
Av. Dr. İrfan Sönmez
Asıl Tehdit
Yeni süreci meşrulaştırmak için Türkiye buna mahkummuş gibi bir tablo çiziliyor.
Mahkûmiyet, mağlubiyet demektir.
Verilen acz fotoğrafı , bölücü çevrelerin cüretini artırmaktan, ülke birliğini tehlikeye sokmaktan başka işe yaramıyor.
Birinci Dünya Savaşı, sadece bir bölüşüm savaşı değildi, bir hedefi de Türkü Avrupa'dan kovmak mümkün olursa Orta Asya'ya sürmekti.
Sevr çöpe atıldı ama bazıları için -devlet kurmanın- hayali olarak kalmaya devam etti. Adını koymadan Sevr'in amaçlarını gerçekleştirmek için çalışmaya devam ettiler.
Önceki gün 'Serbesiyetteki yazısında;' İslamcı Kürtçü Mücahit Bilici şöyle yazıyordu: "Biz Kürdüz, Türkiye bizim vatanımız. Zorla bize Türk dedirtemezsiniz. Bu ülkenin sahibi biziz, daha dün gelip Türklük etiketinin arkasına saklanıp bize Türklük dersi vermeye kalkanlar değil. Eğer bir sıralama olacaksa Türkiye önce bizim ülkemiz, sizin değil..."
Bu üsluptaki kini nefreti görüyor musunuz?
Tıpkı Sevr'i dayatanlar gibi, 'Türkiye bizim ülkemiz, sizin ne işiniz var burada' diyor. Kürtlerle hiç bir zaman problemi olmamış Türklüğe çatıyor, onu düşmanlaştırıyor. Yazının devamı özet olarak; "ya bizim dediğimize gelir, yahut sonuçlarına katlanırsınız" mealindeki tehditvari ifadelerle bitiyor. Bizim dediğimizden kastı ise aslında Apo'nun dediği bir Türk-Kürt federasyonudur. Devletin birliğine, tekliğine veda edilmesidir. Bilici'nin yazısı Erol Güngör'ün yıllar önce yaptığı tespiti hatırlatıyor: Bazıları için İslamcılık aslında Türk'e düşmanlığın ve etnikçiliğin maskesidir, yeterli güce ulaşınca o maskeden sıyrılıp doğrudan doğruya etnik ayrımcılık yapacaklarından şüphe edilmemelidir. Güngör'ün dediği gibi -bazıları için,- tüm İslamcı grupları aynı kefeye koymak mümkün değil, doğru da değildir.
Bilici ve benzerlerinin son birkaç ayda kaleme aldıkları yazılara bakıldığında -o güce - ulaştıklarına inandıklarını gösteriyor. Artık içlerindekini açık açık dillendiriyorlar. Siz, bizim direktiflerimizi yapmaya mecbursunuz gibi didaktik bir dil kullanıyorlar.
Bu cüret ve cesaretin sebebi, yeni ayrıştırma sürecinde verilen fotoğraftır. Bahçeli'nin gösterdiği telaş, acelecilik ve neredeyse panik hali tetikte bekleyen etnikçi çevrelerin cesareti oldu. Bu ülke ve milleti var eden tüm değerler tartışmaya açıldı. Binlerce insanın kanlı katili olanlar -barış meleği- olarak sunuldu. Din birleştirici bir unsur iken ayrıştıran, her türlü farklılaşmayı, kopmayı meşrulaştıran bir araç haline getirildi. Bugün İslam, bu ülkede Allah'a ve onun şanlı Resulüne iman edenleri tanımlamaktan çok -bir partiye- oy verenleri tanımlayan siyasi bir kavrama dönüştürüldü. Türklük etnik bir kavrama indirildi. Millet ismi olarak kullanılması bölücülük olarak lanse edildi. Binlerce yıllık tarihi olan bir milletin ismi elinden alınmaya çalışıldı. Oysa Billig'in ifade ettiği gibi," isimler kim olduğumuzu, daha da önemlisi mevcut olduğumuzu belirtir. Yaşadığımız çağda ulusun ismi boş ve önemsiz bir şey olarak görülmemelidir." İsimsiz bir toplum, kimliksiz bir toplumdur ve her kaba girerek zaman içinde varlığını kaybeder. Bir millete İsminden vaz geç demek, mevcudiyetine son ver, tarih sahnesinden çekil, demektir.
Kim kendini ne olarak tanımlamak istiyorsa tanımlayabilir. Mesele kimsenin etnik aidiyeti değil, bu aidiyetin üst kimlik haline getirilmesi yahut terör tehdidiyle bu ülkenin üst kimliğinden vazgeçilmesinin istenmesidir. Bu düşünceye, -Terörsüz Türkiye veya barış- adı ile çanak tutmak bir milletin mevcudiyetine son vermektir. Türkiye mağlup olmuş bir ülke değildir. Verilen resim mağlup bir ülkenin idarecilerinin resmidir. Ülkenin bütünlüğüne yönelik asıl tehdit de budur! Çünkü bu, Mücahit Bilici örneğinde olduğu gibi etnikçi çevreleri daha da kışkırtmakta, bir kardeşlik ve uzlaşma iklimi yaratmayı imkansız hale getirmektedir
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.