GENÇ KARDEŞLERİME BİR AĞABEY MEKTUBU..!


Rubil GÖKDEMİR


Sevgili Kardeşlerim,


Ülkemizin içinde bulunduğu yakın tehlikeler kapsamında; FETÖ’ nün devlet yapımızda yol açtığı ağır tahribat, bölücü terörün iyice azgınlaşmış olması, yürütülen dış politika yanlışlarının ülkenin ve devletin bekâsını etkileyecek boyutlara ulaşması ve ekonomik gidişatın ise bu yükleri kaldıracak durumda olmaması, Türk Milliyetçileri olarak bizleri derinden ilgilendirmektedir.


Bütün bu olumsuzlukların yanında, iç ve dış mihraklar tarafından organize edilmeye çalışılan kâos ortamının “kör bir dövüşe” yol açmaması için, Allah korusun bir iç hesaplaşmaya dönüşmemesi için hepimizin çok dikkatli olması gerekmektedir. Unutmayalım ki; millî duyarlılıklarımız aynı zamanda bir takım toplumsal çatışma risklerini de bünyesinde barındırmaktadır. Millî duyarlılıklarımızı iç çatışma ve kutuplaştırmanın ateşleyici fitili olarak kullanmaya çalışacak “beşinci kol” ve “komitacılık” faaliyetlerinin hiçbir zaman arka bahçesi olmayacak şekilde, Türk milliyetçileri dikkatli ve şuurlu olmak zorundadır.


Bizim milletimize ve vatanımıza bağlılığımız, toplumsal çatışma yaratmak isteyenlerin elverişli “malzemesi” olmamalıdır. 1980 öncesini canıyla, nefsiyle yaşamış ve istikbâllerini millet uğrunda heba etmiş bir neslin mensubu olarak; genç kardeşlerimin de aynı tezgâha tekrar düşmemeleri için, bir ağabeyleri olarak aşağıdaki görüş ve kanaatlerimi paylaşmayı millî ve insanî vazifem olarak sayıyorum.


● İçinde bulunduğumuz mevcut durum karşısında sakın yeise kapılmayın! Düşünün, tefekkür edin... Geleceğe hazırlanın… Hâk’kın, hukukun, demokrasinin yanında olun, toplumsal teminatımız olan millî değerlerimizi kavrayın ve sahiplenin.


Tarihî geleneğimizde bulunan istişâre kültüründen hareketle demokratik değerlere sahip çıkmanın mecburî olduğunu, insanımızı ve milletimizi esas almak için bütün kurumlarımızı demokratik ilkelerle yeniden tanzim etmek ve korumak durumunda olduğumuzu unutmayın.


●Sevginizi birbirinizden eksik etmeyin. Etmeyin ki, görev sırası size geldiğinde millet sizi fark etsin, hissetsin ve size güvenebileceğini anlasın... Birbirimizi sevmeden, milleti sevemeyiz…


●Nefsanî hırslarımızı aklımızın önüne geçirdiğimiz an millet bunu fark eder, hisseder… Sakın unutmayın kardeşlerim...


●Millete kızarak, hafife alarak ve küserek siyaset yapılamayacağını biliriz. Sizler de güvenilecek ve sığınılacak güvenli limanı sivil ve demokratik bir anlayışla inşa etmeden, milletin size gelmesini veya kayıtsız şartsız teslim olmasını beklemeyin.


●Güler yüzlü ve pozitif siyaset üretmeden, yol alabilmenizin mümkün olmadığını hatırınızdan çıkarmayın. Tebessümün sadaka sayıldığı bir din olan İslâm’a iman ettik. İmanımızın icaplarını yerine getirmek vazifemizdir. Bu şuurla nefsinize zor gelecek zamanlarda dahî birbirinizi incitmemeye gayret edin.


Mensubu olduğumuz İslâm dini bizlere itidâli tavsiye eder. İfrattan ve tefritten kaçınmamız gerektiği hususunda bizleri ikaz eder. Toplumun her ferdinde aynı kanâati uyandırmak mümkün olmasa dahi bu anlayıştan yola çıkarak, toplumun geneline hitap edecek, onların kendilerini bizlere yakın hissetmelerini sağlayacak bir üslûba, tutuma, “liyakat” ve geniş bir “temsil kabiliyetine” sahip olmalıyız. Sosyolojik mânâda kültürün sivri uçları dediğimiz sahalarda aşırı sembolizme kaçmadan milletin ortak değerlerine vurgu yapmalıyız.


