
Sadi Özgül
DEM’in Bölgeyi Sahiplenme İddiası Türkiye’nin Birliğine Tehdittir!
DEM li milletvekilinin gazi meclis kürsüsünde “Bizim topraklarımızın üstüne baraj kurup sonra o barajlardan edindiğiniz elektriği bize fahiş fiyatlarla satmak sizin hakkınız değildir.” sözleri, sadece ekonomik eleştiri gibi sunulsa da aynı zamanda bölgeyi tek taraflı sahiplenme iddiasını da gözler önüne sermektedir.
Türkiye’nin doğu ve güneydoğusundaki kaynakların yönetimi ve etnik kimlikler üzerinden şekillenen tehlikeli aidiyet tartışmasını alevlendiren ifade, ülkenin birliğine ve egemenliğine doğrudan meydan okuyan, bölücü ve ayrıştırıcı dilin yansımasıdır.
Toprak Üzerindeki Tek Hak İddiasının Hukuki ve Toplumsal Çelişkileri
Türkiye Cumhuriyeti’nin toprakları, tüm vatandaşların ortak malıdır. Hiçbir etnik kimlik ya da grup, topraklar üzerinde tek başına hak iddia edemez. “Bizim topraklarımız” söylemi, anayasal bütünlük ve toplumsal barışla bağdaşmayan, ayrıştırıcı yaklaşımdır.
Bu tür ifadeler, hukuki temelden yoksun olduğu gibi, toplumda yeniden tesis edilmeye çalışılan güven ve barış ortamını zedelemekte, kapsayıcı politikaların önüne engel çıkarmaktadır. Bölge halkının tamamını kucaklayan adil ve eşitlikçi yaklaşımlar yerine, tek taraflı sahiplenme iddiaları, toplumsal huzuru tehdit etmektedir.
Sahiplenme Söyleminin Çelişkileri ve Pratik Tutarsızlıkları
Hem Türkiye partisi olma hedefinde olup, hem de bölgeyi sahiplenme iddiasında bulunanların, aynı zamanda bölgedeki kaçak elektrik kullanımı gibi uygulamalarla çelişen davranışları, söylemin samimiyetini sorgulatmaktadır. Bu bağlamda, kaynakların adil ve şeffaf kullanımı yerine, sahiplenme söylemiyle birlikte gelen tutarsızlıklar hem bölge halkının hem de ülke genelinin gözünde itibar kaybına yol açacak olması, sadece ekonomik değil, aynı zamanda ahlaktan yoksun siyaset anlayışı sorun olarak da değerlendirilmelidir.
Ayrıştırıcı Söylemin Toplumsal Kutuplaşmayı Derinleştirmesi
“Bizim topraklarımız” gibi ifadeler, toplumsal ayrışmayı ve kutuplaşmayı körüklemekte; karşılıklı güvensizlik ve öfkeyi besleyerek, toplumun farklı kesimleri arasında derin yaralar açmaktadır. Bölgesel kimliklerin meşru taleplerini dile getirmek elbette önemlidir; ancak bunu yaparken ülkenin birliğini ve bütünlüğünü tehdit eden ayrıştırıcı dil kullanmak kabul edilemez. Toplumsal barışın korunması için, kapsayıcı ve birleştirici söylem şarttır.
Tarihsel ve Politik Arka Planın Önemi
Bu tür sahiplenme iddiaları, geçmişten gelen bölücü ve ayrılıkçı söylemlerle örtüşmekte, Türkiye’nin milli birliğine yönelik tehditleri yeniden gündeme taşımaktadır. Tarihsel süreçte yaşanan acılar ve bölgesel çatışmalar, bu tür söylemlerin ne denli tehlikeli olduğunu göstermektedir. Bu nedenle, geçmişin dersleri unutulmamalı ve benzer söylemlere karşı kararlı duruş sergilenmelidir.
Kapsayıcı Birlik Vizyonu İçin Eleştirel Bakış
Bölgesel kimlikler, ülkenin zenginliği olduğuna göre kimliklerin saygı ve eşitlik temelinde var olması mümkündür. Ancak ifade edileni tek taraflı sahiplenme iddialarıyla değil, kapsayıcı, adil ve milli birlik ruhunu güçlendiren politikalarla sağlanabilir. Ayrıştırıcı olamayan eleştirel bakış açısı, bu tür ayrıştırıcı söylemlere karşı dururken, aynı zamanda ortak gelecek için umut ve çözüm önerileri sunmalıdır.
Keskin Uyarı ve Milli Birlik Çağrısı
Türkiye’nin birliği, “Bizim topraklarımızın üstüne baraj kurup sonra o barajlardan edindiğiniz elektriği bize fahiş fiyatlarla satmak sizin hakkınız değildir.” gibi bölücü ve sahiplenme iddialarına karşı güçlü duruşla korunmalıdır.
Bu söylemler, ülkeyi parçalamaya yönelik sinsi ve karmaşık planların parçası olarak görülmelidir. Halkın bilinçlenmesi, sorgulaması ve milli birliği savunmak için harekete geçmesi zorunludur. Her birey, bu tür tehlikeli söylemlere karşı sesini yükseltmeli, ülkesinin bölünmez bütünlüğü için sorumluluk almalıdır. Unutulmamalıdır ki, gerçek güç, birlikten ve bilinçten doğar; Türkiye’nin geleceği, bu bilinçle şekillenecektir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.