler gündem oluşturmuştu. Ücretler belki unutulur gibi olsa da o kurullardan bazıları zaman zaman yaptıkları açıklamalarla gündem olmaya devam ediyorlar ve öyle anlaşılıyor ki bu iş böyle devam edip gidecek…

Cumhurbaşkanlığı Hukuk Politikaları Kurulu’na ait twitter hesabından 08 Mayıs 2020 tarihinde yapılan “Cumhurbaşkanı’nın Yüzde Elliden Fazla Oyla Seçilmesinin Bazı Anlamları Üzerine” başlığı altında yapılan “Açıklama” Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın, “Devletin Temel Amaç ve Görevleri” başlıklı 5. Maddesinde zikredilen “Türk Milleti’nin bağımsızlığı ve bütünlüğü, ülkenin bölünmezliği” ilkelerine aykırı olarak ayrımcılığa kapı aralayan ifadeleri barındırmaktadır. 4 maddede sorulan sorular ve verilen cevaplardan oluşan söz konusu açıklamaya bakacak olursak:

1-Bu Kuralla Halkın Bir Sorunu Var mı?

2-Bu Kurala Karşı Çıkma Gerekçeleri ve Asıl Amaç Nedir?

3-Bu Kuralın Türkiye Açısından Manası Nedir?

4-Sonuçlar.

Aslında, üçüncü maddenin altına yazdıkları hem birinci maddede zikredilen “Halkın bir sorunu olup olmadığı -ya da olup olmayacağına-”, hem de ikinci maddede yer alan “Bu Kurala Karşı Çıkma Gerekçeleri ve Asıl Amaç Nedir” sorusuna cevap veriyor. İşte ben, Türk Milleti’nin bir ferdi olarak en azından üçüncü maddede yer alan ve “Bu Kuralın Türkiye Açısından Manası” olarak ifade edilen cümlelerin tamamına karşıyım, kabul etmiyorum. Yani son derece “sorunlu” ve “sakat” ifadeler. Dolayısıyla da “Bu kurala karşı çıkma” gerekçelerimin hemen hepsi de orada özetlenmiş durumda. Kuruldakiler gerçekten hukukçu iseler bunu nasıl gözden kaçırdıklarını ve Anayasamıza aykırılığını nasıl düşünemediklerini anlamış değilim. Herhalde kendilerini Anayasa’nın da üstünde görüyor değillerdir… İşte 3.Madde ve altında yer alan açıklamalar:

Bu Kuralın Türkiye Açısından Manası Nedir?

“Öte yandan Türkiye’de hükümetin yüzde elliden fazla oyla seçilmesinin çok daha özgün ve derin anlamları vardır.

Türkiye Toplumu çok kimlikli bir toplumdur. Bunun iki manası vardır.

Birincisi bizim toplumumuz farklı kimlik gruplarının bir bileşkesidir. Dolayısıyla her kimlik grubu ayrı özellikler taşısa da toplumun bütünlüğünün bir parçasıdır.

İkincisi ise toplumun yapı taşı olan bireylerimiz tek boyutlu ve tek kimlikli değildir. Her birey birden çok kimliğe sahip olarak çeşitli kimlik gruplarının kesişim alanlarında yer almaktadır.

Toplumumuzun bu özellikleri sosyolojik ve siyasal istikrarı korumak için her mecrada, her yapıda, her sistemde ve her yaklaşımda mutlak surette ve belirleyici bir faktör olarak hesaba katılmalıdır.

Bu hesabı yaparken önemli temel verilerden birisinin daha altını çizmek gerekir. Türkiye Toplumu ve onu oluşturan bireyler çok kimlikli olmakla birlikte başat aidiyetinin tek kimlik üzerinden ifade edilmesi ihtiyacı doğduğunda hiçbir kimlik grubu tek başına toplumun çoğunluğunu oluşturmamaktadır. Yani hiçbir kimlik grubu gerek halk kesimi olarak gerekse seçmen olarak yüzde elliden fazla bir sosyolojik güce sahip değildir. Hepsinin sosyal tabanı yüzde ellinin altındadır. Bu durum adeta maruf ve meşhur bir vakıadır. Zaman zaman yapılan tüm araştırmalar da aynı sonucu vermektedir. Zaten toplumsal hayat pratiklerimiz ve çeşitliliğimiz bu olguyu her gün gözlemeye de imkân sağlamaktadır…”

