
Sadi Özgül
Tarihin Kırılma Anı: İhanetler ve Destansı Direniş!
Tarihin tozlu sayfaları arasında öyle anlar gizlidir ki, cüretkar sorgulamalarla aydınlatılmadıkça, hakikatler gölgelerde boğulmaya mahkum kalır. Şimdi, o anlardan en sarsıcı olanına, ihanetin en koyu gölgesiyle kahramanlığın en parlak ışığının kesiştiği noktaya, tüm ezberleri bozacak bakışla yaklaşıyoruz.
Hazır olun, çünkü bildiğiniz her şey sarsılmak üzere!
Ölüm Fermanına Karşı Doğan Mucizevi Liderlik
Bundan tam 105 yıl evvel, 12 Mayıs günü son Osmanlı Padişahı Vahdettin, kendi milletinin kurtuluş meşalesini yakmaya azmetmiş komutan için idam fermanını tereddütsüz onayladı. Evet, Mustafa Kemal Paşa, boynunda ölüm yaftasıyla, yokluklar ve imkansızlıklar deryasında Milli Mücadele gemisini zafere taşıdı.
İster beğenin ya da beğenmeyin yaklaşık üç buçuk sene gibi kısa sürede akıl almaz mücadele sonunda, küllerinden doğan Cumhuriyeti ilan etti. Dört bir yanı işgal edilmiş, ordusu dağıtılmış topraklarda, dört büyük işgalci gücü dize getirip demokrasiyle alakası olmayan ve babadan liyakatsiz oğula kutsal kan bağı ile geçen saltanatın çökmesiyle ortaya çıkan kaostan sonra acaba kaç fani, hayatının benzer süresinde böylesi devasa dönüşümü hayal dahi edebilir?
O dönemde Avrupa kıtasında topu topu beş cumhuriyet varken, Anadolu'da yakılan özgürlük ateşi, sadece coğrafyanın değil, çağın da kaderini değiştirmiştir.
Kaçışın Gölgesindeki "Osmanlı Projesi" Safsatası
Vahdettin’in imzaladığı idam fermanı ortadayken, 19 Mayıs 1919’u "Osmanlı projesi" olarak pazarlamaya kalkanlar, acaba hangi karanlık dehlizlerde akıllarını yitirmişlerdir?
Tarih, bu iddiaların tam aksine, Vahdettin’in 30 Ağustos zaferinden sadece iki ay sonra, kutlamak yerine milletinin kaderini yüzüstü bırakıp şahsi mücevherlerini ve sözüm ona kutsal emanetleri yanına alarak İngiliz zırhlısıyla vatandan kaçtığını yazmaktadır.
Son ana dek Yunan generali Trikopis’ten medet uman zihniyetin, hangi milli projeye hizmet ettiği sorusu, vicdanlarda cevap bulmalıdır artık. Kendi canının derdine düşüp 1919’lardan itibaren İngilizlerle gizli pazarlıklar yaptığı söylentileri bile, olası ihanetin boyutlarını daha da netleştirmektedir.
Demokrasi Masalları: Meşrutiyet Rüyası mı, Tek Parti Gerçeği mi?
Bazı çevreler, 1918’e kadar süren meşrutiyet döneminde Osmanlı'nın çok partili hayata, muhalif basına sahip olduğunu, dolayısıyla demokratik hak ve özgürlüklerin cumhuriyetle gelmediğini, hatta cumhuriyetin tek partiyle bu çoğulculuğu yok ettiğini iddia ederler. Çok kültürlülük, çok dillilik, çok dinlilik gibi kavramların Osmanlı'da daha ileri olduğu savı da cabası.
Peki öyleyse, şeklen var olan partilerin ve göstermelik özgürlüklerin, Padişahın mutlak otoritesi altında ne denli "demokratik" olduğu sorusunu sormak gerekmez mi? Yoksa amaç, Cumhuriyetin getirdiği köklü dönüşümleri değersizleştirmek midir?
Mirasyedilerin Elinde Ufalanan Ulus Devlet Temeli
Gazi M. Kemal Atatürk’e duyulan hayranlık, onun dehasını ve çelik iradesini anladıkça katmerlenir. Ancak, onun kurduğu ulus devletin koltuğunda oturanların, aynı yapının temellerini oyanlara çanak tuttuğu gerçeği, yürekleri sızlatır.
Üç yılda yaratılan devasa mirasın, yirmi üç yıldır hoyratça tüketilmesi ve hala bitirilememiş olması, nasıl acımasız aymazlıktır? Sevr anlaşması ile çöken Osmanlı’dan Türklere kalan toprakların ne kadar olduğu ve hangi şartlarda vatan yapıldığı bilgisi halktan gizlenirken, bu gaflet uykusu nereye kadar sürecektir?
Tarihi Okuyamamanın Vahameti: Geçişler ve Kör Noktalar
Osmanlı İmparatorluğu’ndan Türkiye Cumhuriyeti’ne geçiş sürecinin dinamikleri ve hemen ardından küresel güç dengelerinin soylu İngiltere’den soysuz Amerika Birleşik Devletleri’ne kaymasının etkileri, ne yazık ki yeterince anlaşılamamıştır.
Ne kendilerini dindar olarak tanımlayan kesimlerin ne de Atatürkçü olduğunu iddia edenlerin analizleri, karmaşık tabloyu tam manasıyla hala çözememektedir. Gazi’nin yaşam tarzı üzerinden yürütülen sığ çekişmeler, asıl büyük resmi görmeyi engelleyen göz bağları işlevi görmektedir.
Karakter Suikastları: Çanakkale Kahramanına Atılan Çamurlar
Tarihin her döneminde büyük şahsiyetler, küçük ruhların iftiralarına maruz kalmıştır. Rıza Nur gibi tartışmalı yalancı figürlerin hatıratlarına dayandırılarak, Çanakkale’de destan yazan, İstanbul işgal altındayken kurtuluş planları yapan Mustafa Kemal’e yönelik, Vahdettin’in kızına ilgi duyduğu, ırz düşmanı olduğu gibi aşağılık iftiraların atılması, acziyetin ve kötü niyetin en somut göstergesidir.
Bu tür mesnetsiz saldırılar, aslında onun başarılarının ne denli büyük olduğunu ve bazı çevreleri nasıl rahatsız ettiğini kanıtlar niteliktedir.
Üç Yıllık Destan, Sonsuz Minnet ve Acı Soru
Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarının, akla hayale sığmayacak zorluklar içinde, kısacık zaman diliminde başardıkları, sadece Türk milletine değil, tüm mazlum milletlere ilham kaynağı olmuştur. Bugün sahip olduğumuz özgür ve uygar yaşam, onların fedakarlıkları üzerine kuruludur.
Ancak şu can alıcı soruyu sormadan geçemeyiz:
Üç yılda yaratılan değerler, sonsuza dek tüketilebilir mi, yoksa her neslin o mirasa sahip çıkma ve onu yüceltme sorumluluğu mu vardır? Yanıtı, vicdanlarınızda ve eylemlerinizde gizlidir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.