Siyasi Arenanın Maskeleri: Pembe İhanetler ve İllüzyonlar

Türkiye siyaset sahnesi, vaatlerle ihanetlerin, ilkelerle pazarlıkların iç içe geçtiği, akıllara durgunluk veren tiyatroya dönüştü sanki.

İktidar koltukları uğruna her türlü kılığa girmeye hazır figüranların cirit attığı, milliyetçilik söylemlerinin NATO üslerine selam durduğu, "vatanseverlik" naralarının ise küresel güçlerin gölgesinde atıldığı şüpheleri, vicdanları kanatan soruları beraberinde getiriyor.

Peki öyleyse, bu karmaşık tabloda, gerçek nerede gizli?

NATO Kıskacında Bağımsızlık Hayalleri Çürüyor!

NATO'dan çıkış senaryoları, adeta yasaklı düşünceler arasında yer alıyor. Özgürlük ve tam bağımsızlık arayışındaki sesler, NATO karşıtı oluşumlara işaret etse de, mevcut siyasi yelpazenin sağ kanadında böyle cüretkar çıkış yapabilecek iradeye sahip herhangi aktörün bulunmadığını görmekteyiz.

İddialara göre, "Gladyo" benzeri derin yapıların bu türden köklü değişimlere asla izin vermeyeceği, siyasetçilerin ise görünmez güç odaklarının çizdiği sınırların dışına çıkma cesaretini gösteremediği konuşuluyor.

NATO'dan ayrılmanın bedelinin ağır olacağı, Güney Kıbrıs'ın ittifaka dahil edilmesi, Kıbrıs'tan tamamen dışlanma, Ege'de Yunanistan'ın pervasızlaşması ve Suriye'deki dengelerin altüst olması gibi felaket senaryolarıyla korku salınıyor. Ancak, tüm korku iklimi, ülkenin kaderini yabancı paktlara teslim etmenin meşru gerekçesi olabilir mi?

Makam Uğruna Eğilen Başlar, Çiğnenen İlkeler

Siyasi arenada ilkesizlik, neredeyse norm haline gelmiş durumda. İktidar partisinden gelecek olası bakanlık teklifleri karşısında, düne kadar en sert eleştirileri yöneltenlerin dahi anında saf değiştirebileceği, makam ve mevki hırsıyla yanıp tutuşanların koşarak yeni efendilerinin kapısını çalacağı iddiaları, siyasetin ne denli kirlendiğini gözler önüne seriyor.

Danışmanlıklar, koltuklar ve kişisel çıkarlar uğruna ideolojilerin nasıl buharlaştığı, "pazarlık adamları" olarak nitelendirilen bazı figürlerin, topladıkları oyları en yüksek teklifi verene satma peşinde olduğu söylentileri, seçmenin iradesinin nasıl hiçe sayıldığını acı şekilde gösterirken, siyaset kurumuna yönelik güvensizliği derinleştirirken, halkın gerçek temsilcilerini bulma umudunu tüketiyor.

"Yerli ve Milli" Söyleminin Sahte Yüzü

"Müslüman olmayanı Türk'ten saymama" cüretini gösteren, ancak aynı zamanda NATO'ya biat etmekten çekinmeyen sözde milliyetçi-muhafazakar çevrelerin ikiyüzlülüğü, artık gizlenemeyecek kadar aşikar. Suriye'ye yerleşmeye çalışan İsrail'e karşı aniden kükreyenlerin, "Bu azgınlığı, bölgedeki hesapları bozarız!" şeklindeki hamasi nutukları, samimiyet testinden geçemiyor. Peki öyleyse, madem bu kadar kararlılar, neden NATO şemsiyesi altında bölgedeki emperyalist planlara ortak oluyorlar? Tüm çelişkili tutumları, "yerli ve milli" söyleminin ardındaki sahtekarlığı ve dış güçlere bağımlılığı apaçık ortaya koymuyor mu?

Kıbrıs Üzerinden Oynanan Tehlikeli Oyunlar

Kıbrıs meselesi, uluslararası toplumun ve özellikle Avrupa Birliği'nin taraflı tutumlarıyla daha karmaşıklaşıyor. Türk tarafının iki devletli çözüm vizyonunun ciddiye alınması gerekirken, AB'nin Rum tarafının baskılarına boyun eğerek tarafsızlığını yitirdiği eleştirileri yükseliyor.

Uluslararası hukukun ve adalet ilkesinin hiçe sayıldığı, Türk halkının iradesine saygısızlık yapıldığı ortamda, kalıcı çözüm nasıl mümkün olacak? Yoksa Kıbrıs, büyük güçlerin ve onların yerli işbirlikçilerinin çıkarları uğruna feda mı ediliyor?

Siyasi Partiler Kimin Kontrolünde?

Türkiye'deki siyasi partilerin tamamının NATO tarafından kurulduğu gibi radikal iddialar dahi dillendirilirken, sözde "solcu" partilerin bile NATO'ya karşı net tavır sergilemekten kaçınması, şüpheleri körüklüyor. Ayrıca Türk Silahlı Kuvvetleri'nin içinden geçildiği, "Gladyo" gibi yapıların hala aktif olup olmadığı tartışmaları sürerken, ülkenin gerçekte kimler tarafından yönetildiği sorusu, zihinleri kemiriyor.

Başat güçler arasında tek dostu olmayan, aksi senaryoda İran konumuna düşürülme korkusuyla yaşayan Türkiye, kısır döngüden nasıl kurtulacak? Siyasetçilerin kişisel hırsları ve dışa bağımlı politikalar, ülkeyi uçuruma mı sürüklüyor?

Gidişata dur demek, ancak merak eden, sorgulayan, eleştiren ve aldatmacalara kanmayan bilinçli toplumla mümkündür.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Sadi Özgül Arşivi