Her şey açık seçik ortada, yorum yapmamıza gerek yok ama Hukuk Politikaları Kurulu üyelerine herhalde öncelikle bizim “Türkiye Toplumu” değil Türk Milleti olduğumuzu hatırlatmamız gerekiyor. Biz hep birlikte Türk Milleti’yiz ve bir büyük grup içinde sığıntı hiç değiliz. Hepimiz ayrıca, kanla irfanla kurduğumuz Cumhuriyet Türkiyesi’nin fertleriyiz. Şimdi de Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ne diyor ona bakmalıyız; öyle değil mi?

Cumhuriyet dönemi Türk anayasalarında vatandaşlıkla ilgili ilk düzenleme 1924 Anayasasının 88. maddesiyle getirilmiştir. Buna göre, “Türkiye ahalisine din ve ırk farkı olmaksızın vatandaşlık itibariyle Türk ıtlak olunur.”

1961 Anayasası’nda 54. Maddenin 1. Fıkrası: ‘”Türk devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk’tür.”

Aynı hüküm 1982 Anayasası’nda da korunmuş olup halen yürürlüktedir. Bu hüküm, Anayasa Mahkemesince, “Bireysel insan hakları yönünden eşitliği getirmek amacıyla kabul edilen bir ilke” olarak değerlendirilmiş olup konuyla ilgili bir kararında, “Bu ilkenin ulusu kuran herhangi bir etnik gruba ayrıcalık tanınmasını önleyen, birleştirici ve bütünleştirici bir temel olduğu” vurgulanarak, Anayasa’daki “Türklüğün ırka dayalı bir anlam taşımadığı, her kökenden gelen vatandaşların vatandaşlığı ve ulusal kimliği anlamına geldiği” belirtilmiştir. Yani, Kurul açıklamasında ifade edildiği gibi “Türkiye Toplumu (DOĞRUSU TÜRK MİLLETİ) çok kimlikli bir toplum” DEĞİLDİR.

Daha önceleri, bu konuda yapılan itirazları değerlendiren Anayasa Mahkemesi’nin bu görüşü ortada durup dururken Cumhurbaşkanlığı Hukuk Politikaları Kurulu’nun açıklamalarını nereye koymamız gerekiyor?

Kendileri bir açıklama yaptılar mı bilmiyorum ama bu soruyu MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin üslubu ile sormamız gerekirse “Hukuk Politikaları Kurulu ‘Türkiye Toplumu’ diyerek, ‘toplumumuz farklı kimlik gruplarının bir bileşkesidir’ diye ekleyerek ve ‘Türkiye Toplumu çok kimlikli bir toplumdur’ saçmalığı ile ne yapmak, nereye varmak istemektedir?”

Kısa ve net olarak şunu ifade ediyorum ki, Cumhurbaşkanlığı Hukuk Politikaları Kurulu’nun üç soru sorup kendince cevaplarını vererek yaptığı bu açıklama sorunludur ve çelişkilerle doludur. Her şeyden önce Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’na aykırıdır. Kendi açımdan, açıklamaya dayanak yaptıkları kurala karşı olmamın gerekçeleri üçüncü maddede sorulan soruya verilen cevaplarda geçen ifadelerdir ve tekrar vurgulayarak belirteyim ki TC Kimliği taşıyan herkes “Türkiye Toplumu”nun değil Türk Milleti’nin mensuplarıdır.

Atatürk’ün, “Ne mutlu Türk olana” değil de “Ne mutlu Türküm diyene” demesinin sırrı anlaşılamaz ya da anlaşılmak istenmezse böyle aykırı düşünceler ortaya atılabilir ancak bunu yapanlar arasında Cumhurbaşkanlığı Hukuk Politikaları Kurulu’nun olması hoş karşılanmaz. Sanırım bu kurullar sorgu sual sorulamaz ya da eleştirilemez değillerdir. Yaptıkları bu büyük hatadan dönmelerini diliyor ve bekliyorum.