●Vatanseverliğimiz ve milliyetçiliğimiz; toplumun diğer kesimleri karşısında bize “imtiyaz” veya “farklılık” kazandırmaz. Aksine milliyetçiliğimiz, bilhassa böylesi zor dönemlerde samimiyet ve sorumluluğumuzu artırmalıdır... Milletin rızası için “liyakât ve ehliyetimizi” ortaya koymak zorundayız. Bu maksatla öncelikli olarak her kardeşimizin içinde bulunduğu durum veya statüsünün gereğini yaparak; topluma rol modeli olacak şekilde, bireysel başarı hikâyelerimizi ortaya koymak zorundayız. Öğrenci isek öğrenciliğimizin, işçi isek işçiliğimizin; iş adamı, bürokrat, ilim adamı, baba, eş, evlat olarak mesuliyetlerimizin icaplarını yerine getirmek ve özetle iddia ve davamızın gereği, içinde yaşadığımız toplum önünde “örnek insan” olmak durumundayız.


●Milletimiz için gelecek ümidî olmadan, hazırlık yapmadan, sığınacakları güvenli bir limanı inşa etmeden, sadece dönemsel korkuları sebebiyle destek istemek hiçbir zaman yeterli değildir. Gelecek umudunu temsil etmek üzere; TARİH, SOSYOLOJİ, HUKUK, EKONOMİ, EDEBİYAT, SİYASET BİLİMİ vs. okuyarak, hazırlıklı olarak milletin karşısına çıkmalısınız... Hem “tezinize” hem de “anti-tezinize” vakıf olmalısınız. Bu sizin inandığınız doğruları çok daha kuvvetlice ortaya koyma ve savunma imkânı sağlayacaktır.


●Mahalli ve millî kültürümüzü sindirmeden evrensel değerlere de ulaşamayız. Millî kültürümüzü öğrenerek, tanıyarak, hazmederek köksüzlük hastalığına düşmeden insanlığın ortak mirası durumundaki evrensel bilgiyle yeni medeniyetimizi inşa etmek için milli kültürümüzün kilometre taşlarını temsil eden şahsiyetlerin fikirlerini bilmek durumundayız. Bu fikirlerle tanışırken önyargılarımızdan sıyrılarak, her görüşteki mütefekkirimizin millî kültürümüzün bir parçası olduğunu, farklı fikirlerin “irfan dünyamızın” zenginlik kaynağını teşkil ettiğini idrâk etmeliyiz. Ahmet Cevdet Paşa, Namık Kemal, Ömer Seyfettin, Gaspıralı İsmail, Ahmet Ağaoğlu, Yusuf Akçura, Mehmet Akif, Ziya Gökalp, Yakup Kadri, Falih Rıfkı, Mithat Cemal Kuntay, Yahya Kemal, Hamdullah Suphi Tanrıöver, Nihal Atsız, Nurettin Topçu, Peyami Safa, Necip Fazıl, Nazım Hikmet, Fuat Köprülü, Kemal Tahir, Cemil Meriç, Osman Turan, Halil İnalcık, İlber Ortaylı, Mümtaz Turhan, Dündar Taşer, Erol Güngör, Galip Erdem, Nevzat Köseoğlu ve şu an hafızamızın nankörlüğünden dolayı istemeyerek zikretmekte eksik kaldığımız nice isimleri lâyıkıyla öğrenmek, kavramak ve bu birikimin üzerine yeni bir siyasî proje inşa etmek zorundayız.


Unutulmamalı ki, ‘iyi bir siyasetçinin mahâreti, bilimsel bilgiden siyaset dili üretebilmesidir’. Bilimsel bilgiden uzak kalmak hamâseti, heyecandan uzak kalmak ise ruhsuzluğu getirir. 


İyi bir siyasetçinin bilimsel bilgi ile heyecanı harmanlaması gerekir. Ancak bu şekilde milletimizle hemhal olmak, gönül köprüsü kurabilmek mümkündür. Ülkücüler her kademede insanî heyecan ile rasyonel bilgiyi harmanlama becerisini gösterebilmelidirler.

 
Bu anlamda milliyetçiliğimizi; ülkemizin kalkınmasının ve milletimizin gelişmesinin rasyonel motivasyon kaynağı haline getirme irâdesini göstermeliyiz. Milliyetçiliğimiz, savunma refleksi kadar gelişmeci fikirleri de ihtiva etmelidir. Bu bağlamda Almanya ve Japonya modeli, “yarışmacı-gelişmeci” milliyetçilik anlayışı için bize örnek teşkil etmelidir.


