Egemenlik aşınması: Kaderimizi çalan gölgeler!

Çalınan Egemenliğin İbretlik Hikayesi...

Gördüğünüz dünya, size sunulan illüzyondan ibaret. Perde arkasında, ulusların kaderiyle oynayan, egemenlikleri birer birer gasp eden sinsi güç varken, halkın rızası diye kutsanan o yüce kavram, bugün sadece fısıltıdan ibaret. Gücün tekelleşmesiyle zor kullanma hakkının keyfi şiddete dönüşmesi,itiraz sürecinin kaçınılmazlığını haykırıyor. ABD'de başlayan oyun, şimdi bizim topraklarımızda, her birimizin hayatında derin izler bırakıyor. Peki, insanlarımız neden hâlâ sessiziz?

Gerçekler Neden Saklanıyor: Bilgi Tekeli ve Zihinlerin Esareti

Bilgi edinme hakkı, modern çağın en büyük yanılsamalarından biri. Türkiye'de, "devlet sırrı" ya da "kamu yararı" gibi muğlak ifadelerle, en kritik bilgiler bile halktan saklanıyor. Büyük ihaleler, stratejik özelleştirmeler, uluslararası anlaşmalar... Hepsi birer sır perdesinin ardında. Bürokratik engeller, bilgiye erişimi boğuyor. ABD'deki "ulusal güvenlik" kılıfıyla yapılanın, bizde "devletin bekası" kılıfıyla nasıl rutinleştiğini görmemek için kör olmak gerek.

Medya mı? O da ayrı facia. Ana akım, iktidarın borazanı olmuş, eleştirel sesler susturulmuş, gazeteciler ya işsiz ya da demir parmaklıklar ardında. Otosansür, mesleğin onurunu ayaklar altına almış durumda. Sosyal medya desen, bot hesaplar ve trollerle dolu dezenformasyon bataklığı. Gerçekler eğilip bükülüyor, yalanlar hakikat diye yutturuluyor. Akademisyenler bile susturulmuş, bilimsel veriler siyasi çıkarlara kurban edilmiş. Zihinler esir alındıktan sonra, sıra iradenin gaspına gelir.

thumbnail-689b317722z.jpg

Meclis Kukla: Halkın İradesi Nasıl Boşaltıldı?

Parlamento, halkın iradesinin tecelli ettiği yer olmaktan çoktan çıktı. Türkiye'de, Cumhurbaşkanlığı Kararnameleri, yasama yetkisini fiilen gasp etti. Kanun hükmünde kararnameler, olağanüstü halin bitmesine rağmen kalıcı yönetim aracına dönüştü. Ekonomik, sosyal, idari her karar, Meclis'in denetiminden uzak, tek elden çıkması parlamenter sistemin ruhunu katletti.

Seçimler mi? Onlar da birer illüzyon. Seçim bölgeleri siyasi çıkarlara göre yeniden çiziliyor, seçmen listeleriyle oynanıyor, barajlar ve ittifak yasalarıyla muhalif sesler boğuluyor. Halkın temsilcilerini seçtiği değil, temsilcilerin halkı seçtiği düzen kuruldu. Meclis, "onay makamı"na dönüştü, milletvekilleri sadece el kaldıran figüranlar. Halkın iradesi, kuklaya dönüştürüldü. İrade boğulunca, adalet de körleşir.

Adalet Neden Kör: Hukukun Üstünlüğü Nasıl Katledildi?

Hukukun üstünlüğü, Türkiye'de sadece slogandan ibaret. Yargı bağımsızlığı, siyasi atamalarla, baskılarla, tehditlerle tamamen yıpratıldı. Yüksek yargı organlarına yapılan atamalarda liyakat değil, sadakat arandı. Eleştirel kararlar veren hâkimler ve savcılar hedef gösterildi, soruşturuldu, görev yerleri değiştirildi, hatta meslekten ihraç edildi. Yargı mensupları üzerindeki baskı, bağımsız karar almayı engelliyor.

Anayasal haklar, "terörle mücadele" veya "olağanüstü hal" gibi gerekçelerle askıya alındı. Uzun tutukluluk süreleri, savunma hakkının kısıtlanması, adil yargılanma ilkesini ayaklar altına aldı. "Anayasasız bölgeler" yaratıldı, hukukun genel prensiplerinden sapmalar yaşandı. Keyfi gözaltılar, aramalar, el koymalar rutinleşti. Hukukun üstünlüğü katledildi. Adalet körleşince, sokaklar orduya teslim olur.

Kolluk Ordu: Halk Neden Hedef Oldu?

Kolluk kuvvetlerinin militarize edilmesi, Türkiye'de "Egemenlik Aşınması"nın en ürkütücü yüzüdür. Toplumsal olaylara müdahalede orantısız güç kullanımı sıradanlaştı. Gösteri ve yürüyüşlere müdahalede artan şiddet, sivil özgürlüklerin nasıl kısıtlandığını gösteriyor. Polis ve jandarma yetkilerinin genişletilmesi, vatandaşların temel haklarını kullanmasını zorlaştırıyor.

Dijital gözetim uygulamaları, sosyal medya takibi, telefon dinlemeleri, kişisel verilerin toplanması... Hepsi birer denetim aracı. Biyometrik veri toplama ve yüz tanıma sistemleri, her birimizin adım adım izlendiği distopya yaratıyor. Bireylerin mahremiyeti ve özgürlükleri tehdit altında. Toplanma ve gösteri özgürlüğü, "terör" veya "kamu düzeni" gibi muğlak gerekçelerle engelleniyor. Dernekler, vakıflar kapatılıyor, sivil toplumun alanı daraltılıyor. Devlet, kendi vatandaşlarına karşı ordu gibi konumlandı. Bedenler esir alınınca, hapishane devletinin son perdesi açılır.

Son Söz: Hapishane Devleti ve Direnişin Kaçınılmazlığı

Tüm uygulamalarla Türkiye, özgür cumhuriyetten "bürokratik, silahlı, dijital gözetim açık cezaevine" dönüştü. Yasalar çarpıtıldı, gerçekler büküldü, güç sınırsızlaştı. "Biz Halk"ın egemenliği yerine, "Onlar Yöneticiler"in hâkimiyeti kuruldu.

Ancak bunlar son değil, başlangıçtır. Kurtuluş, sayı birliğinde ve kollektif harekette yatmaktadır. Sistemi doğru yöne çevirme iradesi, ancak kitlesel tepki ve bilinçli eylemlerle mümkün olabilir.

Ülkenin ve insanımızın özgürlük ve egemenlik mücadelesidir. Türkiye'deki "Egemenlik Aşınması" dinamiklerini anlamak ve bunlara karşı mücadele etmek, demokratik gelecek inşa etmek için elzemdir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Sadi Özgül Arşivi