
Osman Oktay
Bu günah sahibini arıyor!..
O kanaatteyim ki bu yazıyı okuyanların çoğu aşağıda aktaracağım paylaşımda anlatılanlara benzer ifadelerle ya karşılaşmış, ya duymuş ya da aynı hissiyat içinde olmuştur.
Çünkü ben çok duyuyor, çok şahit oluyorum.
Aktaracağım paylaşım şu:
"Her sabah, sabah ezanıyla uyanıyorum. Cami evime çok yakın ve ezan sesi adeta evimin içinde okunuyor.
Öğretmen okulunda okurken Gökçeada’da çoğunlukla Rumlar oturduğu için sabahları sabah ezanı okunmadan ilçenin tek camisine cami cemaati olmak için giderdik. Genellikle üç ya da dört kişi olurduk… Aslında o saatlerde okuldan çıkışımız yasaktı. Ama yaptığımız iş “kutsal”a girdiği için herkes tarafından hoş görülürdü …
Hoca ezanı okumaya başladığı anda caminin kapısında olurduk genellikle. O Gökçeada sabahlarında her ezanı dinlediğimde içim titrer, kutsal bir görevi yerine getiriyor olmanın iç huzurunu yaşardım.
Uzun zamandır, çok uzun zamandır ne camiye gidiyor ne de namaz kılıyorum. Dinin bu kadar çok siyasileşip ayaklar altına alınması beni çok rahatsız ediyor.
Sabahları evimin içine giren ezan sesinden rahatsız olmasam bile; Gökçeada Öğretmen Okulunda okurken Gökçeada sabahlarında duyduğum o ilahi buyruk bana iç huzur vermiyor artık. İçimi o ilk gençlik yıllarımdaki gibi titretmiyor...
Her sabah okunan ve genellikle evimin içindeymiş̧ gibi duyduğum ezanlar iç huzur yerine, ülkemde olup bitenleri düşündükçe kederlendiriyor beni..."
Düşünebiliyor musunuz? Öğretmen Okulu öğrencisi, gencecik bir çocuk. Yatılı okuduğu okulunda bile her sabah erkenden kalkıyor, hazırlığını yapıp camiye koşuyor ve ezanla birlikte içeri girip cemaatle namazını kılıyor. Bu çocuk, bu genç, şimdi nerede ise her köşe başına kondurulan İmam Hatip öğrencisi değil. Ailesinden, kendi memleketinden uzakta yatılı okuyan bir öğrenci. Ezan sesi ile duygulanıyor, camiye koşup namaz kılarak huzur buluyor.
Gel zaman git zaman öğretmen oluyor, hayata atılıyor sanatkâr oluyor. İnancını kaybetmiyor, çünkü temeli sağlam.
Ancak gelin görün ki evinin yanındaki camide okunan ezan onu eskisi gibi çağırmıyor. Cami fiziken çok yakınında ama sanki ulaşılamayacak kadar da uzağında! Çünkü dini ve milli değerlerin hoyratça kullanılıp dayatılması, üstüne üstlük bir de siyasete malzeme yapılması pek çoğumuz gibi onu da bezdirip usandırmış. Çevremde, beş vakit namazlarını kıldıkları halde bırakın camiye koşmayı, Cuma namazlarına bile gitmeyen dostlar, arkadaşlar var.
Bu durum, "Papaza kızıp oruç bozmak" gibi değerlendirilmemeli. Eminim ki, insanları dinden soğutup uzaklaştıranlar vebalini ödeyecekler ve başlıkta sorduğum soru cevabını bulacaktır.
Diyanet İşleri Başkanlığı, 27 Haziran’da yayınlanan Cuma Hutbesi ile bu kırgın, dargın insanlara bir ümit vermiştir. Sanırım bunun farkına varılmıştır.
"İmam Hatip sayısı arttıkça arttı, cami sayısı çoğaldı da cemaat sayısı niye azalıyor" diye soranlar da inşallah cevabını bulmuşlardır. Herkes olup bitenden dersini alıp gereğini yaparsa o günah tutunacak dal bulamaz da sahipsiz kalır. Değilse başta Diyanet İşleri Başkanlığı ile ona yön vermeye çalışan siyaset kurumu bu vebalden kurtulamaz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.