●Doğu toplumu olarak kültürümüzün daha çok şifahi kaynaklardan beslenmesi sebebiyle, siyasî öngörülerimizi de “verilere” dayalı olmaksızın, sözlü ve soyut temennilerimiz üzerinden yürütüyoruz. Siyasî projelerimizin milletimizde inandırıcı karşılıklar bulabilmesi için, ‘akıl yürütme’ metodu yerine ‘rakamlara’ ve ‘verilere’ dayalı ilmî metot ve analizleri takip etmeliyiz. İnanın ki bu şekildeki siyaset metoduyla milletimizle daha çabuk buluşmamız mümkün olacağı gibi, inandırıcılığımızın da kuvvetlendiğini hep birlikte göreceğiz.


●Bütün arkadaşlarımızın ittifakla kabul edecekleri bir husus olarak işaret etmeliyim ki milletimize ulaşma ve kendimizi anlatma noktasında, milletle aramızda herhangi bir psikolojik engel veya bariyer bulunmamaktadır. Siyasi çalışmalara katılan her arkadaşımızın müşahede ettiği üzere, millet bizi kendisinden görmekte, en azından bize karşı bir ‘yabancılaşma’ duygusu içinde bulunmamaktadır.


●Bizler, milletin kabul ettiği değerler ve ‘kıymet hükümleri’ noktasında tam bir “aynîleşme” ve “duygudaşlık” yaşamanın avantajını çok iyi bir şekilde değerlendirmek ve sadece ülke meselelerini çözüm noktasında “ehliyetli” ve “liyâkatli” kadrolarla hazır olduğumuz kanaatini aziz milletimize göstermek mecburiyetindeyiz.


Seçilmiş ve sorumluluk isteyen makamlarda bulunan insanlar için öteden beri, ‘temsil kabiliyeti’ ve “liyâkat” ölçülerinin bir arada bulunması gerektiğini hep savundum. Bu ölçülere, ‘insan sevgisi’’ başta olmak üzere “azim ve heyecan”  gibi kriterleri de ilâve etmek gerektiği kanaatine vardım. Siyaset alanında saydığım bu beş kritere göre değerlendirmeler yaptığımızda, meselelerin çok büyük ölçüde halledilebileceğini göreceğiz.


●Milletimiz; mesajlarımıza, projelerimize ve siyasî tezlerimize ‘akıl ve gönül kapılarını’ kapatmaksızın, meselelerin çözümü noktasında, yönetme ve çözüm üretmeye hazır olup olmadığımızı samimiyetle takip etmektedir. Bizlere düşen ‘zamanın ruhuna’ ve ‘milletin değerlerine’ uygun, akılcı ve uygulanabilir çözüm teklifleri hakkında hazırlıklı olduğumuzu ve ehil kadrolar üzerinden iktidara talip olduğumuzu ortaya koymaktır.


●Davanıza sadakat için davanızı ve o davaya emeği geçmiş yiğitleri iyi tanıyın. Onların fikir dünyalarını tahlil edip, özümsemeye çalışın. Yönünüzü tayin ederken yüksek bir ahlâk şuurunu ve inancınızı pusula edinin. Bu, sizlerin doğru istikamette ilerlemenizi sağlayacaktır.


●Mevcut duruma bakarak ümitsizliğe kapılmayın. Milletin iradesi sonsuza kadar kimsenin tekelinde olamaz. VEKÂLETİN, GÜNÜ GELDİĞİNDE GERİ ALINACAĞINI UNUTMAYIN.


● Umudu olmayanın iman zafiyeti vardır ve bizlere umut etmek yakışır. Hangi şartta ve durumda olursa olsun, umudunuzu kaybetmemeyi imanımızın gereği saymalıyız.
Kardeşlerim; âklın, mantığın ve ilmî değerlendirmelerin ortadan kalktığı, bütünüyle algılarımıza yöneltilmiş "propaganda sağanağı" yaşadığımız bugünlerde REFERANDUM tartışmalarında ilmin serinkanlı tavrından ayrılmadan, birbirimizin gönlünü kırmadan, sevgi ve saygı çizgisinden ayrılmadan, özellikle tahriklere kapılmadan milliyetçi-ülkücü ahlakı temsil edecek olgunluğu göstermeliyiz...

Editör: TE Bilişim